Birleşmiş Milletler Temsilcisi (Talihsiz ve kadersiz mösyö Eide’ye mektubumdur!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazartesi, Nisan 29, 2024
Köşe Yazarları

Birleşmiş Milletler Temsilcisi (Talihsiz ve kadersiz mösyö Eide’ye mektubumdur!)

BM tarafından Kıbrıs’a özel temsilci olarak atanmış her diplomatın gönlünde, “eğer başarır da sorunun çözümünü sağlarsam değmeyin keyfime” düşüncesi yatar! Çünkü sorun hem “müzmindir” hem de “halim salimdir!”
“Müzmindir” çünkü taraflar sorunu çözmemek için anlaştılar! “Halim salimdir” çünkü çözmemek için anlaşan taraflar yeni göreve gelen her BM Sekreteri’nin, “hadi bakalım masaya oturup müzakerelere devam edin” çağrısına bugüne kadar “hayır” dememişlerdir, bu konuda her zaman hazır ve nazırdırlar! Dolayısıyla müzakerelerin olduğu yerde savaşların olamayacağı gerçeğinden hareketle diyoruz ki Kıbrıs sorunu ayni zamanda “halim ve salimdir!”
Buna karşın hem “müzmin” hem “halim salim” olan Kıbrıs siyasi sorunu, ayni zamanda ve yarım asırdır her gelen BM Genel Sekreteri ile Kıbrıs’a büyük bir talihsizlik sonucu tayini çıkan “özel temsilcilerini” yemekle ünlüdür ve bu siyasi karakteri ile de dünyada tektir!
SON TALİHSİZ VE KADERSİZ TEMSİLCİ: Eide’dedir! Daha göreve başladığı gün kendisine bu “Köşeden” seslenerek “bak Eide” demiş ve yukarıda yazdıklarıma benzer bazı hatırlatmalarda bulunarak, “Sen bir süre sonra burnuna kadar bu bataklığın içine gömülür, ‘çözersem tarihe geçeceğim’ hülyalarındaki başını taşlara kapılara vururken, Ban Ki-moon’a da kimseler duymasın diye karnından konuşarak iltifatlarda bulunursun! Ne var ki iş işten geçer ve Downer gibi giderken arkandan teneke çalarlar haberin ola!”
Nitekim mösyö Eide “başladın” bile!  Eylül 2014’ten beridir ve ilk defa o büyük heyecanınla Atina, Ankara, Lefkoşa turları ile başladığın görevinde tut ki daha iki ay dolmadan auta düştün! Yazık! Oysa ne diyordun 18 Eylül’de göreve başlarken? “İşte asıl şimdi gerçek anlamda görüşmeler başlayacaktır! (Sözün sözdü mösyö Eide ama iki ay bile dayanamadılar bu sözüne, ne masa kaldı ne görüşme!)
“Taraflar arasında farklılıkları giderecek ve ortak uzlaşma noktaları bulacağız!” dediydin! (Keşke devam etseydi müzakereler de dediğin olsaydı!)
“Bölgenin durumunun gün geçtikçe kötüye gittiğini söylüyor ve Kıbrıslı Türklerle Rumların bu istikrarsız bölge içinde bu çözümsüzlükle yaşamaya devam etmeleri tehlikelidir” diyordun! (Ah Eide ah! Akıl yolu birdir ama gel de Güney’in Rum liderliğine anlat! Çünkü aksine ve batmış ekonomilerine karşın İsrail, Mısır Rusya ile aşna fişne oldu askeri tatbikat yapıyor, denizleri parselleyip “benimdir” diye kendi kendine koçanını çıkartıyor! Yani bu kalın kafalı Rumlar laf dinlemiyor, bölgedeki ateşe benzin döküyor Eide!
Ve sana “iki taraf arasında temel farklılıklar vardır” dendiğinde nasıl cevap verdiydin hatırlar mısın mösyö Eide? Dediydin ki bir feylesof bilgeliği ile “Farklılıklar vardır. Ancak farklılıklardan çok mutabakatlar da vardır. Fakat anlaşmazlıklar her zaman daha çok konuşulur…” (Bayıldıydım bu laflarına. Çünkü hem bilgeceydi hem psikolojik. Anladıydım ki sen çok donanımlı bir diplomatsın. Fakat Eide bu adaya yakıştırılan bir de lakabı vardır, bilir misin nedir? Akdeniz’in fahişesi!)
Ve şunu da söylüyordun: “En önemli konu siyasi irade ve çözümdür!” (E söyledik ya! Her iki taraf da o siyasi iradeyi sorunu çözmek için değil, çözmemek için kullanıyorlar! Eh, Sn. Eide. Bu kadar yanılgın da olsun artık…)
Tabii uzun uzun anlatımların vardı o gün. Hepsini atlıyorum ve geliyorum şu damardan girdiğin o günkü son sözlerine: Sana sordulardı “Niçin 1968’den beridir kimselerin çözemediği bu kadar netameli ve müzmin sorunu çözmek için görevlendirilmeyi kabul ettin?” Verdiğin cevap çok ilginçti. Diyordun ki “beni hem BM Genel Sekreteri hem de BM Güvenlik Konseyimin üye ülkeleri teşvik ettiler. Görevi kabul etmeme bu etkenler neden oldu…” Ve devam ettindi: “Nitekim Norveç’le Rusya arasında kırk yıl süren münhasır ekonomik bölge sorunu Norveç Dışişleri Bakanlığında çalıştığım dönemde çözülmüştü…” (Ah Eide ahhh! Bilmiyor muydun eğer Kıbrıs siyasi sorunu çözülmediyse en büyük etkenlerden birisi de işte o başına “BM Temsilciliği” görevini saran Güvenlik Konseyi’dir! O GK’nin Türk tarafı ile Türkiye aleyhine sürekli çıkarttığı kararlarıdır! Kaldı ki mösyö Eide 40 yıl süren Norveç-Rusya Münhasır Bölge konusunu çözdün ama Kıbrıs’ta bu Münhasır Ekonomik Bölgeler sorunu daha yeni başladı! Ne yani karar verdin çözüm olması için bir kırk yıl da Kıbrıs’ı mı bekleteceksin? Yaktın bizi Eide!       Neyse: Duydum ki yeniden adamıza gelmişsin. Beş gün kalacakmışsın. İyi çalışmalar mösyö Eide!

**********      
KKTC’ye düzen de geliyor sistem de! (İşte ispatı!)

KKTC’ye yavaştan yavaştan özlenen “düzen” de geliyor, “sistemler” de yerleşiyor! Zaten söylerler: “Çok okuyan değil, çok gezen bilir!” Dolayısıyla “çok bilen değil, çok tecrübeli olan başarılıdır!” Ve yine tecrübelerle sabit bu gerçeklere dayanarak diyoruz, artık Yorgancıoğlu hükümeti yavaş yavaş kemale eriyor. Anlıyor ve görüyoruz ki hükümet olunurken Meclis’te okunup onay gören fenni ve ilmi Hükümet Programı tüm “icraatlar ve reformlar” iddiasına karşın “tecrübe” eksiklikleri nedeniyle uygulanamıyor ne zaman uygulaması söz konusu olsa 1980 model Fort araba gibi tekleyip homurdanıp yığınla sorun çıkartıyor!
TAM BU TIKANIKLIKTA HALKIN SAĞDUYUSU DEVREYE GİRDİ: Zaten seçen de halktır seçilen de. Ha “seçen” yine halk kalırken “seçilen” bakan, milletvekili yahut Başbakan falan oluyorsa… E olacak çünkü hükümet dediğin öyle kurulur…
Nitekim öyle kuruldu! Bir ay, iki ay, aylar geçti derken! Baktı ki “efkâr’ı umumiye” dediğimiz halk, Yorgancıoğlu ve yardımcısı Serdar Denktaş hükümeti kaplumbağa ile yarışsa geride kalacak, iki ile ikiyi çarpsa beş çıkartacak, bir kalbur samanı iki hayvana pay edemeyecek, şeş atacak yek çıkacak, “yağsın” dese kentleri seller alıp gidecek, “bu kadar yağış da fazla” dese kuraklıktan memleket kuruyacak… Yani “talih” nanay!
VE HÜKÜMET ASLINA RÜCU ETTİ: İçinden çıktığı sinei milletin yeniden koynuna döndü! Şimdi işler tıkır tıkır yürüyor: Mesela:
Öğretmen eksikliği mi vardır okullarda? Sendikalar çıkıyorlar yollara, kapatıyorlar bir iki okulu bir iki gün tedrisata, ardından şıp diye öğretmen atamaları da oluyor, hükümetten gururla, “atadık” açıklamaları da!
Hayvancı sorunlarına çare mi bulamıyor! Dökülüyor yollara, ertesi gün “aç ağzını kapa gözünü” ne istemişse önünde ve de emrinde oluyor!    Narenciyeciler daha fazla dayanamayıp Başbakan’ın kapısına mı dayandılar? Aferin çok iyi ettiler çünkü Başbakan zaten kapıda bekliyordu! Narenciyecilerden bir heyeti karşıladı, kucaklaştılar! Hoş beşten sonra “sorunlarınızı çözülmüş bilin” diyen Başbakan, büyük başarısının gururuyla dönerken makamına, narenciyeciler de huzur içinde döndüler Güzelyurt’a.
Daha böyle ve bu sistemle yığınla sorun ya çözüldü ya çözülme aşamasında.
DEMEK Kİ BU MEMLEKETTE ÇÖZÜLMEYECEK SORUN YOKMUŞ: Yeter ki bir zahmet toplanıp (vuvezellalara falan gerek yok, hançeriniz de yeter) az biraz bağırıp çağırarak Başbakanlık kapılarına dayana! Ne sorununuz varsa şıp diye çözüm bulmakta!
Hatırlarsınız Soyer de Başbakanlığı döneminde kapısına kadar dayanıp saygılarını sunmak isteyen “sendikacıları” makamına davet edip çay kahve ikram ederdi! Sonradan bu iş çığırından çıktıydı çünkü kimin canı çay kahve içmek istese Başbakanın kapısına dayanıyordu!
SONUÇTA GÖRÜYORSUNUZ! Artık hiçbir sorun çözümsüz kalmayacaktır. İşte bu başarı ve basiret halkın “tecrübelerinden” neşet etmiştir. Ve bir kez daha anlaşılmıştır ki halkla hükümet el ele verdiler mi hükümetin “ilmiyle irfanı” halkın “tecrübesiyle gücü” birleştikte, KKTC Devleti’nin düzen ve dirliğini kimse yıkamaz! Hele bir de askerlik ilga edilirse, yarınlar çok aydınlıktır çokkk!


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar