Hassasiyetler ve güven önemli... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Hassasiyetler ve güven önemli…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Türkiye’de yeni sistemle birlikte, Kıbrıs ve KKTC konularının kime bağlı olacağı tartışılmış, net bir sonuç çıkmamıştı…

Geçmişin Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı düzeni bozulmuştu.


Türkiye Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay, bu süreçte sorumluluk alsa da, özellikle Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, konunun özel olarak ele alınması gereğini ortaya koyuyordu.

Şimdi TC Resmi Gazetesinde yayınlanan genelgede belirtilen “Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü” tüm konuları takip edecek, icraatı koordine edecek.

Planlamadan, ekonomik protokole, yatırımlara, oradan da doğal gaz konularına kadar her konuda hızlı ve etkin bir çalışma sistemi geleceği anlaşılıyor.

İmzalandı, imzalanıyor denildiği halde, hala tarihi belli olmayan, geçici mi, 3 yıllık mı olduğu da anlaşılamayan protokolün içeriği hakkında tartışmalar muhtelif.

Bu aslında normal…

Bunca zaman sürüncemede kalmış olması, bir önceki hükümetin imza aşamasına getirememesi,  bunun gerekçesinin bazı partilere olan güvensizlik olarak anlatılması, hükümetin bozulması, ardından “protokol hazır” açıklamaları, tartışmalar için yeterli zemini oluşturuyor.

Ve böylece maalesef, bazılarının yaratmak istediği, bazılarının ise hiç duymak istemediği bir algı oluşmuş bulunuyor.

Her neyse hepsini geride bırakmaya hazırdır bu halk. Bu arada kızdıklarını, onaylamadıklarını sandıkta bırakır, onlarla hesaplaşır da, asıl geleceğe bakmak ister. Şimdi hepimiz o durumdayız.

Dikkatler, şu anda “Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü”ne çevrilmiş durumda. Kuruluşu resmi gazetede yayınlandığı gün, Fuat Oktay’ın da adaya gelmesi ister istemez birlikte değerlendirildi.

Resmen bir açıklama olmasa da, protokolden sızan bir takım haberler var. Doğru-yanlış bilmiyoruz, ancak otomatik olarak özelleştirmeler öne çıkıyor. Fuat Oktay’ın da yerel kalkınmanın sağlanması için özel kamu işbirliklerinin önemine işaret etmesi, bunun güçlendirilmesi gerektiği söylemi ile bunları kastettiğini sanıyorum…

Son bir kaç gündür, görüştüğümüz siyasi, medya mensubu, sade vatandaş herkese sorduk ne düşündüklerini. Temelde herkes, özelleştirmeye konu olan kurumların çağdaşlaşmasından yana. Bunun devlet imkanlarıyla yapılamayacağının da bilincinde. Kimse kalkınmış bir ülkede, çağdaş hizmetler almanın karşısında değil.

Ancak hassasiyetler var.

Yap-işlet-devret ya da kamu ortaklığı adı ne olursa olsun, KKTC’nin sahip olduğu değerlerin kafaya göre peşkeş çekilmesine karşı bir duruş var. Çok yakın geçmişten örnekler hepimizin hafızasında.

Gözü kapalı, baştan retçileri bir kenara bırakın. Onlar ne kadar da statüko düşmanı görünseler de, aksine var olan düzenin devamını isterler…

Ama eğer bunca yıldan sonra ben bu halkın nabzını tutabiliyorsam, şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, KKTC’ye ait olan varlıkların ala una ala tre elden çıkarılmadığı, ihalesi adil ve tarafsız bir şekilde yapılmış sözleşmeler bu halktan tepki görmeyecek.

Yalnız bunun için önce vatandaşın ikna edilmesi lazım.  Protokolün diğer maddeleri için de böyle. Anladığımız, Türkiye bundan böyle sadece kalkınmaya, yatırıma yönelik projelere destek verecek. Bunun da güven veren bir şekilde izahı gerekiyor. Sadece bizim değil, hükümetin de ikna olması şart. Çünkü ancak o zaman eski alışkanlıkları bırakacaklar, israftan ve partizanlıktan kaçınacaklar, gereksiz istihdam ve  harcamalara kaçamayacaklar, gelirleri adil bir şekilde artırmanın yolunu arayacaklar.  Daha planlı, programlı olmak zorunda kalacaklar.

Vatandaşın bir başka korkusu, “reform” denilerek çalışanların haklarına dokunulması. Örneğin gelirlerin artırılması adına harçların ya da fonların artırılacağı söylemi baştan kuşku doğuruyor. Bu kuşkuların giderilmesi gerekiyor.

Bir ekonomist olan Ersin Tatar’ın “Adaletli bir gelir dağılımı ile insanlarımızın tek başına aldığı geliri şu anki gelirlerinin iki katına çıkartmak orta vadeli hedefimiz olması inancındayım” sözlerini ve iki tarafın karşılıklı ticaretindeki engellerin kaldırılacağı ifadelerini, bir resmi kabulde dile getirilen vaatten öte, inanarak söylendiğine ben de inanmak istiyorum… O yolda hiç gecikmeden bir çalışma, somut bir adım görmek istiyorum.

Önceki günkü görüşmelerde iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığı vurgulandı.

Niyetler iyi olabilir. Ancak yukarıda da söylediğim gibi, inandırıcı olmak kaydıyla.

Eğer hassasiyetleri göz ardı ederseniz, ne yaparsanız yapın başarıya ulaşmanız imkansız. Geçmişte de nice protokoller imzalandı, halk ikna edilemedi, desteği alınmadı, aksine tepki oluştu. Hükümetler de o protokolleri asla uygulamadılar, rafa kaldırdılar. Bugünlere böyle geldik.

Gördüğünüz gibi, çok ince bir çizgi….

YERİN KULAĞI VAR

BUGÜN BANA YARIN SANA:

Türkiye Cumhurbaşkan Yardımcısı Fuat Oktay’ın KKTC ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Akıncı’yı değil de sadece Başbakan Tatar’ı ziyaret etmesi aslında Akıncı üzerinden Kıbrıs Türkü’ne verilen bir mesaj gibiydi. Ancak gerekçesi ne olursa olsun, Paşaköy’de halkla buluşmaya fırsat bulan Oktay’ın, Kıbrıs Türk halkının yüzde 60 oyu seçilmiş Akıncı’yı es geçmesi kabul edilmez diplomatik bir hatadır. Bugün Oktay’ın bu tavrını alkışlayanlar, yarın aynı muamele ile karşılaşabileceklerini unutmasınlar…

 HEDEFLER GÜZEL DE…:

Devlet özel sektör işbirliğinde 3.sü gerçekleştirilen Yatırım Danışma Konseyi’nin kararları, yıllar yılı öngörülen projelerin bir özeti aslında. Kamu reformu, yargı reformu, e-devlet ve bürokratik engellerin kaldırılması, enerji ve iletişim fiyatlarının düşürülmesi öne çıkanlar. Bence en dikkat çekici olan “turizm ve eğitimde stratejik önceliklerin belirlenmesi ve operasyonel teşviklerin stratejik teşviklere dönüştürülmesi” cümlesi. Umarım, bunlar da kağıt üstünde kalmaz. Zira çok “popülist” bir konu… Yani, “seçim-sponsor” hikayesi.

ONLAR DA ANLADI:

Dışişleri Bakanı Özersay’ın son zamanlardaki açıklamalarını değerlendiren Rum Dışişleri Bakanı  Hristodulidis, Özersay’ın Maraş açıklamasını 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik kampanyanın başlangıcı olarak yorumlamış. Rus elçi olayı, Anastasiadis ile yenen yemek ve BM özel Temsilcisi Spehar’la yaptığı telefon görüşmesi… Bunların hepsinin de seçime yönelik hamleler olduğunun sadece biz değil, Rumlar da farkında. İyi de tüm bunlar Özersay’a bir seçimde artı olarak mı döner derseniz, işte o konuda pek iyimser değilim…

MÜŞAVİRLERE TERFİ:

Geçmiş hükümette “müşavir yaratılmayacak, müşavirliği kaldırdık” diye övünen HP, bu hükümette yapılanları sineye çekiyor. Yasa değişikliğiyle, daha önce müşavir olmayan eski görevine dönüyor ama, müşavir olanlara yeni görevleri terfi ile veriliyor. Birçok “müdür” maaşlı müşavir, “müsteşar” maaşıyla göreve çağrılıyor. Tabii ki onların boşalttığı yerlere yeni atamalar yapılarak. Kastedilen bu muydu?

UYARIYI KİM DİNLER: Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı, trafikte son günlerde artan ölümlü kazalardan hareketle, seferberlik çağrısı yaptı. “Birbirimizi uyaralım” diyor. Güzel bir çağrı ancak zaten o delilikleri yapanların uyarıları dinlemeleri beklenemez. Pratik, somut ve hızlı sonuç alacak şikayet mekanizmaları oluşturmak gerek. Derhal müdahale edileceğini bilerek başvuracağımız bir ALO hattı mesela.

FÜZEYE İHTİYACIMIZ YOK:

Füzenin yapamadığını biz kendimiz yapıyoruz. Son günlerde denizde boğulanlara, trafikte can verenlere baktığımızda bizim ölmek için füzeye falan ihityacımız yok. Biz kendimiz bu işleri hallediyoruz. Böylesine vurdumduymaz ve kötü bir sistem ile umursamaz bir toplum oldukça, daha çok karalar bağlarız…

ZİRVEDEKİLER

Bülent Kanol: “Bir iki konferansa katılıp proaktif diplomasiyle Federasyonu gömdük deriz… Bir taraftan Maraş’ı açar gibi yapar iştah kabartırken… Diğer taraftan da sondaj gemilerini biz gönderdik havalarında sahada dengeyi sağladık deriz… Ve Doğu Akdeniz’deki büyük çıkar kavgasının piyonu olmaktan medet umarak haydi seçime deriz!”…

 DİPTEKİLER

Özel Sektör Çalışanı Esir Gibi: Çalışanların devletten beklediği sadece para değil. Çoğunluk zaten devletten ödenmiyor. Onların derdi başka. Günlük çalışma saatleri örneğin, 10-14 saatin üstünde olan işyerleri var. Bunların başında oteller, restoranlar geliyor. Adam diyor ki, “Denetçiler gelmeden haberi geliyor, halimizden memnun olduğumuzu söylememiz isteniyor. Söylemezsek işten atılırız. Hele de Türkiyeliysen, bir ayın içinde ülkeyi de terk etmek zorundasın”. Böyle olunca da esir gibi çalıştırılıyorlar. Tam bir zulüm. Devlet otoritesini hissetmek istedikleri yer de tam burası…

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar