Romantik çağın en büyük ve en sapık şairi - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mayıs 2, 2024
Köşe Yazarları

Romantik çağın en büyük ve en sapık şairi

Bekir AzgınBekir Azgın

Lord Byron’un adını bilmeyen herhalde yoktur. Çoğunluk onu büyük bir şair olarak tanır. Şiirlerini okuyan da okumayan da onu önemli bir şair olarak bilir.

Kimisi için o bir kahramandır. Özellikle Helenler için. Yunanlılar onu “Meğalos ke kalos” (büyük ve iyi insan) diye tanımlarlar. Yunanca’ya çevrilmiş adı “Viron” veya “Vironas” erkek adı olarak kullanılması sürdürülüyor.


Kimisi için o ahlâksız sapığın tekidir. O denli ki cesedi Londra’ya getirilince büyük İngiliz şahsiyetlerinin gömüldüğü Westmeinster Abbey katedraline gömülmesine izin verilmedi. Cenaze töreninden sonra arkadaşları ve sempatizanları aralarında bin sterlin toplayarak onun heykelini yaptırdılar. Ne var ki 10 yıl süreyle hiçbir kurum heykeli kendi alanında sergilemeyi kabul etmedi. En sonunda Cambridge Üniversitesi heykeli alıp kütüphanesine yerleştirdi.

Tutucular tarafından sapık olarak yaftalanması için birçok neden vardı. Her şeyden önce kurulu düzene karşı çıkışları vardı. Kendisi bir “Lord” olarak birçok ayrıcalıklara sahip olmasına rağmen ayrıcalıklara karşı çıkıyor ve düşkünleri savunuyordu.

Homoseksüelliğin yasaklanmış olduğu bir çağda Byron yaşamını bir biseksüel olarak sürdürdü. Ortaokul ve lisede erkek partnerleri olduğu biliniyor. Yaşamının son beş-altı ayını geçirdiği Yunanistanda Lukas Halandritsanos adlı 15 yaşındaki bir Rum gencine aşık oldu.  Halandrits adını kullanarak ona aşk şiirleri yazdı. Halbuki delikanlının o taraklarda bezi yoktu. Onun dini imanı para sızdırmaktı. Şimdiki değerlere göre, kısa sürede şairden 25 bin sterlin koparmayı başardı.

Byron çok yakışıklı bir adamdı. Bu nedenle kadınlar çekiciliğine kapılırlardı. İster kız olsun, ister evli, isterse dul, kimse şairin çekim gücünden kendisini kurtaramazdı. Evli olan ve baba bir anne farklı, üvey kızkardeşi bile çekim alanına girmiş ve ona bir de kız doğurmuştu.

Lady Caroline Lamb ona abayı fena yakmıştı. Bir yandan Byron için “Hem çılgın hem de kötü, ayrıca onu tanımak tehlikeli” diyor öte yandan peşinde koşmaktan da kendini alamıyordu.

1815 yılı başında, büyük bir mirasa konma adayı olan Annabella Millbanke ile evlendi. Aynı yılın sonunda kızları Ada doğdu. Ama şairin aşk maceraları nedeniyle evlilik uzun sürmedi. Annabella kızını alıp kayıplara karıştı.

Byron son derece müsrif bir adamdı. Dağa taşa borcu vardı. Alacaklılardan kurtulmak için İngiltere’yi terketti ve bir daha geri dönmedi. İtalya’nın çeşitli kentlerinde yaşadı ve en önemli eseri olan ve 17 kantodan oluşan “Don Juan” adlı şiirler dizisini oluşturan maceralar yaşadı. Kitabın önsözünde Byron, Don Juan’ın bir kurgu roman olmadığını ve kendisinin bizzat yaşanmış hayatı olduğunu söyler. Kitabın bir bölümünde şairin birlikte olduğu kadınlara neler çektirdiğinin farkında olduğunu görüyoruz:

“Erkeğin yaşamı bir yandadır, aşkı bir yanda,

Kadının tüm varlığıdır aşk. Erkek nasılsa uğraşır

Sarayla, siyesetle, kiliseyle, denizcilik ve ticaretle.

Kılıcı, cüppesi, kazancı ya da görkemidir,

Ki gurur, ün, yücelme tutkusu sunar kalbine,

Ve bunlar olmadan çok az erkek yaşayabilir.

Böylesine çok olanakları vardır erkeklerin, bizimse tek,

Yine sevmek ve yine yıkılmak.” (Çeviren: Halil Köksel)

 

Polyo nedeniyle Byron’un sağ ayağı aksıyordu. Ömür boyu bunun fizyolojik ve psikolojik sıkıntısını çekmişti. Buna karşılık çok iyi bir yüzücü ve at binicisiydi. 1810 yılında, Lord ünvanı kendisine verildikten bir yıl sonra, çıktığı Akdeniz turunda İzmirden İstanbul’a giderken Çanakkele boğazında geminin Marmara’ya girmek için izin verilmesini beklerken bir yüzbaşı ile birlikte “Hellespont” adlı yerde Çanakkale boğazını bir taraftan ötekine yüzerek geçmişlerdi. Don Juan şiirler dizisinde bununla övünür şair.

 

1823 yılında Yunanlılara yardım etmek amacıyla Yunanistana gitme yeklifi aldı. Bu teklifi kabul etmedi çünkü kendisiyle yaşamak için kocasından ayrılan 22 yaşındaki sevgilisi Kontes Teresa Guiccioli’den ayrılmak istemiyordu. Ancak kısa bir yolculuktan dönünce sevgilisini Cenova’da bulamayınca Yunanistan’ın yolunu tuttu. Bu arada kadınlardan elini eteğini çektiğini dile getirir:

“Bitti aşk dolu günlerim, artık aklımı

Alamaz eskisi gibi başımdan

Kızların, evli kadınların, dulların çekiciliği,

Terk etmeliyim o hayatı eskiden yaşadığım,

İki kafanın uyuşabileceğine inanan o saf umudum geçti.

Geçti aşırı şarap kullanmalarım,

Yaşlı bir beyefendiye yakışacak bir günah için

Sanırım para tutkusunu arkadaş edinmeliyim.” (Çev.: Halil Köksel)

 

Para tutkusunu bir türlü arkadaş edinemedi. Yunan donanmasını yenilemek ve Hristiyan Arnavutlardan oluşan misyoner bir askeri birlik oluşturmak için 10 bin sterlinden fazla para harcadı. Bu yetmeyince kayınvalidesinden miras kalan malikâneyi de sattı.

 

Bu arada annesi ve babası öldürülen Hato adlı bir Müslüman Türk kızını evlâtlık edindi. Missolongi’de kızın hayatının tehlikede olduğunu farkedince onu İngiliz yönetiminde olan İonya adalarından Kefalonya’ya gönderdi. İngilizler adaları 1864 yılında Yunanistan’a hediye ettiler.

 

1824 yılının Şubat ayında rahatsızlanır ve Nisan ayında 37 yaşında hayata veda eder. Kalbi sökülerek Yunanistan’da korunur ve öldüğü ev de müzeye dönüştürülür.

 

 

Beethoven, Rossini, Shubert, Schumann, Mendelssohn gibi besteciler, Byron’un şiirlerini bestelediler.

 

Bir san’at tarihçisi “Lord Byron, Romantik çağın en büyük ve en sapık şairi idi” diye niteledi şairi.

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar