Meğer insanların iki karışlık toprak için birbirleriyle savaşıp ölmelerine hiç gerek yoktu!
Meğer insanların düşman kamplara ayrılarak yıllar yılı birbirlerini salvo ateşler altında tutmalarına hiç gerek yoktu.
Meğer insanların “ırksallıklarının” faşizme varan saplantılarında birbirlerini dışlamalarına hiç gerek yoktu..
Meğer insanların siyasi partiler kurarak poltika yapıyorum derken birbirlerine hasım düşmanlar haline gelmesine hiç gerek yoktu!
Meğer insanların zengin yada fakir, iyi yada kötü, akıllı yada deli, kör yada topal, ünlü yada sıradan, genç yada yaşlı… Olmalarına bile hiç gerek yoktu..
ÇÜNKÜ ve zaten bir gün “Koranavirüs” denilen bir bulaşıcı “grip” gelecek ve insanların ne olup olmadıklarına bakmadan tüm dünya ülkelerini sararken önüne gelene bulaşıp canını alacaktı…
Hem de nasıl “canlar?” Amerikalısı gibi dünya zengini ve muktedirinin de! Afrika’nın Baluba Kabilesi gibisi ve mağduruyla mazlumunun da! Dünyayı “pazarlarıyla” dolduran dev gibi ekonomisiyle Çin’iyle! Kibirli İngilteresi, İtalya’sı, Fransa’sıyla…
Dünyada insanlar ilk defa “Karl Marx’ı bile mezarından fırlatıp, hayretinden kalbini bir daha durdurup, yeniden öldürecek bir mucizeye tanık oluyor:
Ki Marks gitti hâlâ kavgası sürerken Sol’dan Sağ’a… Koronovirüs geldi “tombala torbasından” çeker gibi “talihi” imtiyazsız sınıfsızlıkta aldığı canlarla!
HER halde insanlar dedeleri Adem ile Havva’dan bu yandır hiç bu kadar “kader kısmet” yaşamadılardı. Savaşlarda bile dövüşe dövüşe “çıkan canları, Koronavirüs karşısında hiç bu kadar ucuza gitmediydi!
YOKSA: Allah’ın vaat ettiği Kıyamet günü bu gün müydü? Yoksa habercisi miydi asıl o büyük felaketin?
Yoksa şöyle mi dedirtmek istedi, “Ey insanlar işte size ders olsun.. Bilin ki bu dünya yalancıdır!” “Sizin asırlardır uğraşa didine başaramadığınızı ben size göremeyeceğiniz, elleyemeyeceğiniz, sesini işitemeyeceğiniz… Dolayısıyla varlığını ancak bir hastane köşesinde ve can çekişirken ölüm döşeğinde hissedeceğiniz bir virüs gönderdim ki son görevini başarsın…
DOYMAK bilmez ihtiraslarınızı doyursun! İflâh olmaz düşmanlıklarınızı dindirsin! Yaktığınız canların bedelini ödetsin! Yediğiniz haramları kustursun! Sahtekârlığınızın diyetini ödetsin!
YOKSA bu virüs müdür Allah’ın Azraili? Yoksa şu vaat edilen Kıyamet gününün habercisi “Sur’i İsrafil midir? Ki “ölüm borusunu” çalmakta tüm insanlığa?
***
BU gün Pazar. Yıllardır küçücük ülkemden şöyle bir soluklanmak için bile çıkmadımdı deniz ötelerine!
Ada’mın derdi davası yetip de arttı bile.. Yazının sıcağı, kışının kuraklığı.. Yada unuttuğu için yağmayı, rastgele yağsa, sel olup felaket halini alması! Hatta kalmayan yeşili, patlak çatlak yolları.. Oyulan dağları.. Gürültüsü patırtısı… Yedi düvelin arabı çorabı.. Hatta Güney’in Rum’u.. Yetip arttıydı…
DOĞRUSU bu virüs bu küçük adaya çok büyük geldi!
Tez, “Allah kurtarsın Kıbrıs’ı” demekten öte bir başka “kelimem” yok. O kadar çaresiz kalmışız.. Ki bu da geçecek ama korkusu asla!