Yıl içinde özeleştirilerimizi “aylar” “haftalarla” ifade ederdik. Hayatlarımızı küçük dilimlere ayırır, acısı tatlısı, iyisi kötüsü, günahı sevaplarıyla tartardık!
Yeni yıla girerken öyle yapamıyoruz ama! Geriye baktık mı “hatırladıklarımızla unuttuklarımızın” birbiri içine geçmişliğinde çoktan grileşmiş o upuzun “zaman” ya güzel bir rüyadır düşlerimizde ya hatırlandıkça acıtan! Nitekim:
ESKİ yılı bitirir ve yeni yıla girerken bir kez daha düşündüm:
Kazanıyor muyuz, kaybediyor muyuz?”
Kazanacaksak eğer varsın geçsin yıllar mı diyoruz? Yoksa “bir daha telafi edemeyeceğimiz kayıplarımızla mı taşınıyoruz geleceklere!
1974 sonrası ile başlayıp geçen şu 45 yıldan söz ediyorum. O kadar uzun yani!
Ve itiraf edelim: Siyaseten hâlâ Kuzey’in kalebent toplumuyuz! Ve hâlâ ne dünyanın tanıyıp resmi kaydını yaptığı bir devlet etiketimiz vardır ne de “olacağına” yönelik bir umut!
Dönen iki değirmen taşı arasında sıkıştırıldıkça unuvra olmak kaderinde ne İsa’ya yaranabildik bugüne kadar, ne Muhammet’e!
Bir yanda Güney’deki Hristiyan dünyasının şımarık ve geveze Rum’u; öte yanda artık “anavatan” diyemediğimiz 45 yılın çözümsüzlüğümüzün sorumlu ve yetkilisi Türkiye!
Güney’deki bizi ortak devlet olarak bir federasyona kabul etmiyor…”
Kuzey’deki devlet olarak kabul ettiği bize çözüm bahşedemiyor!..
Kaldık mı iki cami arasında binamaz!
SANKİ biz bir toplumsal karara varmışız gibi!
Geçmişte siyasi sorunu (anavatan olduğu için) Ankara ile birlikte götürürdük! Şimdi Güney’deki Rum ile!
Geçmişte düşman Rumlardı! Şimdi kamplara bölünmüşlüğümüzde, “düşman” içimizde!
Geçmişte Kıbrıs siyasi sorunu ulusal davamızdı! Şimdi müzakerelerle iade edilecek toprakları açık artırmaya çıkarılmış bir meta!
Geçmişte karasaldı! Şimdi “denizsel” de oldu! Ki geçmişte gaz kaçırmazdı, şimdi “doğal” olanıyla” kaçırmakta!
HA ne diyecektik? Sorun 2019’da da çözülmez! Ha!.. Eğer deniyorsa ki bıktık usandık bu müzakerelerle Rum maskaralığından, işte yeni bir yıl! “Çözün!”
**********
HÜKÜMETİN NOT DEFTERİNDEN!
Erhürman Koalisyon hükümetinin gitgide “dört renkli yamalı bohça durumuna” gelmeye başladığı gerçeklerde, ilk defa erken seçimi zorlayacak siyasi hareketlilik yaşanmadı!
Çünkü dışarıda UBP’den başka muhalefet yapıp gündem hazırlayacak parti kalmadı!
Dolayısıyla eğer hükümette erken seçime gidilmesini gerektirecek bir olay yada olaylar yaşanırsa bunlar da bizatihi “Erhürman hükümetinin” kendi bünyesinden kaynaklanacak!
BUNA karşın dörtlü koalisyon hükümeti on aylık iktidarı süresince ne vaatlerinin sahibi olabildi ne beklentilere cevap verebildi!
Aksine “hükümet programı” uyarınca yapması gerekenleri “icraat” haline getirme konusunda büyük sıkıntılar yaşamaya başladı zaten “beklentilere cevap veremediğini” bu nedenle söylüyoruz!
Öte yandan TC’deki döviz krizinin KKTC’i beterince vuracağı hiç beklenmiyordu!
Ankara’nın KKTC’e yönelik para akışını uzun bir süre neden dondurduğu gibi!
ÖTE yandan “icraatlarının” tuttuğu da söylenemez.
Mesela Bakan olduktan sonra inşaatların damlarında koşturan, kaçak işçi kovalayan, Çeler’in o heyecanını unutmadık!
Fakat küllü suyu gibi oturması bir yana aksine dolaylı olarak kendisini de çok yakından ilgilendiren “emirname ile imar planı” tam bir kâbus gibi düştü sektöre!
AYNİ zamanda başbakan yardımcısı olan Halkın Partisi Başkanı ve Dışişleri Bakanı Özersay ise “yolsuzlukların” üzerine gitmek sözünü uygulamaya koydu ama “Çaluda” ötesinde bir milimlik yol alamadı!
Öte yandan tam da “Sağlık servislerinde, “hastanelerde iyileştirmeler var” demeye başladıydık, bakıyoruz son günlerde oralarda da çatlaklar peyda olmuş!
Turizm bakanı her sabah bir vaatle uyanıyor ama KKTC hâlâ turist fukarası! (Neyse ki Sn. bakan bir tek Kuzey kutbuna uğramadı. Oraya da bir lase gidip gelsin bakalım…)
KISACA ne diyorduk. Hiç olmadı, “devlette süreklilik” yine yok! Her giden hükümetle daha bir yılını bile doldurmayan plan programlar kadük duruma gelirken; her gelen hükümetle de yenileri yapılmakta! Fakat her gelen bir yılda gittiğinden ne eskisinin kalmakta hükmü ne yenisi işe yaramakta!
Kİ artık karar vermek zorundayız: KKTC de “hükümetçilik oyunu” mu oynayacağız yoksa “hükümet” mi olacağız?
Ve bir daha soralım? Kuş muyuz yoksa devekuşu muyuz? 1974’den beridir (bendeniz de gazetedeki “köşemden” dolayı dehlimce) hâlâ bu ülkede “mütegallibenin, dolandırıcıların, memleketi yolanların, rantın, türlü çeşitli arazi spekülasyonlarının falan peşine düşmüşüz de Allahesen söyleyin, ne değişti? Dahası olmadı mı beterin beteri!
KISACA bir yılı daha “başarısızlıkla” tamamladık!
Ha, tabi ki çok güzel olumlu işler de gerçekleşti.. Fakat yazmıyorum! Ola ki göz tutar!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (ANAYIM DEDİM..)
Eskiden medyada çok renkli yazarlarımız vardı. Şimdilerde de bakıyorum, yine var ama “nedense “rekabet” adına husumet de var!
Oysa Allah kendisine sağlık afiyetler versin “Fuat Veziroğlu’muz vardı. O lirik şiirleriyle “tepedekileri” nasıl iğneler nasıl salkım saçak silkilerdi.. Hele de böylesi özel günlerde..
Allah rahmet eylesin Özker Yaşın’ımız vardı KKTC’nin şair Eşref’i gibilerinden.. “Politikacı taifesini yıkar sıkar, ipe sererdi dizeleriyle… Bener’ler vardı. İyi insanlar güzel insanlar…
O günlerin medyasını yazarlarını da özledim. Anayım dedim kısaca!