Geçtiğimiz Pazar günü, müzakerelerle hâlâ ilga edemedikleri için, büyük eseri olan “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin kurucusu, liderimiz Denktaş’ı andıktı.
Bugün “toplum liderimiz” rahmetli Dr. Fazıl Küçük’ü anıyoruz.
…Dr. Küçük’ü şimdilerde kaç kişinin gördüğü için tanıdığını, konuştuğunu, mücadelesine katıldığını, o ateşli nutuklarını alkışladığını bilmiyorum..
Kıbrıs davasına baş koymuş, önderlik yapmış, bizi bugünlere özgür ve egemen Kıbrıs Türk halkı olarak taşımış “ulusal kahramanlarımızı, dava insanlarımızı” kaçınılmaz sonda bir bir kaybederek yürüyoruz geleceğe..”
VE “kim bilir” diyoruz. Belki de Kıbrıs Türk halkının hâlâ arkasında yürüyeceği, nihai ve mutlu sonu Kıbrıs Türk halkına armağan edeceği “liderlere” ihtiyacı vardır..
Oysa “liderler” kolay yetişmezler. Derler ki onları insanlar kadar “tesadüfler” de yaratır..
NİTEKİM Dr. Fazıl Küçük Cenevre’den bir doktor olarak Lefkoşa’ya gelmemiş olsa.. O yıllardaki “fukara toplum koşullarında” hastalarına bedava bakacak kadar fedakâr olmasa.. Evkaf’ın Türk toplumuna devredilmesi için İngiliz sömürgesine savaş açmasa.. “Milli davayı” sahiplenip halka daha çok mal edebilmek için gazetesini yayınlamasa.. Örgütlü mücadeleye olan inancı nedeniyle siyasi partisini kurup Türk halkını imtiyazsız sınıfsız çatısı altında toplamamış olsaydı… Ve her zaman halkıyla birlikte olup “halkı için” şiarından zerre kadar sapmadan kendini davasına vakfetmeseydi; bugün ölmezliğiyle hâlâ kalplerimizde yaşamayabilirdi…
…Doktorla ne ahım şahım anılarım oldu ne de sohbetlerim.. Hatta gün geldi TKP’nin kuyruğuna takıldığım için Denktaş’la yaşadığım “zıtlaşmayı” Dr. Küçükle de yaşadımdı! Tabi gazetelerde ve müstear adla yazdığım yazılarla..
SONRA gün geldi Bozkurt gazetesinde yazarken Halkın Sesi gazetesine de bazen “Mağusalı,” bazen “Tunalı” gibi müstear adlarla yazılar göndermeye başladıydım.. Beni hiç tanımayan, o mektupların kimden geldiğini bile merak etmeyen Doktor, Halkın Sesi gazetesinin birinci sayfasının altında tam orta yerde açtığı sütunda, devamları iç sayfalara kayan yazılarımı yayımlardı.. Ha neydi o yazıların konuları? Tabi ki Dr. Küçük’ün savunduğu davalar. Fakat “doğru” dedirten!
…Dr Fazıl Küçük’ü “toplum liderimiz” olarak sevgi ve rahmetle anıyorum..
**********
KIBRIS SORUNUNDA YENİ VİZYON..
Üç dört gündür vücudumda “ancak dişim kadar yer tutan bir “diş” nedeniyle sızılar içinde kıvranıyorum! Sonuçta dayanılmaz sızılar nedeniyle antibiyotiğe yumulup, çektirmek için hazırlık yapmaya başladım…
BİR diş parçası işte! Fakat acısını çekerken gailesi bana düşmüş gibi doktorların olmadığı asırlar öncesinde insanlar ne yaparlardı sızlayan çürüyen dişleri için” diye düşünmeye başladım?
Ve tek sonuca tosladım: “İşe yaramayan sızlatan dişleri, türlü çeşitli usullerle ağızlarından yani bedenlerinden ayırırlardı!” Başka türlü kurtuluş yoktu!
GEL de anlat! Anlat ki “dişten” beter sızısıyla muzırlığına karşın ne Rumdan kopabildik asırlardır ne de bedenimize bir bir ur gibi yapışmışlığından!
Denktaşların Doktorların ruhları sızlıyor da doğrusu onlar da çok çaresizlik yaşadılardı bu “çürük çarık enosis” tutkunu Rumdan!
…BUNA karşın hâlâ Guterres’in “altı maddesine” olan bağlılığı sürüyor mu bilmiyorum.. Fakat son açıklamalarıyla siyasi kararlığını çözümün vazgeçilmez “Türk tarafının ilkeleriyle” savunan Sn. Akıncı’nın bu tutumunu, toplum katlarına mal edeceğini ummaya başladım. Nitekim:
Öteden beridir Sn. Akıncı’nın “siyasi eşitlik” konusundaki ısrarı ve Güney’e yönelik direnci biliniyordu..
Son dönemlerde bakıyoruz bu “siyasi eşitlik” ilkesini Rum’un kafasındaki “azınlık-çoğunluk” düşüncelerinden iyice temizleyip arındırmak için, “iki toplumu her yönden eşit koşullarda saracak çözümden” söz ediyor..
VE doğrudur. Bu adada iki halk varsa iki de devlet vardır.. Dolayısıyla devletin biri iki ayaklı, iki gözlü, iki kulaklı da diğeri “tek ayaklı, tek gözlü” olmalıdır diye bir siyaset saçmalığı olamayacağına göre; elbette ki “iki kurucu devletin bir federal sistemde buluşabilmesi için “her yönden eşit olmaları” gerekmektedir!
HA müzakerelerin başlaması mı? Sonuçta Sn. Akıncı da açıkladı. BM’lerin Dpehar’ı ile görüşmesi sonrasında dedi ki “olası görüşme ancak Haziran ayında başlayabilir!” TC’deki ve AB’deki seçimlerden dolayı..
Bu boşluk yaratacak sürenin son günlerde Kıbrıs siyasi sorunuyla ilgili temas ve performansıyla dikkat çeken Dışişleri Bakanı Özersay’ın da “propaganda ve aydınlatmalarıyla” dolduracağını umut etmek isteriz.
Malumdur, “tanıtım” karnımızın en sıcak yeridir!.. Dedik ama Dörtlü Koalisyon hükümeti de zorda! Biraz da oraya takılalım.
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (TOPRAĞA DÖNÜŞ!) Dün bir arkadaş, “galiba dedi yazacak sermaye kalmadı, başladın gannavuriden bahsetmeye!”
Şu yönden doğrudur. “Bu tip uzmanlığı gerektiren konuları erbabına bırakmak gerek.” Ha bizim de bir doğrumuz vardır ama: “Kulakları delmek!” Nitekim vakti zamanında tütün ekimini de yasakladılardı. Şimdi hem ekimi var hem piyasası..
Yıllardır “karma ziraatı” savunanlardanım. Oysa insanlar topraktan koptu, kırsaldan uzaklaştı. Ne eken var ne üreten! Nitekim gitgide ithalat daha çok artarken ihracat fena halde geriliyor. İhtiyaçlarımızı artık Rum çarşılarından karşılayan bir toplum olduk!
Lafımın kısası şudur: “Karma ziraatla birlikte toprağa dönülmelidir… Üniversite mezunları bile!