Keşke Rum halkı gerçekleri görebilse... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 23, 2024
Köşe Yazarları

Keşke Rum halkı gerçekleri görebilse…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Tam 45 yıl sonra, adada tekrar 1950’lerin TAKSİM sloganı duyulmaya başlandıktan sonra, çok yazı yazdık.

Bir kere daha yazalım, eğer bugün federasyon tezi geçersizdir deniyorsa, bunu bu noktaya getiren  Türk tarafı değildir…


Hele de son 15-20 yıla baktığımda, federasyon için Türk tarafının gösterdiği esneklikleri 45 yıl önce birileri söyleseydi, “imkansız” derdim.

Annan Planı referandumunu geçtim, taaa Crans Montana’ya kadar…

Türk tarafına illa da bir yerlere takıldı denecekse, o da sadece siyasi eşitlikten asla ödün vermemesi olabilir. Ki bu da asla eleştirilemez. Siyasi eşitliği olmayan bir formülün federasyon olduğu söylenemez çünkü.

Onun dışında, yıllar içinde Rumların dahi aklına gelmeyen konularda esneklik gösterildi,  garantiler ve asker konusunda bile. Her seferinde bir yolunu buldular, kaçtılar. Sonuncusunda, adanın doğal kaynaklarının üstüne tek başına oturma hevesiyle kaçtı Anastasiadis. Ve bugün TAKSİM tezinin yeniden konuşulmasına sebep olan desentralizasyon oyununu ortaya attı.

Kastı, gevşek federasyon falan değildi. Kastı, ayrılıktı. Federasyon’dan kaçmaktı. Başardı.

O günden beri sürekli takip ettim, bu gerçeği kaç Rum gazeteci görüp yazacak diye.

Başta eski Dışişleri Bakanı Rolandis olmak üzere sayılı gazeteci dile getirdi. Onlar da bir elin parmaklarını bulmaz. Rum halkının da tepki göstermesini bekledim. Öyle sivil toplum örgütlerinin kitlesel bir çıkışını göremedim.

Oysa Anastasiadis’in politikası kadife ayrılıkla bitecek bir sonuç getirmeyecekti. Adanın geleceğini, aynen 74’de olduğu gibi karartabilecek tehlikeli oyunların içindeydi. “Bunu olsun görseler” demiştim. 74 Darbesi ve öncesinde yaşadıkları basiretsizliği yaşamaya devam ettiler. Başlarına gelecek olanı asla göremediler ve göremiyorlar.

Dediğim gibi, tek tük yazar ısrarla yazmaya devam ediyor ama, inanan çıkacak mı, pek sanmıyorum.

Geçtiğimiz günlerde de Kathimerini gazetesi yazarlarından Andreas Paraschos çok çarpıcı tespitler yaptı.

Taşkent’e düşen S-200 füzesiyle ilgili RİK kanalının yayınladığı bir röportajda, uluslararası haber kanalları ve tv’lerin haberleri veriş şekli ele alınmış.  “KKTC” isminin kullanıldığı, Mustafa Akıncı’dan KKTC Cumhurbaşkanı, Ersin Tatar’dan KKTC Başbakanı, Özersay’dan KKTC Dışişleri Bakanı olarak söz edildiğine örnekler vererek dikkat çekilmiş, buna gelen tepkiler konuşulmuş.

Paraschos diyor ki, “Bunları görünce adada Kuzey ve Güney olmak üzere Kore’deki gibi iki devlet olduğunu ve füzenin kuzeydeki devletin dağlarına düştüğünü düşünebilirsiniz… Özersay tüm büyükelçilerle temasa geçtiğini söylerken, Kıbrıslı Rum gazetecilere, Rus uzmanların füze kalıntılarını incelemek üzere bölgeye geldikleri duyuruldu. Şimdi bundan sonra, aklı başında hiç bir kişinin, Hükümetin (Rum) topu elinden tamamen kaçırdığı ve Kıbrıs’ın bölünmesinin artık uluslararası olarak yerleştirilmeye başladığı konusunda şüphesi kaldığını sanmıyorum”…

Daha ne desin, aklınızı başınıza toplayın diyor.

Kathimerini’nin bir süre önce “Bundan sonraki müzakere sürecinde hidrokarbonlar mutlaka masada olacak” diye yazdığını, ancak hükümetten ses çıkmadığını; buna karşılık Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Ya (uzlaşma konusunda) konuşursunuz, ya da gemilerimiz sondajı sürdürecek” sözleriyle kendilerini haklı çıkarttığını ilave diyor.

Paraschos yazının sonuna da inandığı en vurucu gerçeği koymuş…

“Şimdi ne olursa olsun, geri dönüşü olmayan bir noktaya geldiğimize inanıyorum. Peki yargımız nedir?  Anastasiades taksimi kalıcılaştırdı. Hristofiyas ‘hayır’ı güçlendirdi;  Tassos Papadopulos, Kranidiotis, Simitis ve Clerides’in statükonun bir seçenek olmaması konusunda ikna ettikleri Avrupalıları kandırdı.

Kesin olan tek şey, tarihin ‘bölünme’ durumunda Rauf Denktaş’ı tek kazanan ilan edeceği. Diğerleri, iz bırakmayanlar olarak tarihe gömülecekler”…

Aklı başında insanların sayısının artmasını dilemekten başka yapacak bir şey yok…

 

YERİN KULAĞI VAR

AHHH GİRYE ANASTASİADİS:

Her konuştuğunda, politikanın nasıl bir iki yüzlülük olduğunu hatırlatıyor. Bu sefer de, telefon bağlantılarının sağlanması üzerine, “İletişim bariyerini bu şekilde kırarken, adamızı ikiye bölen ‘çizgiyi’ de ortadan kaldırmayı diliyorum” demiş. O iletişim bariyerini kırmak için nasıl göbeğimiz çatladı biz biliyoruz. Zat-ı Alinizin direnişini de. Ya adayı bölen çizginin kalkması sözü… Adayı bölme fikrini son dönemde gündeme getiren siz değil misiniz?

 

KENDİMİZİ KANDIRIYORUZ:

Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ABD tarafından doğal gaz konusunda son yapılan açıklamayı değerlendirerek burada “doğal gaz konusunda iki taraf arasında işbirliği ve diyalog olması” gerektiğine dair ifadelerin önemli olduğuna dikkat çekti. Adamlar gaz arama konusunda açık açık Güney Kıbrıs’ın yanında yer aldıklarını, Türkiye’yi bu konuda uyardıklarını söylüyorlar. Biz de uzlaşılsın istiyoruz da, ABD’nin bu ifadesinin ne kadar samimi olduğu tartışılır. Yani fazla zorlama bir iyimserlik olmuş.

 

PROTOKOL MUAMMASI:

Yılan hikayesine dönen mali protokolun, UBP-HP hükümeti ile birlikte hemen imzalanacağını ummuştuk. Ama durum hiç de öyle değil. Protokol ertelendikçe erteleniyor. Belli ki, “ne koyarsanız koyun biz imzalarız” diyenler bile imza aşamasına gelemedi. “Son noktaya gelindi” deniyor ma, o nokta bir türlü konamıyor. Yeni Eğitim Bakanının apar topar Ankara’ya gitmesi de işe yaramamış anlaşılan…

 

BARIŞ ELİ Mİ?:

UBP Milletvekili Berova, 1 buçuk aylık hükümet dönemine bakıldığında maaşlar, ek mesailer ve bursların ödenmesini başarı diye değerlendirmiş. Keşke ekonominin genelinde yaşanan “sevindirici” gelişmeleri de sayabilseydi. Esnaf kan ağlıyor, iş çevreleri, çiftçiler, hayvancılar alacaklarının peşinde, alt yapıya kuruş yok.  Pahalılık dersen hız kesmiyor. Ama belli ki Berova bu sözleri ile kurultay öncesi muhalif olduğu Tatar ile arasını düzeltmeye çalışıyor…

 

BAŞTAN YAPSAK OLMAZ MI?:  

Son zamanlarda gazetelerde sıkça yakalanan “kaçak” haberlerini okuyoruz. Gün geçmiyor ki yapılan operasyonlarda 10-15 kaçak ele geçirilmesin. İyi de bu işi ta başından yapsak, ülkeye girenleri daha sıkı kontrol edip sorumluluk alsak bunların hiçbirine gerek kalmayacak. O  kadar polis de geceleri “kaçak avına” çıkmayacak. Bu insanların hepsi de “turist” olarak bu ülkeye giriş yaptı. Yakalananlara bakınız, hangisinde “turist” görünümü var allah aşkına…

 

YAZSAN NE OLUR:

Girne ve Lefkoşa Belediyeleri yaya geçitlerine “önce yaya” ibaresi koyarak, sürücülerin yayalara karşı dikkatini çekmek istemişler. İyi düşünülmüş ama, yine de yayalar bu uyarılara güvenip, tedbiri elden bırakmamalı. Yaya geçidini yok sayanlar çoğunlukta. Hep diyoruz ya, önce eğitim. Direksiyon başına geçen birçoğu yolların kendine ait olduğunu sandığı sürece bu uyarılar bir şey ifade etmez…

 

ZİRVEDEKİLER

Serdar Denktaş: “YDP ayrımcılık üzerine siyasetini kurdu ve yürütüyor. Bu büyük bir yanlıştır. DP kurulduktan sonra o günkü Yeni Doğuş Partisi ile birleşmeyi bir siyasi mesele haline getirmişti çünkü o ayrışmayı ortadan kaldırmamız gerekirdi. Bizim yaklaşımlarımız ve UBP yaklaşımları arasında çok büyük farklar var. Onlar devlete inandığını, hatta devleti kurduğunu iddia edip devletin batması pahasına partinin büyümesini ön planda tutarlar. Biz, ‘parti değil devletin güçlü olması gerekir ki gelen parti de güçlü olsun’ yaklaşımıyla hareket ederiz”…(Tabella) 

 

 DİPTEKİLER

Basın Günü Lafazanlıkları: Basın Günü klasik mesajlarını aldık. Güçlenmesi, varlığını sürdürmesi falan… Ama nasıl? Bu mesajları verenlerin ne yapacakları ortada yok. Basının özgürlüğü, basının bağımsız olmasına bağlı değil midir? O bağımsızlığı koruyacak olan da devlet. Basının çıkar çevrelerinin eline geçmesini önleme görevi devletindir. Özgür basının yansız yayınlarını sürdürebilmesi için, önce hayatta kalabilmesi lazım. Keşke bir ton laf yerine, somut şeyler söyleyebilselerdi…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar