Mavroyannis ne dedi? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

Mavroyannis ne dedi?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Rumun baş müzakerecisi Mavroyannis geçtiğimiz günlerde bir Tv. kanalına, Maraş’tan Mağusa Boğazına kadar uzanan sahil şeridinde Türklerin tasarladıkları planlarından söz ettiydi.

Alithia gazetesinin verdiği habere göre Mavroyannis, Türk tarafının sadece Maraş’ın açılmasıyla yetinmeyeceğini, kapsamında Karakol bölgesiyle Salamis harabelerinin de olduğu, oradan Boğaza kadar uzanacak sahil şeridinde, hatta “Kruvazör” gemilerin bile yanaşacağı büyük turizm projeleri tasarladığını iddia ediyordu..


Önce Mavroyannis’e “Seni Allah duysun” diyorum. İnşallah gerçekleşir.. Neden olmasın? Ve olursa “Girne’yi benzettik” inşallah Mağusa Körfezini de benzetmeyiz” diyorum ve geliyorum siyasi soruna ilişkin söylediklerine:

“Olası müzakerelerde” diyor Mavroyannis “Mont Pelerin 3 tipinde beşli bir konferans tasarlanmaktadır…”

Tabi siyasi soruna yönelik hazırlıklar yeniden “beşli konferansa” doğru ivme kazanırken, tüm süreci büyük maestro Guterres’in idare edeceğini de hatırlatıyor  ki “inşallahınan maşallah” diyorum!

Bayan Lute’nin neredeyse postu Lefkoşa’ya serdiği geçtiğimiz hafta onca gün taraflarla neyi konuştuklarını bile öğrenemedikti de sağ olsun Mavroyannis “referansları” bile anlattı!

Nitekim artık kesinlikle biliyoruz ki sorun bir kez daha “beşli konferansa” gidecek. Hasbelkader önerimdir, bu kez Lozan’da toplanılsın!

Ha bakın,  Mavroyannis geçen hafta Lute’nin temaslarına değinirken referanslar konusunda  Türk tarafının tutumu için ne söylediydi:

“Kıbrıs Türk tarafı yılbaşı ağacı mantığıyla hareket ederken ‘referans şartları ağacına’ çeşitli süsler takıyor…”

Peki Türk tarafı bunu neden yapıyor?

Ee sen kırk beş yıldır sorunla oynuyorsun ya! Şimdi sıra Türk tarafında.. Yıllar önce bizim liman işçilerinin dillerine pelesenkti. “Hammalın zoru çatlayana kadardır” derlerdi.

Çatlattınız Mavroyannis! Şimdi çatlatma sırası bizde!                                                                                                     **********

SIKINTILI DÖNEMLER!

son dönemlerde güzel günler geçirmiyoruz! Artık sınırları ötesinde askeri yönden seferi duruma geçmiş Türkiye’yi kaygıyla izliyoruz.

Bir yandan da Güney’deki komşumuzun Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin başına yeni belalar sarmak için siyasi  kombinalar çevirdiğine takılıyoruz. Sonuncusu bölgedeki Türk savaş gemileri ve sondaj çalışmalarına yönelik. AB’ye çağrıda bulunarak Savaş gemilerini bölgeye göndermesini istiyor neyse ki teklifi reddediliyor..

Yani düşünün: yanı başımızda kopacak bir arbede Kıbrıs’ta iki toplumu bir kez daha kendi bölgelerine “kapanmaya” mahkûm ederken;  tüm insancıl ve ekonomik ilişkiler kopuverecek..

Belki de uzun yıllardır üzeri küllerle kapatıldığı için görülmeyen  “düşmanlık   ateşi” yeniden alevlenecek!

Oysa tüm çekişme ve kapışmamıza karşın artık  Kuzey’e geçen Rumların parasını alabiliyoruz. Nitekim son aylarda Rumlar KKTC’de 11.7 milyon avroluk alış veriş yapmışlar.

Ha biz o tarafta kat katını harcasak da  “iki ayrı devlet oluşumuzun”    getirdiği ticari konumda, Rum’un Kuzey’de bıraktığı “sıcak para” olmakta..

Denecek ki ne yani “iki kuruş para için ulusal çıkarlarımızdan vazgeçerek Rum’a biat mı edelim?” Doğu Akdeniz’deki enerji hakkımızdan mı vazgeçelim? Kıbrıs’ta (zaten Rum’a vermediğimiz ödün kalmadı ama neyse ki hepsini geri çevirdi) gene ödün mü verelim?

*****

Bakın, düşmanlık ve husumetlerle beslenen Türk-Rum toplumlarının adadaki kaçınılmaz zorunluluktaki ikili ilişkilerini; yıllar önce tanığı olduğum olaylarıyla  yaşayarak geldim bugünlere..

Mesela Erenköy’de mücahit Üniversite Öğrencilerimizle Rum askerleri çarpışırlarken, Mağusa limanında Türk ve Rum işçileri ayni vapurlarda yan yana birlikte çalışıyorlardı..

Keza 1974’de Makarios’a darbe yaptıkları günün sabahında ben Maraş’ta Konstandia (Palm Beach) otelin önündeki denizde üç yaşındaki kızımla yıkanıyordum..

Çok kısaca bu adada “beğensek de beğenmesek” de kader iki halkı, iki ayrı devleti, iki ayrı bölgede belirlese de ne onların Kuzey’den ne bizim Güney’den öte gidecek yerlerimiz yoktur.. Bu gerçektir ki barışı kaçınılmaz yapmaktadır..

***********

KISACA TAKILDIĞIM: (ASKERİ YERLER..)

Geçen gün Çatalköy’de bir askeri mühimmat deposunda çıkan yangından geride kalan teselli tutun ki can kaybının olmaması.

Fakat bu olay da gösterdi ki sürekli büyüyen kentlerin imar iskân alanları içinde kalan askere ait  “üs” durumundaki yerlerin artık gayrimeskûn yerlere taşınması gerekiyor.

Türk askeri bizim güvencemizdir. Ki biz Mağusa’da zaman zaman bazı  milletlerin askerlerini de gördüktü. Türk askerindeki disiplin ve terbiye onlarda yoktu. Ki  bu asker  1974’den beridir Mağusa’da Gülseren’de, limanda konuşlandı ama farkında bile değiliz.. O kadar sessiz ve disiplinli.

Fakat kent hızla büyüyor. Mesela “BM’ler Barış Gücü kampı” dört bir tarafındaki apartmanların arasında kaldı, kesinlikle kaldırılması gerekiyor..

Keza Mağusa limanında konuşlanmış askeri üs de öyle.

Büyük olasılıkla “sivil iskân alanları içinde kalmalarından asker de sıkıntılıdır zaten “askeri ikmal” dönemlerinde o sıkıntı yoğunluğunca yaşanmaktadır!

Kısaca güvenlik açısından da zorunlu artık “askeri yerlerin” değişmesi gerekir.  Zaten bu zorunluluk  genelde kabul edilen bir gerçek.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar