CEPHELER DE AYNI SİYASİ LİTERATÜR DE (SADECE ANNAN PLANI GİTTİ YERİNE “GAZ” GELDİ) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 16, 2024
Köşe Yazarları

CEPHELER DE AYNI SİYASİ LİTERATÜR DE (SADECE ANNAN PLANI GİTTİ YERİNE “GAZ” GELDİ)

Annan Planı öncesi senaryolar kelimesi kelimesine yine sahneye konmaya başlandı! Demek ki on yıldır Kuzey cephesinde bir değişim olmamış!
Ayni “cepheler” ayni “kişiler,” ayni “siyasi partiler!” Dolayısıyla aynı “görüşler!” Eee, bu kadar  “aynilik” oldukta cepheleşmeler de aynı olur,  dalaşmalarla kavgalar da!
Nitekim olmakta! Tıpkı on yıl öncesinde olduğu gibi yine “statükocular” var! Ha, bu kez statükocuların işaretleyip adlandırdıkları “Annanistler” yok! Çünkü ortada ne Annan kaldı ne de planı!  Devir “Ban Ki-moon devri olmalı” diyeceğiz o da değil çünkü bu kez soruna bizzat Obama’lı Amerika müdahil oldu…
Dolayısıyla cepheleşme yavaştan billurlaşıyor: Mesela “statükoculara” karşı  “Amerikanofiller!”
Sol’a hiç yakışmıyor ama çaresiz sineye çekecekler. Çünkü Amerika burun kıvrılıp “emperyalist” diye köşelere itilecek ülke değil! Çarnaçar kendi kendilerine “Sol” etiketi takıp dışta kalanları “Sağ” diye aforoz eden kesimler, “Amerikanofil’liği” politikalarının öncüsü yapacaklar! Kader işte!
GELELİM SON GELİŞMELERE: Güney’deki siyasi iktidar “hükümeti nasıl yıkacağıyla” uğraşırken Kuzey cephesinin siyaset erbabı da birbirlerini nasıl ısıracaklarının politikalarına soyunmuşlar! Ve taraflar yeniden cepheleşirlerken o çok “anlamlı” kelimeler de  insanların alnı şakkına yine lök gibi yapıştırılmaya başlanmış…  “Statükoculuktan faşizme, haddini bilmezlikten vatan millet” deyişlerine kadar…
KISACA. Görüyoruz ki aradan geçen on yıl sonra bile ne Güney’in ne de Kuzey’in Kıbrıs’a yönelik politikaları ile kendi içlerindeki siyasal görüş ayrılıkları değişmemiş!
Ha, değişen tek şey geçmişte iki halkı “barışçı” dedikleri çözüme ulaştırmak için Annan planına umut bağlanırken, şimdilerde o “umutların” Rum’un Doğu Akdeniz’deki “gazına” bağlanması!
HEY KOCA KIBRIS. Kim derdi ki iki asırlık Meğalo İdeaları yutar, Enosis’lerle Taksim’leri gömer, “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır,”  hayır, “Kıbrıs Helendir Helen Kalacaktır” sloganları gök kubbelerde yankılanırken, gün gelecek hepsi de yerle yeksan olacak!
Ve geriye kala kala artık Anastasiadis’in ifadelerinde yer alan “doğal gaz” alternatif çözümün mihenk taşına vuracak!
Şimdi gelin de önümüzdeki günlerde müzakereler devam ederken Tek Egemenliği Doğu Akdeniz’deki “gaza” nasıl bağlayacağınızı, federal kanatlar egemenliğinde gazın nasıl bir fonksiyonel rol oynayacağını, Amerika’nın “gaz” uğruna nelere kadir olabileceğini çatlayana kadar düşünün!     Ve Soruyu sorun: Yahu bu adada asırlardır Kıbrıs siyasi sorununu iki halk olarak bugünlere kadar bu “gaz”ın yüzü suyu hürmetine mi taşıdıydık? Yani iki halkın hiç mi adadaki özgürlük ve egemenlik hareketlerinin anlamı yoktu? Yoktu da kaderi sadece Amerikan hesaplarındaki gaza mı kalıverdiydi! Ne kader ama!          

                  **********     
BAŞARILI POLİTİKACILARA ÇELME ATMA GELENEĞİ! (İŞTE SİBER İŞTE ORUN!)

Öteden beri kendimize özgü siyasi hastalığımızdır. Nasılsa toplum katlarından birisi kabiliyetiyle fırsatlar sonucu belirli yere gelip başarılı oldu muydu  “damaya” çıkmış “dama taşı” durumuna getirilir!   “Sihirli değnek” muamelesinde nerede bir “zor” varsa oraya itilirken üstelik “mucizeler” yaratması beklenir… Sonunda posası kalana kadar yıpratılıp bir köşeye itilir…
Geçmişte öylesi politikacıları o kadar çok görüp yaşadıktı ki şimdilerde  “kimler geldi kimler geçti” derken hâlâ hayıflanıyoruz da bu “insanları ite kaka harcadığımızı” hiç düşünmüyoruz…
ŞİMDİ DE SİBEL SİBER’İN PEŞİNE DÜŞTÜLER: Koşullar dengi dengine gelince “Geçici Hükümetin Başbakanı” oluverdiydi… Kısa sürede “çok isabetli” bir görevlendirme olduğu da bizzat Sibel Siber’in başarılarında tescillendiydi…
Ardından Meclis Başkanı seçildi, ayni başarı ayni performansı gösterdi… Üstelik halkın hem umudu oldu hem de iktidarının muhalefetinin görüş birliğinde kabul gören bir politikacı misyonu kazandı…
O da ne? Şimdi Siber’i, artık Kadri Fellahoğlu’nun da sorunları altında kalıp içinden çıkamadığı için “yeniden Başkanlığına aday olmayacağını” söylediği Lefkoşa belediye Başkanlığına “aday” olarak itmeye çalışıyorlar…   Kabul eder etmez, ayrı sorun. Başarılı da olabilir…           Olay bu değildir ama: CTP gibi köklü bir siyasi partinin sanki Sibel Siber’den öte bir başka adayı yokmuş imajını çakan bu girişimler çaresizliği de ayazlatıyorlar… Ve  “demek ki CTP kısır döngülere düşmüş” düşüncelerini yayıyorlar… Oysa ilk kez CTP geçtiğimiz seçim döneminde rizikolu olmasına karşın kadınlı erkekli pek çok genç adayı KKTC’ye milletvekili olarak kazandıran siyasi parti olduydu…
Lefkoşa Belediye Başkanlığı adaylığı da bu “gençleştirme” politikasının bir parçası olarak devam ettirilebilirdi… Ki adları dilim ucundadırlar!    Oysa değil mi ki başarılıdır, ilk akla gelen yine Sibel Siber oluyor…          Sonuçta şöyle diyoruz: “Meclis Başkanı olarak da başarılı olan kaç Sibel Siber yetiştirebilirsiniz ki kendilerini  “adam yiyen” Lefkoşa Belediyesinin çarkları arasına itip ufaladıktan sonra etkisizleştiresiniz!
BİR OLAY DA YENİ İSKELE BELEDİYE BAŞKANLIĞI İÇİN YARATILIYOR: Belediye Başkanı Halil Orun’un başarılı olduğunu görmek için Yeni İskele’ye  şöyle bir uğramanız yeterli…  Kaç devredir Halil Orun Yeni İskele’ye imar ve iskân yönünden büyük emekler veriyor. Kenti “kasaba” görünümünden kurtarıp “kent” oluşa doğru yeniden yapılandırıyor.
Mesela KKTC’de nasılsa halka açık elde kalmış tek sahil, tutun ki Halil Orun sayesinde rant oluştan kurtarılıp geleceklerde de kalıcılığı ile yine halkın olacak bir büyük “proje” haline geliyor… Gurur verici bir olay…
Ve UBP ne yapıyor? Dedikodular doğruysa Halil Orun’u yeniden Başkanlığa aday göstermek istemiyormuş! Nedeni de yine bir takım dedikodulara dayanıyor ki gerçekleri bilemiyoruz…
Oysa Orun’un daha yapacak çok işi var. Harcamak akıl kârı olmuyor!
Ve anlıyoruz: “Başarılı” da olunsa özellikle siyaset lobilerinde beslenen “kaşarlanmışlar,” “bu başarılı politikacıları” kim bilir hangi hesaplar nedeniyle görevlerinden bıçak gibi kesip atıyor, iş yapamaz duruma sokuyorlar!  Örnekleri çok ama bizim “Köşe” bu tip kişiselliklerle uğraşmıyor!
     **********   


  PAHALILIK VURURKEN “KOOPERATİF” BİLE BAKKAL ZİHNİYETİ İLE DAVRANIYOR!
Pahalılık fena azdı. Doların az biraz ateşinin düşmesine karşın yine bize özgü bir “etik” arızadan dolayı zamlanan emtia olduğu yerde çakılıp kalıyor! Ne dolar, sterlin, Euro düşse kâr ediyor ne açıktan uyarı ve tedbirler dikilen fiyatları aşağı indirebiliyor! Dolayısıyla birileri “finansal felâketten” yararlanıp “destelerine desteler eklerken,” halk da sürekli kaybediyor! Özellikle sabit ücretliler. Memurlar, öğretmenler, emekliler, sigortalılar…
Son finansal krizin de bilmem kaçıncı kez filmi yine oynamaya başladı… Et süt mamülleri dikildiler oldukları yerlerden inmiyorlar. Tabi bilumum ithal ürünleri de…
KOOPERATİFÇİLİK BÖYLESİ ANORMAL DURUMLARDA EMNİYET SÜBABI OLURDU: Mesela bekledik ki süte yapılan zamdan sonra Koop-Süt Kooperatifçilik ruhuna uygun tutumu ile “aracısız” satış politikası ilkesinde  direkt “üretici-tüketici” sitemi ile mesela hellime, piyasadaki öteki hellim üreticilerini etkileyecek makul fiyat indirimleri uygulasındı. Tam aksine piyasadaki en pahalı hellim Koop-Süt hellimleri oluyor! Ve tabi olmuyor çünkü öteki tesisler, “Kooperatifin bile hellimleri mesela 22 TL kilosu iken bizimkiler yanında beleş kalıyor” diyorlar! Ve Kooperatifçilik tepetaklak gidiyor!
Keza et fiyatları, ürünler, ithal ürünler… Herkes kendine düşen açıkgözlükte fiyat üstüne fiyat bindiriyor. Sebep olarak dövizin vurması gösteriliyor…  Ne var ki döviz düşüyor ama fiyatlar düşmüyor!
Kısaca “kapalı toplum ekonomisi” ahkâmlarını sürdürüyor. Bu yıl kuraklık da vuracak, artık kim tutar pahalılığı! Kıbrıs Türk halkı yine kaybediyor!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar