Rum komşumuzun dikkatini çekeriz! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Rum komşumuzun dikkatini çekeriz!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Türkiye’nin Afrin Harekâtını yorumlayacak ne askeri ne siyasi bilgiye sahibim. En kabadayısından haberleri izleyip anlamaya çalışıyorum hepsi o kadar.

Buna karşın ve her zaman olduğu gibi “Türkiye’deki gelişmeleri” Kıbrıs siyasi sorununa etki tepkisiyle değerlendirirken, bu son ve çok önemli harekâtı da kendi açımdan yorumlamak gereksinimi duyuyorum.


       ÇÜNKÜ Türkiye Afrin’e durup dururken harekât başlatmadı. Sınırının hemen ötesinde Suriye topraklarında bir süredir YPG-PYD kısaca “PKK” konuşlanmış resmen Türkiye için yeni bir tehdit oluşturmuştu! Tabi hatırlatalım: Türkiye’nin  bu terör örgütün “olağan devlete dönüşmesini” sadece izlemekle yetinmesini beklemek mümkün değildi. Uzak Kıta Amerika ve Rusya’nın  bile “siyasi çıkarları” olan bölgede, Türkiye’nin sadece ülke güvenliğinin  değil,  bölge oluşumunda da  çıkarının olması kaçınılmaz bir gerçekti!

       NİTEKİM başlarda, “peki ama Türkiye Amerika’ya karşı bu harekâta kalkışır mı sonra nasıl bir netice ile karşılaşılır” kuşkusuna karşın; Türkiye harekâtın düğmesine basıverdi.. Ve henüz bir müdahaleyle de karşılaşmadı çünkü haklı oluşunun hakkındadır.

GELELİM komşumuza: 1974 Barış Harekâtının nasıl başladığını, kimin sayesinde başladığını en iyi şu anda Anastasaiadis’li Güney Rum Yönetimiyle Hrisitostomos’lu kilise bilir! Unuttularsa hatırlatalım: Yine Amerika engeli vardı ve harekât yine Amerika’ya rağmen gerçekleştiydi!

Şunu da hatırlatalım. Erdoğan ne diyor uzunca süredir. “Bir gece ansızın gelebiliriz!” Önce “El Bab şimdi de Afrin!

RUM komşumuzun dikkatini çekerim: 1963’lerden sonra yıllarca “bekledim de gelmedin” şarkısını dinlettilerdi radyolarıyla televizyonlarından Türk halkına! “Bekleyen” Kıbrıs Türk halkı, gelmeyen “Türk askeriydi!”

Fakat ne oldu? Günü, zamanı geldiğinde Türkiye de geldi, askeri de ahalisi de! Yetmedi Kıbrıs’ta “iki ayrı devlet oluştu!” Ki “ben adanın tek devletiyim diye çatlayan patlayan Güney Rum Yönetimi, Kuzey’e sınır kapılarından girer çıkarken Türk polisine kimliğini ibraz eder!

SÖYLEMEK istediğimiz şudur. Son zamanlarda Güney “ben adanın tüm devletiyim diyerek Yunanistan’la birlikte neredeyse Antalya’nın Lara plajına kadar uzanacak yeni deniz sınırları tespitine çalışıyor!  Resmen sürünüyor!

MEB’lerini genişletiyor, hidrokarbon yataklarıyla oynuyor! Tabi ekleyelim: Müzakereleri maskaralığa çevirip çözümsüzlüğü kader yapan Rum tarafı aslında “cüceliğinin madrabalığını” oynuyor ama ne kadar!

Benim tavsiyem şu anda Afrin’de harekâta devam eden Türkiye’ye bir de bu yanı ile baksın! Belki  gözleri açılır da kiminle siyaset oyunları oynamaya çalıştığını görür!

 


YENİ HÜKÜMETİ BEKLEYEN BÜYÜK SORUN!

Anlaşılıyor ki “dörtlü koalisyon hükümeti” gerçekleşecek. Böyle bir gelişme  “ulusal mutabakat” kadar önemlidir. Çünkü ikili koalisyon hükümetlerinin bile bir yıl  ayakta duramadığı gerçeklerde söz konusu oluyor bu çokluk!

Ben koalisyonu oluşturacak siyasi partilerimize seçim öncesi propagandalarını hatırlayarak yaklaşıyorum. Ve diyorum ki sadece o “propaganda malzemelerini” derleyip  toparlayarak hükümet programı haline getirseler ötesine gerek kalmadan hem kendilerine de millete yeter de artar bile…

Tabi biliyoruz: Dıştan ahkâm kesmek her zaman kolay, icraatın içinde olmak her zaman zordur! Ki beşer aklı her zaman şaşar! Ben sadece bu hükümet olayına değil, ötesi tüm olaylara da “sistem” ve “sistemin doğru çalıştırılması” açısından  bakıyorum.                     (Mesela Meclisteki siyasi partilerimiz de benzer şekilde bakmış olmalılar ki ansızın mevcut seçim sisteminin iyi olmadığını fark ettiler! Ve tuttular değiştirdiler! Seçime de yeni sistemle gittiler! Sonuçta ne anladık ama?   Meğer bu değiştirilen seçim sistemi öncekiden  daha  kötüymüş!)

       Anlamamız gereken gerçek şudur: Bir “devlet” olgusunda bizatihi  sistemler suçlu değildir!  Onları yanlış uygulayanlardır suçlu olanlar!

Geçtiğimiz Hafta başarılı bir politika hayatından sonra Meclis Başkanlığından da ayrılıp üst kademelerdeki siyasi yetki ve sorumluklarını geride bırakan Sibel Siber bir röportajında, öteden beri çok duyarlı olduğu ve “başaramadık”  dediği “kurumların iyileştirilmesi” konusunu da  hatırlatarak KKTC’de mutlaka  “bir yeni sistem değişikliğine  gidilmesinden” söz ettiydi!

Bundan uzunca süre önce ben de  “köşebendi” olduğum “köşemde” “gelin 2. KKTC’yi yaratalım” diyordum!

Çünkü bırakın 1983’ü, 1974’den beri fiilen var olan “devletin” sadece içi değil, artık içinin dışını da etkilediği çürümüşlüğünü dünyanın en usta cerahhları  bir araya gelseler temizleyemezler!

Sorunların adlarını yeniden yazacak değilim. Ne de azalacaklarına arttıklarını! Yahut çok daha büyük yaralar açtıklarını! Yada artık memlekette mağdurların memnunlardan daha fazla olduğunu! Olaylar hepimizin gözleri önünde!

YENİ dörtlü koalisyon hükümetini ki ikisi   orta soldadır, sadece birikmiş sorunların değil, çürümüş devlet sisteminin, kurumların  iyileştirilmesinin, kısaca hukukun üstünlüğü neyse o üstünlüğün yerli yerine oturtulmasının, çekinmeden ifade edecekleri  “ulusal sorunu” beklemektedir…

 


 

          KENDİ KENDİME TAKARKEN!

İlk kez yetmiş yılın bütün yorgunluğunu hissettim kamburumda..  Kazandıklarımla değil, kaybettiklerimle!

Kapımın önünden arabamı çaldılar! Belki bulunmasında katkısı olurdu, gazetelerde haberi bile çıkmadı,  gazetemde bile!

Hasta oldum ki hastanelik ama ben hâlâ ayakta durmaya çalışıyorum..

Uzatmayım. Yazarları için “gazete köşeleri” ağlama duvarları değildir! Kaldı ki benimkisi yetmiş yıl sonra gelen bir serzeniş, buna bile hakkım olmamalı!                                                    Kısaca sayın okuyucum ne güldüğüm ne güldürmeye çalıştığım kadarım.. Ben de hepiniz gibi  “yeter ki gün eksilmesin penceremden” diye diye yorgun argın geleceğe yürüyorum işte…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar