PAZAR SOHBETİMDİR.   (YARINLAR DAHA KARANLIK!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Kategorisiz

PAZAR SOHBETİMDİR.   (YARINLAR DAHA KARANLIK!)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Bir süre öncesine kadar toplumca “siyasi sorunu” konuşuyorduk. Yollarda, kahvehanelerde, iş yerlerinde, hatta içki sofralarında.. Bir merhabalaşmadan sonra “ne olacak bu sorun” diye başlardık laflamaya doyamazdık anlatmaya..

Oysa “siyasi soruna ilişkin haberler artık medyanın manşetinde bile yer almıyorlar!


Çünkü çok naz aşık usandırır. Yıllardır Rum tarafının çözüme ilişkin sağduyusu ile himmetini bekliyoruz! Adamlar uzattıkça uzattılar, zannediyorlar ki zaman leyhlerine geçiyor!

Hiç  öyle değil! O geçen zaman içinde artık çözümü daha çözümsüzlüğe itecek, bin beter yokuşa sürecek sorunlar türedi. Örneğin hidrokarbon yatakları ve sahiplikle paylaşım sorunları gibi. Kısaca “Rum budalalığı” “çözüm umutlarını” sürekli berhava ediyor! Kına yakabilirler…

**********

SİYASİ sorunu değilse, o halde şimdi neyi konuşuyoruz? “Ekonomiyi!” Yanı  sıra “pahalılığı! Başka? Battığımızı!

Peki ama Çözümsüz.. Siyasi yönden tanınmamış.. Üretimi kısır.. Dolayısıyla ithalatı çok ihracatı yok.. Türkiye’nin parasal yardımları olmasa ayakta duracak mecalimizin kalmadığı gerçeklerde, nasıl olur da batarız?

Onca olumsuz unsur yan yana gelerek  KKTC’i nasıl yükseltebilir  ki “batsın!”                                     *****

KKTC’nin bugüne kadar ne psikolojisi ne de sosyolojisi incelenmedi, yazılmadı.. Fakat hayat devam ediyor.. Toplumsal devinim ve değişim devam ediyor..

O kadar  ki artık sabahleyin uyandığımızda dün trafik kazasında ölen oldu mu diye bakarız medya haberlerine..  Kim uyuşturucudan yakalandı.. Kim kime tacizde bulundu.. Kim kimi dolandırdı.. Kim kimi dövdü.. Kim kaç yıl hapse mahkûm oldu…

Yani artık siyaseti konuşmuyoruz ama evet “bunları” konuşuyoruz..

Ve konuştuğumuz “bunların” her biri bir sosyolojik vukuat, bir psikolojik vakıadır..                                  **********

BAŞA dönüyorum.. KKTC’deki değişim ve devinim  belki artık konuşmadığımız “siyasi sorunu” etkileyip değiştiremedi ama sosyoekonomik vaziyetlerimizi bir döviz esintisinde bile darmadağın olacak kadar inadına olumsuzluklarla değiştirdi! Neden?

Hâlâ tanınmamış devletiz!                            Hâlâ     üretemiyoruz!                            Hâlâ ithalatımız çoktur, ihracatımız yoktur!                                                       Hâlâ TC yardımlarıyla varız!                    Hâlâ geleceklerimiz karanlıktır!

Hâlâ çok pahalı ülkeyiz ve her döviz dalgalanmasında “battık” demekteyiz!

Peki gerçekten biz neyiz? Sorup cevabını arayalım mı?

**********

ÜNİVERSİTEYİ bitiren gençlerimiz “iş, aş, yaşam hakkı” için açılan sınavlara girerler. Binlercesiyle! Polis sınavında olduğu gibi geçenler elli altmış kişi!

Liselerden mezun olanlarla konuşamazsınız bile.. Hiç biri bir cümleyi sonuna nokta koyacağı kadarıyla konuşmaz. Yarım kalmış “eee”li cümleleri geçin. Hiç biri tarih, coğrafya, matematik, biyolojiyi yeterince   bilmez.. Felsefeden nefret eder!

Fakat hepsi de kızlı erkekli araba kullanmasını bilirler.. Kafelerde, bed ofislerde eğlenmesini de bilirler.. Her hafta berbere giderler.. Ki artık “berber” de denmiyor. “Güzelleştirme yada sağlık  salonları!” Son moda saç kestirirler..

Son moda giyinirler.. Col olmak için sakal bırakırlar, bazılarının göbeklerinde..

Gençlik değişiyor, değişecek tabi.. Fakat değiştikçe “eskiyip yavanlaşan” değil, yenilenen, dirilen ve tabi toplumu da kendisiyle birlikte diriltecek  bir gençlik olmalı değil mi?

Oysa gençlik çok mutsuz! Çünkü onlara artık üniversitelerimizde bile  bir şeyler veremiyor bir şeyler katamıyoruz!

**********

HER zaman tekrarladığım iki beylik cümlem vardır.

Birisi Ziya Gökalp’ındır. Der ki “geleceği görebilmek için elimizde rasat aletleri yoktur. Fakat yetişmekte olan gençlerimize bakarak geleceğin nasıl olacağını öğrenmek mümkündür.”

Diğeri “Karl Marks’a aittir. Der ki “her şeyden önce öğretmenlerin, öğretenlerin  öğrenmeye ihtiyacı vardır..”

Her iki cümleyi de yana yana koyduktan sonra dönüp gençlerimize bir de bu düşüncelerle bakın, bakmalısınız da.

Yetmez ama! Onlara “büyükler, öğreticiler, eğitimciler, siyasiler… Olarak ne kadar yakınız? Ne kadar “rol modeliz!”

Kaç genç toplum katlarında yetişirken bir gün “filan yada falan kişi gibi olmak ister ki?”

“İşte ben de öyle olacağım” der ki?

Dolayısıyla “lideri,” “modeli” olmayan kupkuru bir toplumdan, hayal gücünü yitirmiş bir gençlikten,  mümbit topraklardan fışkıran tohumlar gibi nasıl yarınların bereketli ürünleri beklenecek?

Evet bu toplumun seferberliğe ihtiyacı vardır.. Silkinmeye, dirilmeye ihtiyacı vardır. Bunun için sosyolojisinin, psikolojisinin, felsefesinin araştırılıp yazılması gerekir.. Çünkü (belki fazla kötümseriz ama) gitgide bilinmezliğin egemen olduğu bir algıda  yarınlar  çok daha karanlık görünüyor…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar