Alekos Markides adı yabancımız değil. Eski Rum Başsavcısı. Şimdi Anastasiadis’in akıl hocalığını yapıyor, danışmanı…
Geçtiğimiz gün Havadis gazetesinden Esra Aygın’ın sorularını yanıtlamış. Öğreniyoruz ki Markides’in danışmanlığında bir “müzakere ekibi” oluşturulmuş. 17 kişiden oluşuyor. Bu komitede ayrıca yetmişten fazla kişi çalışıyor. Yani Rum tarafı işte böyle çalışıyor! Hiçbir şeyi şansa bırakmak yahut “adam sende’cilik” yok!” Dolayısı ile Anastasiadis’in ayakları sağlam basıyor.
GELELİM AÇIKLAMALARINA: Markides’in Esra Aygın’ın sorularına verdiği cevaplar sonuçta Anastasiadis’in sürdürdüğü politikasında yansımakta. Her ne kadar, “biz sadece danışmanız, siyasi kararları verme yetkisi Anastasiadis’indir” demiş olsa da siyasi strateji birlikte hazırlanıyor. O zaman da Markides’in açıklamaları önem kazanıyor… Şimdi onlara bakalım.
Bir kere Anastasiadis Eroğlu’nun tutumundan memnun değil. “Yolundan saptığını ve konfederasyonu savunduğunu” iddia ediyor… Bir parantez açıyoruz: (Bu konuda Markides açılım yapmıyor. Sadece Federal sistemle Konfederal sistem ayırımını ortaya koyuyor. Ve diyor ki “bugüne kadar iki bölgeli iki toplumlu federasyonun ne olduğunu Kıbrıs halkına anlatamadılar. Bence bu konuda çaba harcanmalıdır…” Oysa biz Kabul edildiğini sandığımız Ortak Metinden hareketle, “Tek egemenlik, tek uluslar arası temsiliyet” altında Kuzey ve Güney kurucu devletlerinin de kendi içlerinde “egemen olacakları” bir federal sistemin tartışılacağını sanıyorduk! Ki bu da “konfederalizmi çağrıştırıyordu.” Şimdi bakıyoruz, Rum tarafı “federal kanatların” kendi içlerindeki egemenliklerine sıcak bakmıyor!)
DEVAM EDELİM. Markides Özdil Nami’nin aksine henüz al-ver sürecine gelinmediğini bunun zaman alacağını, buna karşılık her şeyin masada olduğunu söylüyor. Ve çok önemli olması gereken şu hususun altını çiziyor: “Her şey üzerinde anlaşana dek hiçbir şey konusunda anlaşmaya varılmış sayılmayacaktır.” (Şu ana kadar anlaşmaya varılan “ortak metin’in tek egemenlik tek uluslar arası temsiliyetidir…” Downer’la alınan kararlar masada yoktur!)
Pekala masaya taşınan ve görüşülmesi gereken konuların başlıkları nelerdir? Markides bunu özetle şöyle açıklıyor: “Mülkiyet… Federasyon… Siyasi eşitlik… Toprak… AB kriterlerinin uygulanması… İnsan hakları… Bu konular için oluşturulmuş “teknik komiteler” ayrı ayrı çalışmaktadırlar… (Bizde durum nedir bilmiyoruz!)
Tabi “Mağusa Limanı’nın AB denetiminde açılması karşılığında Maraş’ın iadesi konusu Markides’e kaçınılmaz soru olarak geliyor, cevabı şu oluyor: “Maraş’ın Mağusa Limanı’nın açılmasına karşılık iadesi Anastasiadis tarafından yapıldı. On aydır masadadır. Türk tarafının bu konuda tutumu “nihai çözüm” olarak beliriyor…” Zaten bir “ara anlaşmanın” mümkün olmadığını söyleyen Markides Maraş’ın iadesinin de çözüm sonucu üzerinde etkili olmayacağı kanaatini taşıyor…
MARKİDES’İN AÇIKLAMALARINDAN NE ANLADIK
BİR: Türk tarafının aksine çözümün yakınımızda olmadığını.
İKİ: Kesinlikle konfederal sisteme karşı olduklarını…
ÜÇ: İki toplumlu iki bölgeli fakat üniter bir federasyon murat ettiklerini. Ki bu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni çağrıştırmaktadır.
DÖRT: Henüz al-ver konusuna girilmediğini, bunun uzun zaman alacağını…
BEŞ: Çözüm sürecine sokulan geleceğin Kıbrıs’ını şansa bırakmadıklarını, konuları, oluşturdukları komitelerle ciddi ciddi yoğurduklarını…
ALTI: Henüz ortada “tek egemenlik” başlıklı ortak metinden öte billurlaşmış hiçbir anlaşmaya varılmadığını…
DOLAYISIYLA: “Çözüm istemek barışı çağırmak elbette ki yarım asırdır çözümsüzlüğün kahrında sürünen Kıbrıs Türk halkının samimi seslendirmesidir ama bu çözüm dediğiniz de ne “nasıl olursa olur” ne de “bir an önce olsun” temennilerinde olur! Yol uzun…
NOT: Havadis peş peşine Kıbrıs sorunu ile ilgili yetkili ve sorumluların görüşlerini sütunlarına taşıyor. Doğrusu yetişmekte zorlanıyoruz. Yarın da Kudret Özersay’ın Havadis Gazetesi’ne yaptığı açıklamaları değerlendirmeye çalışacağız…
**********
TÜRKİYE’DEKİ SEÇİM SONRASI KIBRIS POLİTİKASINI ÇOK MERAK EDİYORUZ
Türkiye’de yerel seçimler oldubitti. Ben yazımı hazırlarken henüz kesin sonuçlar açıklanmadıydı. Fakat seçime geneli ile baktığımızda Erdoğan’lı AKP’nin çok da oy kaybı olmadığına elliyoruz. Onca şaibe ve töhmete karşın hiçbir şey olmamış gibi oylarını koruduğu bir gerçek!
Demek ki Türkiye seçmeni söylenip iddia edildiğince Erdoğan’lı AKP’yi ne pahasına ve ne olursa olsun tutuyor… (Türkiye’deki seçimleri yorumlamak istemiyoruz.) Bizi ilgilendiren Erdoğanlı AKP’nin dış politikası ile bu politika içindeki Kıbrıs sorunudur. Bir de KKTC’ye yönelik ekonomik katkıları tabi… Ne kadar para verdiği ile ne kadar yatırım yaptığı? Ki şimdilik verdiğinin kat katını KKTC’ye ticari ihracatı ile almaktadır!
Yani şimdilerde bizim için tek gaile, “yerel seçimlerden yine güçlü çıkan Erdoğan’lı AKP’nin bundan sonrası dış politikasında Kıbrıs’ı nasıl ele alacağıdır. Tabii hatırlatalım: Türkiye’nin önümüzdeki Ağustos ayında Cumhurbaşkanlığı seçimi vardır. Ardından da 2015’te genel seçimler… Seçimlerin artık TC’de nasıl seyrettiğini bu sonuncusunda gördüysek, Kıbrıs sorunu ile ilgilenme derecesinin ne kadar olacağını kestirmek mümkün görünmüyor!
Oysa müzakereler devam ediyor. Üstelik bu kez Amerika resmen devreye girmiş, çözüm diyor! AB Rum’un gazı hürmetine Kıbrıs’a her zamankinden daha çok ilgi gösteriyor! İngiltere Lordlarını harekete geçirmiş, doğal gaz üzerinden Kıbrıs’ta çözüm gözlüyor…
Türkiye’nin pozisyonu ise “sıkışık!” Suriye’de duvara toslamış… Youtube’dan sızanlar yenilir yutulur cinsten değil… Ortadoğu’ya “paşa” olmak için yola çıkan Türkiye büyük bir hüsrana uğruyor, prestij kaybediyor! Ve Amerika’ya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor…
İŞTE KORKUMUZ: Erdoğan artık tek söz sahibi ve otorite oluyor… İki dudağı arasından çıkan kelimeler anında emir telakki ediliyor! Bu arada Güney’in doğal gazı iştah kabartırken bir sorun yaşanıyor: Gazın AB’ye nakli için boruları Türkiye’den geçirmekten başka çaresi yok!
Fakat Türkiye kendi içine o kadar kıvrılmış, Suriye ile öylesine sarmalanmış ki bu fırsatı “çıkarına” kanalize edecek politika üretemiyor mesela Kıbrıs sorununa yansıtamıyor, müzakereler sürecinin etkin kozu olarak kullanamıyor. Hem de kadim dostu Amerika’ya karşın…
Amerika ise Kıbrıs’ta inisiyatif yüklenmiş, “çözüm” diyor… Gazın Türkiye üzerinden nakli karşılığında Kıbrıs’ta ödün verilmesini beklemek tabi Amerika’nın haddi de oluyor hakkı da! Buna Amerika’daki Rum ve Yahudi lobilerinin baskılarını da kattınız mıydı…
Doğrusu gelişmelerden korkuyoruz… “Es kaza istenmeyen ve tamamen Türkiye’den kopartılmış bir Kıbrıs’ta, Rum’la baş başa kalırsak diye korkuyoruz… “Bir kez kaybedersek” diye korkuyoruz! “Bir daha kazanmak mümkün değildir de onun için korkuyoruz” diyoruz!
**********
KISACA TAKILDIĞIMIZ
Bir süre önce ortaya çıkan ve tarihimize şanı ile geçecek olan “tavuk olayı” nedeniyle memleket hop kalkıp hop otururken arada büyük kentlerimizin belediye Başkanları da konuşmuşlar ne kadar dikkatli ve rikkatli denetimler yaptıklarını, kuş uçurtmadıklarını, hijyen olayına ne kadar çok önem verdiklerini açıklamışlardı. Biz de “eh” demiştik. Arada “tavuk olayları” da çıksa biliyoruz ki dışarıda yiyip içtiklerimiz hiçbir şüpheye mahal vermeyecek kadar temiz, taze ve sağlıklıdırlar…
VE BİR HABER: “Sağlık Bakanlığı denetlediği işyerlerinde çalışanların sağlık karnelerinin bulunmadığını, gıdaların uygun koşullarda depolanmadığını ve tarihi geçmiş ürünlerin kullanılmaya devam edildiğini saptadı…” Yoruma gerek var mı?