Geçen hafta bereketli yağmurlar yanı sıra siyaset dünyamızda da hareketli gelişmeler yaşandı.
Beklendiği gibi “Türk ve Rum liderler” bir araya geldilerdi. Haberlerden anladığımca “çok samimiydiler.” Her iki lider de parmağının arkasına saklanmadan konuştu birbirleriyle..
NİTEKİM Sn. akıncı uzun süredir “açıldı açılacak” denen Derinya ve Aplıç kapılarının 12 Kasımda açılması konusunda Anastasiadis’le karara vardıklarını açıkladı. (“Açılsınlar” diyorum da Rum tarafı yine bir erteleme yapar düşüncesinde kuşkularım devam ediyor!)
LİDERLER 31 Ekim’de adaya gelecek olan Guterres’in özel temsilcisi Lute ile görüşeceklerini de açıkladılar. Araya da her halde gerçekleşmesi mümkün olmayacak, buna karşın 12 Kasımda yeniden ele alınacak denilen “mobil telefonlar” sorununu sıkıştırdılar. Yine “belkili” umutlara kaldı ama!
TÜRK tarafı olarak bu görüşmede asıl beklediğimiz iki konunun cevabı vardı. Birisi Anastasiadis’in “yeni çözüm modeli midir” dedirten ve kendi ifadesiyle “Rum Ulusal Konseyi’ne de anlattım” dediği “gevşek federasyon,” diğeri de “MEB’lerle hidrokarbon yatakları” sorunu.
Sn. Akıncı “gevşek” denilen federasyon konusunda, “eğer farklı bir çözüm modeli istiyorsa bunu bizimle açık yüreklilikle paylaşmalıdır. Bu konuyu 16 Nisan’da yaptığımız görüşmede de sormuştum” diyor Sn. Akıncı.. “Bugün gene konuştuk” diye de ekledi.
(Doğrusu şu ki biz üniter bir çözümden yani “birleşik Kıbrıs” modelinden, “aman” diyerek kaçınırken (Tabi toplum bünyemizdeki iki devlete dayalı çözümü savunanları kastediyorum) Anastasiadis’in konfederal sistemi çağrıştıran bu yeni numarasına doğrusu şüpheyle yaklaştım! 31 Ekim’de Lute ile yapılacak görüşmede (belki diyorum) Vehbi’nin kerrakesini anlama fırsatı bulacağız..”
PEKİ Sn. Akıncı başka hangi konularda Anastasiadis’in dikkatini çekti?
Tabi ki “kriz” dediği Rum’un Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları konusunda! Resmen Türk tarafının hakkı çiğneniyor. Ve gerçekten son günlerde Türkiye’nin kendi gemisiyle araştırmalara başlaması nedeniyle neredeyse bir arbede kopacak ne Kıbrıs sorunu kalacak görüşülecek ne kapılar kalacak açılacak!..
Ve Sn. Akıncı bir kez daha uyardı: Ucu Açık müzakere yok!
KISACA Rum tarafına inanmamakla birlikte Sn. Akıncı’nın da “görüşmeden memnun ayrıldım” açıklamasına nazire tutun ki biz de yeniden başlayan bu ilişki ve görüşmeleri (henüz inanmasak da) en azından çözüme giden yolların pürüzlerden, anlaşmazlıklardan temizlenmesi yönünden yararlı buluyoruz.
**********
TEMİZ VE ADALETLİ BİR KKTC YARATMAK
Geçen hafta “ilk kez” dediğimiz (fakat hatırlatılınca hatırladığımızca meğer bu üçüncü milletvekili oluyor) Mecliste bizzat Çaluda’nın da katılmasıyla “kaldırılsın” denilen “dokunulmazlığı” oy çokluğuyla kaldırıldı..
Bu konuda “Pöö”ler konfetiler gibi havalarda uçtu ve dendi ki “bu iş sadece Çaluda’nın başını yaktı, oysa toplumda o kadar çok şaibeli insan var ki…”
TABİ Kudret Özersay’ın başını çektiği “yolsuzlukların araştırılması” olayı basit değil! Özersay elini bile bile ateşe soktu ama eğer “yolsuzluklara yönelik” sorgulama ve hukuki süreçler başlamaz, sadece Çaluda ile kalınırsa fena yanacak!
Ki önce soralım: “Yolsuzlukların her halu kârda üzerine gidilmesi konusunda hükümeti oluşturan 4 siyasi parti mutabakat içinde midirler?
ÇÜNKÜ: Bu küçücük toplumda çevirin yoldaki bir yurttaşı, sorun, size bir ayak üstüne kim ne alavere dalavere çevirdi ne voleler vurdu, yolsuzlukların dik alâsıyla anlatsın!
Bir kere bu “pislik” 1974’den önce de vardı, sonrasında da hem Güney’den gelenlerin hem Kuzey’dekilerin (“yolsuzluk” kelimesi hafif kalır) “kanunsuzluklarıyla” devam etti!
Ki en basitinden yazayım: “ Ganimet yapmanın” bir “azmettirici” yönetici takımı vardı, bizzat partililerine, eşlerine dostlarına “çalmaları, kaparozlamaları” için olanaklar sundulardı…
Bir de azmettirildikleri, kayırıldıkları için kanunsuzca “çalanlar, satanlar, rant yaratan” suçlular vardı!
ŞİMDİ bu memleketin hangi bakan tarafından “puanlar” yüzü suyu hürmetine “mütegallibe” yarattığını bilmeyen mi vardır? Hâlâ Dekameron filmleri gibi dizi devam etmiyor mu?
1974 sonrası sicilimiz “temiz” değildir! Hadi gene büyük bir hüsranla yazayım.
Bu memleketin namuslu insanlarına, cephelerde çarpışanlara, arkalarında şehit ailelerini bırakanlara, kimseye minnet etmeden yaşayanlara nazire mesela:
TC’den kaydırılan nüfusa dönümlerce araziler verildi! Köyler, Maraş gibi iskân yerleri de tahsis edildi!
1974’den beridir (yerleşik düzene geçen iş güç sahibi olanları tenzih ediyorum) ellerindeki toprakları, arazileri akılları uçuklatacak sterlinlerle sata sata bitiremiyorlar!
Bırakın bozuk düzeni! “Kanun diye yapılan kanunsuzlukları da geçiyorum. Hani adalet? Güney’den gelen göçmen bile rehabilite edilemeden Kuzey’in “serveti” alavuna alatire ellere peşkeş çekildi!
ALIN size “mahkeme’i küpraya” kalmaması gereken yolsuzlukların şahını!
Yani diyorum: Temiz toplum olacaksak önce kanunlar önünde hesap verip yıkanıp arınmamız gerekir. “Artık çok geç” demiş olsak da? **********
KISACA TAKILDIĞIM: (FİYATLAR FENA VURUYOR.)
Döviz belirgin şekilde düştü. Fakat bizde teamüldür. Artan fiyatlar artığı yerde asılı kalır bir daha inmez!
Bu durumda fedakârlık “super marketlerindir.!” Çünkü memleketin gıdadaki fiyat miyarı, küçük işletmelerin de bu fiyatlara göre kendi kâr marjlarını tespitleri, “super marketlerin” fiyatları ile orantılanıp dengelenir.
Ve tabi Koop. Kuruluşları.. Satış fiyatlarını bir daha gözden geçirmelidirler!