Ertuğruloğlu haksız mı? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Ertuğruloğlu haksız mı?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Şunu kabul etmekte Kıbrıs siyasi sorununa KKTC olarak daha sağlıklı sahiplik koymak açısından yarar vardır. “Güney Rum yönetimi tanınmış devlet ve AB üyesi oluşunu da arkasına alarak Kıbrıs politikasını, bizden çok daha ileri aşamalarda ve tabi ki kendi çıkarı doğrultusunda götürmektedir.

Biz istediğimiz kadar “haklılığımızı, “mağdur ve mazlum” oluşumuzu tekrarlayalım. Ki  43 yıldır tekrarlıyoruz, sonunda dört ayağının üzerine düşen yine Rum tarafı olmakta!


Tabi şunu da biliyoruz: Bu konudaki politik becerisi, Yunanistan’la birlikte Amerika ve Avrupa’daki  etkin lobileri ve Hristiyan topluluğa ait aidiyetiyle bize elbette kendi çıkar ve yararına yönelik fark atacaktır..

       DOLAYISIYLE iki yıldır Kıbrıs siyasi sorununun dışında tutulan KKTC devletinin Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu eğer Mecliste diyorsa ki “Bizim derdimiz gümrük parası değil. Rumların ‘işgal altında yaşayan tutsak vatandaşlarımıza yardım ediyoruz’ politikasına son vermektir! Bu insanların bu siyasi propagandaya alet edilmesine izin vermeyeceğiz. Rumlar ve Maronitler tutsaktır, KKTC işgal altındadır görüşlerine katılıyorsanız buyurun açıklayın”  dediğine “doğruya doğru” diyerek bir mim koyuyoruz!

       SAPLA SAMAN! Çözümü isterken ille de uysal koyun olmaya gerek yoktur! Ki çok iyi anımsarım. Biz 1963’lerden 74’lere kadar kendimizi dünyaya Rum toplumu tarafından “mağdur ve mazlum” durumuna düşürülmüş toplum olarak lanse ederdik, soruna ilişkin politikamızın ana unsuru buydu…

1974’den sonra mağduriyetimizle mazlum toplum oluşumuza “ambargolarla çözümsüzlüğü de ekledik!” Fakat tutmadı! Çünkü Rum tarafı hem tanınmış hem de BM’ler ve AB üyesi olmasına ve de dış ülkelerden her türlü yardımı alıp ittifaklar oluşturmasına karşın, “mağdur ve mazlum” olurken; biz de “işgalci ve korsan devlet” olduktu!

       ZANNEDİYOR  musunuz ki dünyadaki bu imajımız değişti? Değişseydi devlet olarak tanınırdık ki bizi Türkiye’nin büyük dostları konumundaki Azerbaycan da tanımadı Pakistan da!

Bu nedenle Tahsin Ertuğruloğlu’nu sevmemiş de olsanız bu siyasi realiteleri görmezden gelemezsiniz! KKTC üç beş Rum sempatizanının  dümen suyunda siyaset yapamaz! Bu nedenle Ertuğruloğlu’nun da söylediğince artık ve en azından “Kıbrıs siyasası odaklı” sorunda  “ayrı gayrı görüşlerle” değil, toplum olarak “ulusal dava odaklı birlikteliği”  oluşturmak gerekir..

 


                        KADIN MİLLETVEKİLİ KOTASI SORUNU!

Ta  çocukluğumda Cüneyt Gökçer’in başrolünü oynadığı  “Barbaros Hayrettin  Paşa”  filmini kaç kez izlemiştim unuttum! O yıllar siyah beyaz filmlerin dönemiydi. Barbaros Filmde tayfa rolünde yüzme bilmeyen bir gariban vardı.   (galiba Münir Özkul’du.) Barbaros’ sefere çıktığı bir gün bu yüzme bilmeyen tayfayı yanına çağırarak emreder:  “Deniz kendinden korkanlar için korkunçtur! At kendini denize!” (Ve denize atlar,  çar naçar çırpınırken yüzmeye başlar!)

       Rahmetlik Ecevit de Türkiye’deki darbeleri yerer ve demokrasinin yerleşmesini savunurken,  “yüzme bilmeyen insana sürekli cankurtaran simidi atarsan yüzmeyi öğrenemez” derdi..

Bu hikâyeleri neden anlattık? Hemen her seçim devresinde meclisteki  kadın milletvekili sayısı gelir gündeme. Ve her dönemde “acaba kadınlar için bir kota uygulamasına gidelim mi” denir! Geçmişte bu konuda bu uygulamanın  “kadınla erkeği ayrıştırmaktan başka bir faydası olmayacağını” yazardım. Ve eklerdim.

Eğer yasalar karşısında kadın erkek eşitliği ve erkeklere tanınan hakların kadınları da kapsadığı hatta her dönemde çok başarılı “milletvekili ve bakan” kadınlarımızın  olduğu gerçeklerde   diyeceğiz ki kadınlara, “korkunun faydası yoktur atın kendinizi denize!”

Ki asıl büyük başarı erkekler sultasının hakim olduğu bir gelenekte kadınların o kurtlar sofrasına ortak  olmasıdır! En az erkekler kadar efor sarf edecek ki “politikanın” hem tadına varsın  hem de meşakkatiyle perde gerisindeki  alavere dalaverelerini öğrensin!

       Oysa bizde kadınlar, “kocalarını iterler politikaya sonra da eğer kendileri katılsaydı kendileri için yapacakları propagandayı kocaları için yaparlar!” Kısaca:

Bir: “Mecliste şu kadar milletvekili de kadın olacaktır” kotasını uygulamak önce demokratik teamüllere aykırıdır eğer burası Arabistan değilse!

İki: “Erkek kadın eşitliği” denirken “ayrılığı”  söz konusu olur. Hatta kadınlar saflarında “kadınsı hassasiyet” sonucu hemcinslerine yeterince oy vermezler, sandıkta bırakırlar!

Üç:  Öte yandan kota ile meclis’e gelmiş  bir kadın, sizce de ne kadar Doğuş Derya kadar cesur ve   atak olabilir, kendini yamalama hissetmeden!

       Dört: Bugün Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı adaylığına kadar tırmanan, şimdilerde meclis başkanı olan Sibel Siber’in kendi için kendi çabası ve büyük eforu ile yarattığı politik başarısına da (örnek olarak veriyorum) kadına kota uygulaması haksızlık olmaz mı?

Fakat şuna da inanıyorum. Keşke elli kişilik meclisimizin yarısı kadın olsaydı. Belki o zaman çok daha verimli ve daha ciddi bir meclis yaratmış olurduk…


       KISACA TAKILDIĞIM: (ARTIK HAKLI ÇIKMAKTAN ÜZÜLÜYORUZ!)

       Yukarıdaki “başlığı” hemen her konuda, her sorunda, üstelik söyleyip yazmaya başladığımız 1963’lerden beridir “hep tekrar etmek” zorunda kaldığımız için gerçekten üzülüyoruz! Yine üzgünüz!  Bakkal dükkânı açar gibi üniversitelerimiz açılırken de üçüncü ve Afrika ülkelerinden öğrenciler gelirken de!               Zaten KKTC olarak en büyük sorunumuz “denetimsizlikti” şimdi de artık sayıları 90 bine ulaşmış her ülke ve ırktan  üniversite öğrencilerini denetlemiyoruz! Ha kalite malite hak getire! Onun yerine  Uyuşturucu mu istersin illegal olaylar mı ve artık hastahanelerde terk edilmiş gayrimeşru bebekler mi?       Yeni sorunumuz hayırlı uğurlu olsun KKTC’mize!

  

 

 

 

        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar