(Nalına mıhına da vursam da) itiraf edeyim:
Uğruna seçim kampanyaları yürütülen, kıyasıya kavgalar kopartılan, dostu düşman, düşmanı dost haline getiren… Hiçbir siyasi parti; bugünkü Koalisyon Hükümetinin yerinde olmak istemezdi! Ne de Başbakan Tatar’ın…
Gerçekte çoğu zaman memurlarını bile ödemeye yetmeyen kısır bütçeli “iktidarlardan” söz ediyorum..
Kırk yıldır Kuzey Kıbrıs’ta müzakere masalarında çözümsel meşruiyet arayan KKTC devletinden söz ediyorum..
Ne kadar çok sözünü ettiğimi unuttum ama kırk yıldır da “eğer Türkiye’nin desteği olmasaydı tüm adaya egemenliğini sermek isteyen Rum tarafının sultasına boyun eğecektik” dediğimden söz ediyorum…
NE var ki Koranavirüs salgını Tatar hükümetini, “sözlerin bitip icraatların başlaması gerektiği zor dönemeçte yakaladı! Hamasetle gösterilerin bittiği yerde… Ne zaman Devlet tıkansa kurtuluşu Paşalar döneminden kalma “yasaklarda” gören o değişmez alışkanlıkla alınan kararlar sorunluğunda… VE Tatar hükümeti de yine “fedakârlığı hiç bitmeyen halka” dayanak KKTC yurttaşlarını bir kez daha “parasal gelirler yönünden dengelemeye çalıştı!” Sadece bu kadar ama! “Başarılıdır dediğimiz Maliye Bakanı Amcaoğlu bile “Ekonomik Önlemler Paketini” savunurken eleştiri bombardımına tutulunca, “ben tedbirler planımın arkasındayım” diyerek bir kez daha öncesi siyasi partiler tarzı ve tabi “Kıbrıslıca” bir tutumda, “yaptım oldu” dedi!
OLMADI: Çünkü Koranavirüs de olmasaydı, Tatar Hükümeti “öyle geldi böyle gider tutumuna dayalı teamüller nedeniyle ya erken seçime yada istifaya gidecekti!”
Çünkü kırk yıldır KKTC’deki siyasi parti iktidarlarının hükmü ancak bu kadardır.
Çünkü KKTC’nin kusursal yapısında “sayıların, istatistiklerin, dolayısıyla denetim mekanizmasını çalıştıracak yönetsel argümanların yeri yoktur! “Ben yaparım olur” dendi mi olmaktadır!
NİTEKİM Virüsle ilgili alınan ilk tedbir “hangi araştırmaya, hangi rasyonelliğe dayandığı belli olmayan bir “kararla” insanları bir gecede “fakirleştirecek” bir operasyonla, “birilerinin maaşlarını keserek birilerinin maaşlarına ulamak” oldu!
…Tatar hükümetinin bu işgüzarlığına karşın yine de “virüsün yayılmasını” önlemeye yönelik çabalarını görmezden gelemem. En azından, sorunu Allah’a havale etmedi!
***
KORANAVİRÜSLÜ SİYASETLERE BAKTIM!
Geçtiğimiz günlerde Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı BM’ler Genel Sekreteri Guterres ve KKTC’nin de gözlemcisi olduğu “İslam İşbirliği Örgütü” Genel Sekreterine mektup göndererek, Kıbrıs Türk halkıyla Dayanışma ve yardımlaşma içinde olunması çağrısında bulunduydu..
(Tabi ki bu mektuplar (her halde) resmi kâğıtlarda “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” olarak gönderildi ama Haberlerde “Kıbrıs Türk halkı” olarak yansıtıldı!..
Önemli olmayabilir! Kaldı ki 1974’den beridir bu adada “ne olduğumuzu, kendimizi dünyaya hangi statüde takdim edip bizi ne şekilde kabul etmelerini isteyeceğimizi” bir türlü ve ulusal bir bütünsellikte saptayamadık!
Nitekim bir cebimizde kimlik ve pasaportlarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlarıyız ama diğer cebimizdeki kimlik ve pasaportlarla da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yurttaşlarıyız!
Ha bir 3. cebi olanlar vardır oraya da Türkiye”nin pasaportunu koyarlar!
DÜNYADA eşi olmayan harika bir siyaset gösterisidir bu: Siyaseten tanınmayan bir Devletin yurttaşlarının üç ayrı “kimlik sahibi” olmaları.. Yani benim benim diyen ülke yurttaşlarına açılmayan kapılar, KKTC yurttaşları için hep açık!
BUNA karşın gerek AB’nin gerekse İslam Ülkeleri İşbirliği Taşkilatı’nın Sn. Akıncı’ya ne cevap vereceklerini yada nasıl temasa geçip yardımlarda bulunacaklarını bilmiyorum ama merakla görmeyi bekleyeceğim.
Neden mi? Çünkü yıllardır hem AB’nin hem bizi her zaman arkadan hançerleyen İslam Örgütünün ihanetlerinden, Rumdan yana tutumlarından bıktım usandım (yada bıktık usandık) da ondan…
Fakat doğrusu da şu ki bugüne kadar Kıbrıs Türk halkı olarak “Kovid-19” dedikleri bu virüs karşısında bu kadar sıkışmadıydık…
Şu yukarıdaki yakınmama bunu da ekleyeceğim: “Koronavirüs çeker gider, KKTC yerinde kalır. Fakat yine yaralı yine mağdur!”
Dolayısıyla bu Virüs felaketini atlattıktan sonra ondan beter olan ve kırk yıldır sürdürülen siyasi sorunu çözmeye yönelik “çareleri” kesin karara vardırmak için masaya yatırmalıyız.
ÇÜNKÜ hiçbir olay Koronavirüsten daha beter, korkunç ve ölümcül olamazdı! Buna karşın Kıbrıs Türk halkı bir kez daha kendi Devletinin mutlak sahibi olduğunun ispatını çakarak Kovid-19’a karşı mücadelesini kendi yağıyla kendi ciğerini kavurarak vermiştir..
BUNUN da ötesinde asıl söylemek istediğim şudur: “Kıbrıs siyasi sorunu bu Koranavirüs felaketinden sonra artık öncesi gibilerinden politikalara asla sığmayacaktır..
BU konuda Sn. Akıncı siyasi tutum değişikliğine gidecek mi? Son görüşmede Crans Montana’da kalan “Federasyon” yerine, “tanınmış iki Devlet arasında iş ve güç birliğine dayalı bir Federasyon” arayışına mı gidilecek? Artık karar vermeliyiz..