Nasıl siyasi eşitlik? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Nasıl siyasi eşitlik?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Siyasi sorunun çözüm olasılığı, tarafların “olmazsa olmazları” nedeniyle tıkandı..

Ancak Türk tarafının kendine ait olan “tıkanıklık nedenini” doğrusu ya 40 yılın sonunda “ehveni şer” diyerek hayırlara vesile olarak yorumluyorum.. Çünkü onca “uçları açık” müzakere safhalarından sonra ilk kez gördük ki “meğer bizim de kırmızı çizgilerimiz” varmış ve bunlardan asla taviz vermezmişiz..


Tutun ki başarısızlığa uğrayan 2004 Annan planı referandumundan bu yana ilk kez Anastasiadis’li Rum liderliğinin dolayısıyla BM’lerle AB’nin karşısına “olmazsa olmaz” dediğimiz “siyasi eşitliğimizin” kabul edilmesi kararlılığı ile çıktık..

ANCAK: Şimdi de “kararlılık” çakan “siyasi eşitlikle” ilgili cevaplanması gereken şu sorular var:

Bir: Nedir federal sistem içindeki siyasi eşitlik?

İki: Mesela Anastasiadis’in son zamanlarda diline pelesenk “Desantralizasyon” dediği konfederasyon mu?

Üç: Anladık!İki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı…” Dediğimiz ve toplumca üzerinde uzlaşıya vardığımız “bir federal çözüm istiyoruz da bu konuda çalışma yaptık mı? Sloganın altını doldurduk mu?

Dört: Mesela federal devletin Yönetim erki Türk Rum halklarının “azınlık çoğunluk” esasında değil, “iki eşit halk esasında” mı oluşturulacak? Bu mudur gözettiğimiz?

Beş: Federal Meclis’te, dış temsilciliklerde Türk ve Rum vekiller eşitliği midir murat ettiğimiz?

Altı: Kısaca sınırları saptanmış “İki kurucu devlet” hangi siyasi eşitlik yetkilerinde, kendi egemenlik alanlarını kendi siyasi iradeleriyle, nerelerde kullanacaklar?

Yedi: İki devletin etnik halklara tanıdığı gerekirse kullanabileceği “ayrılık ve katılımı” içeren self determinasyon hakları saklı kalacak mı? Vesaire…

KISACA: “Siyasi eşitliğin” halk katlarında “bire bir” gibilerinden basit bir bölüşüm anlamı yoksa ve “siyasi eşitlik ilkesinde yepyeni bir federasyon oluşturulacaksa” daha bugünden “ne, nasıl” sorularına “sürprize” neden olmayacak cevapları verebilmek için  çalışmalar yapılmalı, halka açıklanmalıdır..

 

**********

KALICI OLAN DEVLETTİR…

Sol literatürü tabi ki “sol bakışlı” arkadaşlarımızla “Marksist Leninist” akımlardan öğrendikti. Öğrendiğimiz ise “dünyada iki sınıf olduğuydu.” Birisi “kahrolası zengin, işveren, patron, komprador, mütegallibe sınıfıydı!” “Sömürücüler, işçilerin haklarının üzerine basarak şişinenler”  derdik! Ecevit’e kadar geldiğimizde, “toprak ekenin su kullananın” olduydu! Yani “emekçi ve işçi sınıfı!” Bir gün o büyük ihtilal sonunda iktidara gelecek olan sınıf!

KISACA sadece dünya yuvarlığı değil, üzerinde nokta kadar olsak bile “sol-sağ” dalgalarıyla savrulurken çok kaybettik!

Hele de “akılsız Rumlar!” Onlar Sol Sağ çatışmalarda birbirlerini kıyıp öldürdülerdi de!..

Neyse ki başlarını Güney’in taşlarına vurduklarında “devletin ne olması gerektiğini, nasıl yönetimlerle istikrar sağlanacağını öğrendilerdi! Öğrendilerdi ki şimdi her yıl ağırladıkları milyonlarca turistin bıraktığı dövizleri cebellu edecek, Doğu Akdeniz’deki enerjiye de ipotek koyacak kadar “Sağ” oluşta!

BİZSE “kurumların” bile ne olduğunun yeni farkına vardık! Nitekim öğrendikti ki “geçmişte Bakanların “Bakanlıklarında” parça körçe dağılımlarıyla  oluşturulan ‘Müdürlükler’ gerçekte devletin yapı taşlarıdırlar!

Onlara “kurumlarımız” diyebilmek için bir devrelerde “bu ülkede popülizm vardır” diyen eski politika kurtlarından Salih Coşar’a kadar geldikti! Yıllar sonra da yeni jenerasyon temsilcilerinden Sibel Siber’in Meclis Başkanlığı döneminde, döküldükleri için adlarından söz ederken “kurumlarımız” deyişiyledir ki  “ha demek ki varmışlar” diyebildikti!

İŞTE şimdilerde bu “kurumlarımızın kurumlaşmaları” geldi gündeme. Yani ne?

“Hükümetler gelip gitseler de onlar hep devletin temel yapısallıklarını oluşturan işlevsel yetkileriyle baki kalacaklar!”

O kadar ki gün gelecek falan yada filan partinin iktidara gelip gitmesinin esamesi bile okunmayacak, çünkü asıl yönetim erki Kurumların olacak!

AMA böyle bir aşamaya gelmek için daha kırk fırın ekmek yememiz gerekir! Tutun ki “Erhürman hükümetiyle bir iki adım atıverdik onların önü de çok açık değil ama!

Mesela Kamu görevlileri değişiklik yasası.. Yada “İmar iskân planlamaları..” Veya “bakkal dükkânı açar gibi üniversite açılamayacağı “kalite” sorununun mutlaka aşılması gerektiği..

KISACA henüz işin başındayız. Gerimizde ise Devleti “popülist ve partizanca tutumlarda harcadığımız” bir kırk yıl vardır.”

Sonuçta geç de olsa şunu da anladık ama: “Özel sektör, becerisiyle devletin üzerinde gelişip öne geçtiğinde, artık devlet sadece memur sınıfıyla değil, özel sektörün yatırımlarıyla da bir bütündür.” Ve yine anladık ki “devlet kendi kurumlarıyla” kaimdir. Bu nedenle siyasi iktidarlar gelir gider. Kalıcı olan (kurumlarından dolayı) devlettir..

**********

 

KISACA TAKILDIĞIM: (KAPI AÇILDI.)

Düğmeye çok erken mi basıldı? Bilmiyorum ama “politikacılar” için hiçbir seçim öncesi propagandayla çalışması erken değildir.

Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kokusu etrafı bürümeye başladı!

Nitekim ilk hamleyi sözcü Barış Burcu yaptı: Eroğlu’na, 11 Şubat 2014 tarihli anlaşmayı hatırlatarak, “eğer tuzaksaydı neden imzaladın diye sordu?” Güzel hatırlatma!

Ayni sıralarda bir başka patlama da “medyada” ayazlandı: “Akıncımız var ya!”

Bekleyin ama! Kapı açıldı ya, bundan sonra “geçeni” çok olur..

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar