“Politika” ulusal çıkarların üzerine çıkıp polemik haline gelince, “demokratik hak olmayı da kaybeder.. Mesela ne gibi? Tam da sırasıdır, bir daha soralım:
İktidar muhalefet ilişkilerini oluşturan politikalar birinin ak dediğine diğerinin kara demesi midir?
Evet öyledir diyorsanız, “pekala nereye kadar” diyeceğiz ve ekleyeceğiz: Ulusal çıkarlara zarar vermeyeceği yere kadar!
BU düşünceden hareketle her ne kadar Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Barış Burcu Sn. Akıncı’ya yönelik saldırıları işaretleyerek, “çok ileriye gidildi” açıklamasını yapmışsa da ben bugün biraz daha “geçmişten” gelerek olayı uzatmaya devam edeceğim. Çünkü:
KIBRIS siyasi sorunuyla ilgili komşumuz Rum tarafının “ne istediğini, müzakereler boyunca hangi hedefe varmak için pazarlık yaptığını” söyleyip sayabiliriz de… 999
Ayni müzakere masasında oturan “Kıbrıs Türk liderliği ve halkı” için ayni şeyi söyleyemeyiz! Yani “ne istediğimizi, müzakerelerle hangi hedefe varmak için pazarlık yaptığımızı…”
BAKIN Rahmetlik toplum lideri Dr. Küçük’ten beridir Kıbrıs siyasi sorunu konusunda hiçbir devrede (Türkiye de dahil) nasıl bir çözüm istediğimiz konusunda “ulusal konsensusa” varamadık!
Varamadığımızın en taze örneğini “son günlerde Sn. Akıncı’nın açıklamalarıyla, karşısındaki muhalefetin ve tabi Ankara’nın tepkilerinde görüyoruz..
Ve ekliyoruz: Bu kez kıyameti hayret ki hayret 46 yıldır çözümü sağlasın diye beklediğimiz Ankara kopardı!
GELELİM Sn. Akıncı’ya: Önc e hatırlatayım ama: Olmayan “ulusal bütünsellik” nedeniyledir ki bugüne kadar gelip giden Cumhurbaşkanlarımızın ayrı gayrı siyasi görüşleri müzakere masalarında “çözüm alternatifleri” olarak savunuldu. (Tabi TC ile istişareler sonucunda.)
Bugün de benzer bir süreç vardır. Sonuçta “iki toplumlu, iki bölgeli siyasi eşitliğe dayalı Türkiye’nin garantisini içeren bir çözüm” şablonu üzerinde siyasilerle halk arasında bir mutabakat vardır.
…Sn. Akıncı’ya döneyim. “Elimizde şöyle böyle kaç zamandır savunulan bu çözüm sloganı ve vazgeçilmez “siyasi eşitlik ilkemiz” varken, Hatay’lara kadar gidip arı kovanına değnek sokup karıştırmak neyin nesiydi?
Umut edelim ki bir gün bu “nedenlerin” de makul ve anlaşılır açıklamaları yapılır.
*****
KISACA TAKILDIĞIM: (KURTARIN ŞU MAĞUSAYI!)
Mağusa Belediyesi’nin resmen battığı da ilan edildi! Bu durumda bir kayyum ataması yapılır mı bilmiyorum. Öncelikle asıl açıklamayı Mağusa Belediye Başkanı İsmail Arter’in yapması gerekir. Ki Belediye Başkanı seçilmesinden kısa süre sonra kendisini bir “gazeteci” olarak ziyaret ettiğimde bana, “borç devraldığını” söylediydi.
ASLINDA o yıllarda Mağusa’da çok büyük hizmetler gerçekleştiren Oktay kayalp’ın da seçimleri kaybetmesinin nedeni işte o “büyük” denilen “hizmetleriydi. Ki döneminde, daha büyük hizmet mi olurdu, Mağusa “kanalizasyon şebekesine” kavuştuydu..
(FAKAT o “büyük hizmetin” yerin altındaki çalışmaları gerçekleştirilirken yarattığı sıkıntılarla “parti içi hizipler” birleşince, Kayalp’a seçimi kaybettirdiydi..)
MAĞUSA Belediye Başkanı Arter’e yukarıda sözünü ettiğim işte bu “hizmetler” yönünden bakıyorum..
Kayalp’ın, hâlâ “arıtması” çalışmayan “büyük olay” dediğim Kanalizasyon şebekesine karşılık, Arter’in de büyük olayı “bir ucu Zafer Çemberinde diğeri DAÜ’de olan anayolun (İsmet İnönü Bulvarı) “kaldırımlarıyla birlikte dizayn edilerek yeniden yapılmasıydı.. ”(Ki o “büyük olaylar” içinde bir “açık Pazar,” “Glapsides” gibi harika bir halk plajı ve tabi “çiçeklerle bezenmiş” bir Mağusa gerçeği de vardır.)
…NE var ki harcanacak paranın bitmesiyle birlikte söz konusu yol inşaatı yarım kaldı hâlâ da öyle! Yapılan yerler de “tasavvur edilen” güzellik ve düzeni gerçekleştirmedi!
Sonuçta Mağusa Belediyesi artık “çalışanlarını da ödeyemeyecek duruma düşmüş” deniyor, yani battı!”
ŞİMDİ eğri oturup doğru konuşalım. Hangi belediye eğer Hükümet tarafından “parasal destek görmezse ayakta kalabilir?”
Kaldı ki Belediyelerin önünde sadece iki alternatif vardır: “Para yoksa ya borçlanacak beklenen hizmetleri gerçekleştirecek yada olan parası kadar hizmet verecek!”
Bu iki alternatif arasında kalan bir Belediye ne yapacak? Ya “batmamak için borçlanacak ödeyemeyeceğinden gene batacak!.. Yada verdiği hizmetleri daraltarak asgariye indirecek. Bu kez de hani “hizmet” dedirtecek!
…MAĞUSA Belediye Başkanı Arter’i zaman zaman “köşemde” eleştirdim. Fakat “hâlâ sürdürüp götürdüğü hizmetlerine, geçmişte Mağusa’ya kazandırdıklarına baktığımda… Yirmi bini aşkın öğrencisiyle KKTC’nin en büyük Üniversitesinin bulunduğu bu kentin “battı” denilerek seyirlik hale getirilmesi yüreğimi sızlatıyor..
Nitekim Sn. Ulaştırma Bakanına kaç kez (tabi ki haddim değildi ama) “Mağusa’daki şu İsmet İnönü Bulvarına da bir el atın” diye niyazlarda bulundumdu.. (Ki hatırlatayım bu yüz karası yolda ulusal günlerde resmi geçit törenleri gerçekleştirilir!” Hem de söz konusu o yoldan dolayı “hiç ayıp duygusu yaşanmadan!”
KISACA: Belediye bir yana. Asıl söz konusu olan “Mağusa kentidir.” Limanı, plajları, üniversitesi… Dahası yamacındaki Maraş’ı. Ki “açtık açacağız” diyorlardı da gölgesi hâlâ bir “mezbelelik, bir utanç” olarak düşüyor Mağusa kentinin üzerine! Limanı gibi!
Kısaca: “Kurtarın şu Mağusa’yı!”