Bu şartlarda, kanser rakamları iyi bile... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Bu şartlarda, kanser rakamları iyi bile…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Geçtiğimiz günlerde ülkedeki kanser vakalarıyla ilgili bir araştırmada açıklandı, 5 yılda 3 bin 633 yeni kanser vakası tespit edilmiş.

İlk bakışta korkunç geliyor insana. Ama şu Gıda Mühendisleri Odası’nın dün önümüze serdiği tabloya bakınca, insan ister istemez “iyi bile” diyor.


Kamu sağlığı, gıda güvenliği, öylesine başıboş bir alan ki, hep birlikte kanser olmadığımıza şükretmeliyiz. Çünkü hepimiz tehditle karşı karşıyayız, aynı etkiler altındayız. Ve o etkiler, kansere doğrudan yol açan etkiler.

Oda Başkanı Sıdıka Can dünkü basın toplantısında, Tarım Bakanlığında bir gıda mühendisi bulunmadığını yineledi.

Düşünün Tarım Dairesi her hafta ürün analizi yapıyor, açıklıyor. Sonuçta, her seferinde bir çok üründe pestisit bulunuyor. Denetleniyor açıklanıyor, denetleniyor açıklanıyor ama bırakın bitirmeyi, azalmıyor bile. Eminim yine konuyla ilgili uzmanları var ama, bir gıda mühendisi yok.

Gıda Mühendisleri aşağıdaki tabloyu açıklarken, Tarım Dairesi de bu haftanın analiz sonuçlarını yayınladı, kapya biber, kabak, domates ve asma yaprağında limit üstü kalıntı saptandığını duyurdu.

Tam bir ironi… Utanç verici.

Dünkü basın toplantısında konunun sadece meyve sebze meselesi olmadığı da ortaya kondu.

Mesela kaçak etler.

Sıhhi olmayan koşullarda taşındığı gibi, menşei belirsiz. Ama tonlarcası piyasada. Demek ki bir talep var. Bu etlerin ciddi bir alıcısı var.

Kaçak et böyle de, ya mezbahaların durumu? O da içler acısıymış. Yani yerli ete de güven yok.

Sonra süt.

İhraç yapan süt ürünleri üreticileri mecburen standardı yakalamışlar, ama ihracat yapmayan yerli piyasayı besleyenlerin koşulları öyle değilmiş.

Nasıl bromata maruz kaldığımızı gördük, o zaman bir de damacana suları ekleyin bunlara…

Daha kim bilir neler var ama, bu kadarı da yeter. Hepsini bir araya getirin, siz de aynı kanaate varacaksınız ki, kanser vakalarının sayısı bu şartlarda iyi bile.

Neredeyse el birliğiyle kanser olup ölmek için çaba gösteriyoruz.

Sorun tek bir noktada düğümleniyor, denetim eksikliği ve cezaların yetersizliği. Daha kestirme söylemek gerekirse, devletin var olma nedeni olan “otorite”nin boşluğu. Bu da doğrudan bir yönetim sorunu olduğunu gösteriyor…

Geçen günlerde de yazmıştım, “Kamu Sağlığına Karşı İşlenen Suçlar” ayrı bir başlık altına alınmalı, cezaları ağırlaştırılmalı. Her türlü üretim, standarda bağlanmalı. Ve tabii adam gibi denetlenmeli.

İşte size para gerektirmeyen bir icraat.

Yapılması zorunlu, kaçınılamayacak, göz ardı edilemeyecek bir durum.

Ülkenin tam bir denetim devrimine ihtiyacı var. Kayıt dışılıktan, iş sağlığı ve güvenliğine, oradan asayişe, trafiğe, her türlü ekonomik faaliyete ve sofradaki zehire kadar.

Amiyane tabirle köpeksiz köy olmuş KKTC. Neredeyse kanunsuz bir yer olmuş.

Herkes kolay para kazanmanın yolunu bulmuş.

Sahtecilik, yasa tanımazlık, korkusuzca yapılıyor. Her gün başka bir alanda yapılan suistimal gazete sayfalarında.

Bu sıkı denetim fikri yönetenleri de gereği gibi rahatsız etse, eminim bir çözüm bulacaklar.

Ve yine eminim ki, her alanda başlayacak bir denetim, disiplin, otorite, sorunların kendiliğinden çözülmesini, KKTC’nin yeniden yaşanabilir ülke olmasını sağlayacak.

Her şeyden önce insanlara güven gelecek.

Bence yaşadığımız ve küçük gördüğümüz bu başıboşluk, vatandaşın güvensizliğini de körüklüyor.

Siyasete ve siyasetçiye güven konusundaki anket sonuçları neden öyle çıkıyor sanıyorsunuz?

YERİN KULAĞI VAR

YA ÖDERSİN, YA GİDERSİN:

HP’nin borçlanarak maaş ödemeye karşı olduğunu ve ortaklar arasındaki en büyük sorunun da bu olduğunu biliyoruz. Maliye allem etti, kallem etti bu ayki maaşları borçlanmadan ödemeyi başardı diyelim. Peki önümüzdeki ay ne olacak, maaşlar borçlanmadan nasıl ödenecek? Yıl sonuna kadar ödenir ama 13. maaşlarda sorun olabilir deniyor. Ülkenin tek derdi maaş ödemekmiş gibi diyeceği ama, maaş ödeyemeyen hükümetlerin akibetinin ne olduğunun örnekleri çok.

 KİM BU “SİMSARLAR”:

UBP Genel Sekreteri Hasan Taçoy, “Koalisyon görüşmesi” diye bir şeyin olmadığını belirterek, “Hükümet orada dururken görüşmeyi asla kabul etmeyiz. Böyle bir görüşme olacaksa yetkili kurullardan yetki almalıyız. Arada simsar varsa beni bağlamaz. Benimle alakası yoktur” dedi. Aslında simsar, bir işten kişisel menfaat sağlayacak kişidir. Adamlar kimin hangi bakanlığı alacağına kadar isim isim yazıyorlarsa, vardır bir çıkarları…

 FARK NE ANLAMIYORUM:

Özellikle HP’lilerin, “ dünkü UBP ile bugünkü UBP arasında fark var” iddialarını anlamakta zorlanıyorum. Dünkü UBP’den kasıt sadece Hüseyin Özgürgün mü? UBP’nin yıllardır yaptıklarını sadece Özgürgün’e yükleyip, bugünkü UBP’yi temize çıkarmak neyin kafası. Partizanlık, peşkeş, yandaş kollamaları ve daha nicelerini Özgürgün’e havale etmekle ne murad ediyorlar inanın anlamakta zorlanıyorum. Başkan değişti ama, malum tecrübeleri bu halka yaşatanlar hala orada. Keşke o farkı çıkıp anlatsalar da biz de öğrensek…

MESAJ GİTTİ DE…:

Başbakan Tufan Erhürman, partisi CTP’nin Mağusa İlçe Kongresinde “CTP herhangi bir senaryonun parçası değildir. Elbette bu senaryoların nasıl yazıldığı ve nasıl oynandığı konusunda bilgi ve tecrübe sahibiyiz. Biliriz, görürüz, değerlendirmemizi yaparız ama son tahlilde bunlara kulak asmaz, işimize bakarız” dedi. Gayet manidardı ve mesajın nereye gittiği de belliydi de, senaryoları kuranlarla bir masa etrafında nereye kadar gidilir, orası belli değil…

BUGÜN BÖYLE, YARIN DEĞİŞEBİLİR:

İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars “Çalışma izniyle vatandaşlığa başvuru alınmayacak. Beyaz kimlikle de 10 yıl geçmesi öngörülüyor. Şimdi 6 yılda beyaz kimlik alınabiliyor” deyince, köklü bir değişim gibi geldi insanlara. Dün birçok kişi, dövizden çok bunu konuşuyordu. Bence orasından burasından ellemekle sonuç alınamayacak. Yarın biri gelir, eski sistemi getirir. Ülkenin bozulamaz güvencelere bağlanmış bir nüfus politikasına, eldeki işgücü yapısıyla, ihtiyaçların belirlenmesine, çalışma izinlerinin sıkı kurallara bağlanmasına ihtiyacı var. 6 senede almaz da, 16 senede alır. Önce akışın önünü kesmek gerekmez mi?

 

 “ADAY OLMAM İÇİN BASKI VAR”:

UBP milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu Detay gazetesine yaptığı açıklamada, “Parti tabanında, Cumhurbaşkanı adayı olmam konusunda bana yönelik bir baskı var. Tabanda, geniş bir kitle tarafından da aday olmam için sürekli teklifler alıyorum. Onların teveccühlerine tabiki, sıcak bakmak durumundayım. Ancak bu konudaki son söz, partimin yetkili kurullarındadır” diyerek adaylık için yeşil ışık yaktı. Ancak Hasipoğlu dışında birçok UBP’linin, adaylık için hevesli olduğunu biliyoruz. Bence bu makamı Hasipoğlu’na yedirmezler…

ZİRVEDEKİLER

Mert Özdağ: “Kaygı-endişe kalabalıklarını taşıyamıyorum artık…Ne olacak bu memleket? Ne yapacağız bu döviz meselesi ile? Tacizcisi, yobazı, şusu busu doluşmuş! Tüm bunlar sadece beni mi bunaltıyor yoksa? Elbette yalnız olmadığımı biliyorum…Ama nedense yalnızlaşıyorum her geçen gün, her geçen dakika…Evet, bu genel bir sorun ama beni değiştiriyor artık”…

 DİPTEKİLER

Destek Yoksa, Üretim Yok(!): Sürekli kaçak et yakalanıyor. Anlaşılan restoranlar ve belki de oteller bu etleri alıyor. Talep olmasa bu iş sürekli yapılmaz. Hayvan Üreticileri Başkanı Naimoğulları diyor ki, “fiyat dengesi sağlanmadan kaçakçılık bitmez”. Yani devlet bize daha fazla destek versin, fiyatları ucuzlatalım. Dostlar üretim görsün! Ben de diyorum ki, tek çare ithalatı açmaktır. Yapabilen yapsın, yapamayan yapmasın. Bu halk da hem kazık fiyattan hem de ne olduğu belirsiz et yemekten kurtulsun…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar