Meğer Hiç İlgilenmemek Gerekiyormuş - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mayıs 2, 2024
KıbrısKöşe Yazarları

Meğer Hiç İlgilenmemek Gerekiyormuş

Nazar Erişkin

Çevremdeki pek çok insan gibi ben de, Mayıs’taki seçimlerin ardından Türkiye siyasetini takip etmek bir yana; haber seyredip köşe okumayı bile bırakmıştım. Geçenlerde yazdığım “bir gündem bağımlısına bunu yapan hayat, apolitiklere ne etmez” lafının kaynağı da budur. Çünkü yalnız haber programı yaptığım günler değil, Pazar günü dahi dünya ajansları dahil haber kaynağı saydığım kişi ve kurum ne varsa tarayarak güne başlayan bir bünyem vardı. Takdir edersiniz ki bir anda sosyal medyada bile gündem takip etmeyen bir hâle bürünmem takdire şayan ki burada hiç mütevazı olmalarına gerek yok; başta Türkiye, ardından ada ve dünyada yaşanan tüm saçmalıklarda imzası bulunan siyasilerle şürekalarının bu işteki rolü büyük. Mayıs’tan beri sizlerin de takip ettiği üzere kendi gündemime gömülmüş durumdayım. Ancak 31 Mart Pazar akşamından bu yana, eskiye dönüş var bende. Eeee bağımlılık diyorum ya, öyle kolay kolay bırakmıyor yakayı. Şimdi baştan söyleyeyim; “Türkiye tabii önemli de biz kendi işimize bakalım”cılar bu yazının ilerleyen bölümünü okumasın çok rica edeceğim. Zira ben fonda Erik Dalı çalan kafamdan 10 saniyede bir geçen “adam kaybetti” repliği ile yazıyorum bu yazıyı. Nice arkadaşımın terkettiği, benim gidişatı görüp orada çalışmamayı tercih ederek buraya yerleştiğim, tüm güzelliklerini bir bir kaybeden, insanlarına zulmeden, hukukun olmadığı, ekonominin yerlerde süründüğü, zengin daha da semirirken insanların çocuklarının cebine harçlık koyamadığı için intihar ettiği, dış poltika ve ekonomi konularındaki bağımlılığımız yüzünden bizim de hayretmediğimiz ülkeden, 25 yıl sonra gelen bir umut dalgası gördüysek, bir zahmet sevinelim değil mi? Pazar akşamından bu yana hisettiğim; totem yapıp seyretmediğin maçtan 15 gollü sonuç çıkması falan gibi bir şey. Kime baksam oynuyor. İnsanların yüzü gülüyor. Oh bee, ne kadar ihtiyacımız varmış buna deyip duruyorum. Baksanız yerel seçim oysa psikolojik etkisi ve yarattığı hissiyat bakımından bunun çok çok ötesinde. Sanırım pek çoğumuz hemfikriz ki; Türkiye siyasetinde bir dönemin sonuna gelindi… Sizden gelen mesajlarla yorumlardan alıntılayarak yazayım: Darısı bizim başımıza.


Aslında Türkiye’de iktidar için işlerin yolunda gitmediğini seçim öncesinden anlamak çok da zor değildi. Başından beri Erdoğan’ın özellikle İstanbul için Murat Kurum’u aday göstererek bir challenge yaptığını düşünüyorum. Sanırım ayakkabımı bile aday göstersem kazanır demek istedi ancak artık öyle bir gücü olmadığı bu seçimle tescillendi. Aksi durumda bizimkileri buradan toparlayıp iftar yemeği kisvesi altında Türkiye’de vitrine çıkarmak, yani kendine hayrı olmayanlardan, Kurum için medet ummak bence iktidarın ne kadar köşeye sıkıştığının göstergelerinden biri olarak değerlendirilmeli. 41 yıllık ömrümün 25 yıllık AKP iktidarı dönemine Kıbrıs’tan katılıyorum. Siyasal islamın adım adım her bir hücreye zuhur ettiği bu süreçte en büyük günah “yetmez ama evet”çi tayfanın boynuna. Halkın tepkisi ise ancak tencere kaynayamaz duruma gelince ortaya çıktı. Bir şükür de buna… Pazar’dan beri belediye başkanları oynuyor, kadınların, gençlerin yüzü gülüyor, AKP seçmeninin büyük bir kısmı bile olup bitenden memnun görünüyor. Tabii Van’da bir sinir ucu oynaması oldu ama tıpkı seçmen gibi siyasilerin de birlikte olmasıyla 2 günde aşıldı. Alın size bir şükür daha… İklim değişti Akdeniz oldu, hepimiz gülümsedik. Umut güzeldir; ne güzeliz… Hele hele dünyada milliyetçiliğin bu denli hortladığı bir dönemde Türkiye’den gelen bu ses bence çok önemli.

 

Hayatımın En Utanç Verici Tecrübesini İyi ki Yaşamışım

Hayatım boyunca en utanç duyduğum olayların başında, direksiyon başına alkollü geçip ehliyetimi 3 ay kaptırmam yer alır hiç kuşkusuz. Henüz 20’lerimdeydim, çok sevdiğim bir arkdaşım iş için İstanbul’dan gelmişti. Laf lafı açıyordu, muhabbet çok keyifliydi ve belli ki barmen malzemeden çalmak bir yana dursun, bize birazcık kıyak geçmişti. Arkadaşımı kaldığı otele bıraktıktan hemen sonra, o zamanlar yaşadığım Girne’nin işlek bir noktasında sotaya yatan polis ekiplerini görünce ne yalan söyleyeyim hiç tedirgin olmamıştım. Üzerinden 11-12 yıl geçse de alkolmetrenin ekranını bana gösteren polisin karşısında nasıl kızarıp şekilden şekile girdiğimi, dakikaların nasıl saat gibi geçdiğini dün gibi hatırlıyorum. Yasal sınırın çok üzerinde olmasa da, ehliyetimi kaptıracak kadar alkol almış halde direksiyon başına geçmiş olma halinden bugün bile böyle utanırken; çoğu insanın alkollü araba kullanmayı normalleştirdiğine hemen her gün şahit oluyorum.

Dürüst olalım; sosyalleşmenin ister piknik, ister meyhane olsun; yemeli içmeli sofralarda sağlandığı bir coğrayada, mesleği, sosyal statüsü ne olursa olsun ciddi bir çoğunluk içip içip geçiyor direksiyon başına. Ben trafikten çok korkarım. Gördük ki, kaldırımda yaya olarak yürürken, sarhoş bir sürücünün aracıyla üzerinize çıkması işten bile değil bu ülkede. İstanbul’daki Kıbrıslıtürklerle buluşup Türkiye’deki iktidarın adayı için oy istemek gibi meşgaleleri bol bu ara ülkeyi yönetenlerin lakin, ülkemize öğrenci olarak gelen; insan kaçakçılığı mağduru olmayan ve diploması geçerli bir üniversite bulmayı başaran! Gencecik insanları tabutlara koyup gönderiyoruz ülkelerine bu kaçıncı. Ekrem İmamoğlu karşısında hazimet denebilecek bir yenilgi alan Murat Kurum seçilse, buradaki trafiğe de el atacaktı. Şimdi bizimkiler “işte seçilmedi adam, yattı bizim iş” derlerse şaşmayın. Günün her saati güvenli ulaşım hizmeti sağlanması yani toplu taşımanın hayatımıza girmesi her anlamıyla zaruri. Ha haklı olarak diyeceksiniz ki, bu toplumda neredeyse markete bile arabayla girecek olan insan var. Kaldı ki bunca araba gözümüze gözümüze sokulmadıktan sonra ne anlamı var! Ha işte o kısmı da bir zahmet işi sosyo politik, sosyo ekonomik, sosyo kültürel politikalar belirlemek olan kurumlar ve yetkilileri düşünecek… Hah ha, buna yazarken ben bile güldüm! Diyeceğim o ki, yollar zaten allaha emanet, çoğunluğun altında hız yapan araçlar, sosyalleşme içkili sofralarda… Hal böyle olunca denetim şart. Ama öyle yurttaşı haraca keser gibi değil; tıpkı benim yaşadığım utanç gibi daha fazla insan utansın ve tekrar etmesin diye. Hayatta en sevdiği kişilerden birini, sarhoş sürücü nedeniyle kaybeden bir insane olarak yazıyorum size… Aman diyeyim!

Meslek Hiyerarşisi…

Belki bazılarınız takip ediyordur. Bir süredir evimin mutfağına kurduğum stüdyoda pişir, taşır yemekler yapıp videoluyor ve paylaşıyorum. Vallahi çok da zevk alıyorum. Vegan olduğum için elbette paylaştığım tarifler de vegan ve bu nedenle yaptığım şeye de aktivizm gözüyle bakıyorum. Haliyle, tarifleri deneyenlerden, önyargılı olduğunu söyleyenlerden ve veganlık bilmeyip öğrenenlerden gelen mesajlardan inanılmaz keyif alıyorum. Ben bu kafadayken geçen gün bir takipçim, paylaştığım bir tarif içeriğinin altına aynen şöyle yazmış: Keşke insanları aydınlatan bilgiler vermeye devam etseydiniz. Sizin gibi aydın birinin bu şekilde yemeklerin içine gömülmesine üzülüyorum.

Son derece iyi niyetli olduğuna eminim tabii ama bu ve benzeri yorumlar, aslında tv işini neden bıraktığımın da somut göstergelerinden biri. Zira karşınızdaki neyi ne kadar alıyorsa anlattığınız da o kadarla sınırlı kalıyor. Yani dönüp dolaşıp ben size yine, duyabildiğiniz kadarını anlatabiliyorum günün sonunda.Oysa ben aynı benim… Burada yazılarımda da, ekranda da, soğan doğradığım mutfağımda da. Görmek isteyene tabii.

Tepki göster
Bayıldım
5
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
1
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar