Çocukluk ve gençlik günlerimizde bazı olaylarla insanlardan canımız çok sıkıldı mıydı “hasba çıkarsın” derdik! Eğer can sıkıntısı büyükse yanına “hem ziligurti” bedduasını da eklerdik!
Bugün siyasi sorunu, “hasba çıkarsın” diyerek kıçına bir tekme atıp “köşemin” dışına dehledim! Nere isterse “govcalasın!” İster gitsin Anastasiadis’le Dışişleri Bakanlığına atadığı eski sözcü Hristodulidis’in boğazlarına sarılsın, ister gitsin Hrisostomos’un “van vin gireleysun” dualarıyla bir daha vaftiz olsun!
İNSAF: Bir yandan “devlet” olmaya çalışıyoruz, öte yandan sürgit müzakerelerle, ambargolarla, siyasi sorunun anaforunda dönbaba oluyoruz! Eee, yetti demez misiniz? O zaman gelin kendimizi sigaya çekelim:
[divide color=”#”]*****[/divide]
HATALARIMIZ: Farkında mısınız? Çekin siyasi sorunu Kıbrıs Türk halkının ayaklarının altından.. Geriye ne kaldı? “Kırk üç yıldır bugünlere kadar taşınırken, dağlar gibi biriken sorunlar! Dolayısıyla onları yaratan “hatalarımızla günahlarımız!” Ki hâlâ kefaretlerini ödemedik. Mesela:
Artık belli olmuştur ki TC’den akan suyla Tanrının lütfuna mazhar olmasaydık, bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle kışın ortasında çeşmelerimiz çoktan kurumuş olacaktı!
Hatırlayın: Bir gün tarım alanlarımızı da sulama imkânına kavuşacağımız bu suyun Kuzey’e borularla taşınmasına (bazı) kesimler STÖ’leri, siyasi partiler, sendikalar, yıllarca süren bir karşı koymada nasıl muhalefet yaptılardı! O kadar ki su akmaya başladıktan sonra bile hâlâ tartışıyor ve inadına alt yapısı savsaklanıyordu! Hatta pahasından söz ediliyor ve Türkiye’yi işaretleyerek, “suyunu da al git” deniyordu!”
Soralım: Hâlâ ayni görüşte misiniz? Ve hâlâ TC’ye “suyunu da al git” diyecek kadar “özgürlük ve egemenliğe “susamışlığınız” devam mı ediyor? “Yoksa sürekli çeşmelerimizden akan su nedeniyle ikrara gelip “şükür” mü diyorsunuz? [divide color=”#”]*****[/divide]
HATIRLAYIN: Bugün memleketin yüz karası haline gelmiş çevre kirliliği ile trafik keşmekeşi siz siyasilerin geleceği görememesinin bir sonucu değil midir? Hem tüm uyarılara karşın!
Bu kadar çok “belediye, bu kadar çok “üniversite, bu kadar çok STÖ’ü…” Denilirken yıllar ötesinden bugünlere gelen bu “toplumsal oluşumlara” karşın hükümetler hangi tedbirleri aldılar?
Şimdi sonuç ortada değil mi ama? Belediyeler battı! Üniversiteler toplumsal yara haline gelmeye başladı! STÖ’leri üç yüz elli bin kişilik toplumu hem siyasi hem sosyal yönden parça körçe edecek uğraşlar külliyesi haline geldi. Trafikte kan akıyor!
Peki unutmadınız ama yazmış olayım: 1974’den beridir bu ülkede “ne yaptık, neyi başardık ki sonra yıkıp başarısızlığa çakmayalım?
Kıbrıs Türk hava yollarımız mı? Devletin en zor günlerinde kurulan Koop. Fabrikaları mı? Bugün hâlâ inşa edilmemesine karşın yıllar önce oluşturulan et kombinası mı…?
Yıllarca “emirnamelerle” oynadık! Türkün binlerce dönüm arazisini bloke edip, Rum’un arazilerini “rant” haline getirdik… Devlet arazileri asgari ücretlinin, fakir fukaranın nafakası günahına bazı insanlara ya beleş peşkeş çekilmedi? Girne zaten öyle gitmedi mi? Sonra ne yaptılar ama? Adını “çarpık yapılaşma” koyarak asıl büyük vurgunu kamufle ettiler!
[divide color=”#”]*****[/divide]
MEMLEKETTE sadece iki üç gazetenin yayınlandığı yıllarda gazeteci taifesi yirmi otuzu geçmezdi.
Rahmetlik Özal döneminde Rum’un bile Güney’de henüz başaramadığı büyük bir yatırımla “Mağusa Serbest Limanı” kuruldu. Sezai Türkeş’ler bile Libya’dan bu serbest limana taşındı. Hatırı sayılır beş on şirket faaliyete geçtiklerinde karşılarında kendilerine yardımcı olan, yollarını açan bir “hükümet” değil, elinden gelen engeli koyan bir bürokrasi ile karşılaştılar! Sonuçta “serbest” gitti geriye sadece “liman” kaldı o da şimdilerde ikide birde gazetelerin manşetlerinde yansıtıldığınca, “pislik deryasının içinde ve yıkılıp gitmek üzere!..”
Şimdi kendimize aynalarımızda daha rahat bakıp şöyle diyebilir miyiz? “Meğer biz neymişiz be ağabey!”
Amazonların “peringa balıkları” gibi yıllar yılı ne yapmışsak sonra dönüp yiyip bitirmedik mi? Denecek ki “yahu o kadar mı kötüydük?” Evet! Mesela yılların müzmin sorunu olan “denetimsizlikler” nedeniyle bugün Sayıştay’da bekleyen “136 denetim raporu” var. Bu konuda çalışmalar başladığında çok merak ediyorum, ortalara nelerin saçılacağını?
[divide color=”#”]*****[/divide]
VE BÜYÜK: Yine TC ve Kıbrıslı ayırımcılığı! Bu ülke böylesi “ırksal ve sınıfsal ayırımcılığı” bünyesinde yaşatacak kadar büyük değil! Buna karşın tespitim şudur:
Kendilerini KKTC’de “Kıbrıslılar” tarafından horlanmış ve dışlanmış gören TC kökenli (bazı) yurttaşlarımız, son zamanlarda Türkiye’de Erdoğan önderliğinde gelişen ve gitgide “Tayyipçilik” olarak adlandırılan “milliyetçi ve muhafazakâr” bir akımın temsilcileri olarak görmeye başladılar! Tutun ki Afrika gazetesi ve Meclis olayı bunun yansımasıdır.. Son günlerde Doğuş Derya’ya yönelik utanç verici saldırılar da! Kendilerini “Saf Türk ve dinine imanına bağlı” gören bu TC kökenli yurttaşlarımız, Kıbrıslı Türklere dinsiz imansız diyorlar! Türklükleri dejenere olmuş diyorlar! Kıbrıslılara önyargıyla bakıyorlar, siyasi partileri olarak kabullendikleri YDP etrafında kümelenirken de “Kıbrıslıları” işaretle, “sizi hizaya getireceğiz” yollarında imalı tehditler sallıyorlar!
Arıklı’nın dikkatini çekerim: Yıllarca “bizimkilerin” dışladığı TC’lilerin yanında tavır alan bir “köşeci” olarak bu ayırımcı tutumları sakın ola oy derleme uğruna siyasi propaganda argümanları haline getirmeyin, Rum’un bile başaramadığını başarır, memleketi berhava edersiniz! Bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içen, yaşamlarını yurttaşları olarak topraklarında sürdüren “Kıbrıslı Türklerden” başka Türk yoktur.. Kısaca bu vatan hepimizin…