Bir kez daha anladık ki KKTC’nin TC ile oluşan 1 milyar dolarlık ticaret açığına karşın Ankara hep yanımızda yer almaya devam edecektir..
…Beklenen ziyaret gerçekleşti. Dün de vurguladığımız gibi “dönem dönem” değişen sorunlara karşın değişmeyen KKTC-TC dayanışma ve korumacılığı devam etmektedir bu nedenle Rum istese de kılımıza bile dokunamaz.
…Başbakan başkanlığında gerçekleşen resmi Ankara ziyaretinden dolayı yine öğrendik ki zaten yüksek tahsilini orada yapan Erhürman da ayni zamanda Ankara’lı sayılmaktadır.
…Sadece iki başbakanın basın toplantısında Binali Yıldırım’ının sanki cenaze törenindeymiş gibi asık bir yüz ve kısık sesle, önündeki yazılı metinden kelimeleri dane dane okumasını anlamadık! Yoksa öncesi kapalı kapılar ardındaki toplantıda “takıştılar” mıydı? Çünkü gerçekte KKTC ile TC’nin sadece iki Başbakan düzeyinde değil her kademedeki böylesi toplantılarda takışıp tartışacakları o kadar çok sorunları vardır ki!
RESMİ ziyaret tutun ki yeni hükümetin olağan süreçlerdeki protokol gereği kendini Türkiye devlet ricaline tanıtması ve bu vesileyle Kıbrıs sorunuyla ilgili gerekli mesajların verilmesiydi.
Nitekim, “şartlar ne olursa olsun Türkiye’nin KKTC’nin yanında yer alacağını” açık seçik vurgulayan Yıldırım, eğer adada kalıcı sürdürülebilir bir çözümün mümkün olması gerekiyorsa Güney Kıbrıs Rum tarafının buna zihinsel olarak hazır olması gerekir” derken, “Güney’in Doğu Akdeniz’deki sondajlarına Türkiye müdahalesini önlemek için Amerikanın 6. Filosunun bekçilik yapacağı sorusuna da “Kıbrıs adasının etrafındaki her türlü doğal zenginlikler adada yaşayan iki halkın doğal varlığıdır” şeklinde cevap verdi..
BAŞBAKAN Erhürman’ın Binali Yıldırım’a kıyasla performansı çok iyiydi. Basının önünde düzgün ve vurgulu konuşmasıyla söylediklerine hakimdi. Kıbrıs konusunda “siyasi eşitlik olmazsa olmazımızdır” da dedi, adadaki doğal zenginliklerden Türk tarafının sadece pay alacak taraf olmadığını, ayni zamanda bu zenginlikler konusunda karar verme iradesine sahip iki asli unsurdan biri olduğunu da hatırlattı..
SONUÇ: Başbakan Binali Yıdırım’dan önce Cumhurbaşkanlığı külliyesinde Erdoğan ile de görüşen yeni hükümetimizi tabi bu seramonik ziyaret ve temaslarda değil, asıl TC ile siyasi ve sosyoekonomik plan programları uygulama sürecinde göreceğiz..
**********
ASGARİ ÜCRET TARTIŞMALARI BAŞLADI!
Bitiremediğimiz “tartışmaların” toplumuyuz. O kadar ki tartışmaktan iş yapacak zamanı bulmayız! (Yoksa iş yapamadığımız için sürekli tartışmayı mı yeğliyoruz ki millet iş yapıldığını sansın! Hadi bunları şimdi karıştırmayalım!)
Karıştırmayalım diyoruz ama vakti zamanı geldi miydi şimdilerde olduğu gibi “asgari ücreti” de “tartışmak” tabiatımızın bir parçası oldu! Zaten olmadan da olmazdı!
NİTEKİM İngiliz Kolonisi döneminde bile belki asgari ücret falan yoktu ama mesela dört kişilik bir ailenin insanca yaşayabileceği parasal gelirinin hesaplanması ve maaşlara yansıtılması teamülü vardı.. Sabit ücretliler bu hesaplamalar içinde alırlardı maaşlarını. Sendikalaşmalarla birlikte “emek, iş, ücret” politikaları hayat pahalılığı oranında varılan anlaşmalarla sağlanmaya başlandı bugünlere de “asgari ücret komitesi” olarak geldi..
ANCAK bir yandan “işçi taşeronları” öte yandan “TC’den ve üçüncü ülkelerden gelen işçiler sorunlarıyla, “emeğe” bir de “ücret sömürüsü” eklendi. İstediğiniz kadar asgari ücret şu kadardır deyin. Bir süre önce Köşemden ayazlattığımca ayda bin 60 TL işçi çalıştıran da var, uydurma bir takım hizmetlerle işçinin ücretini iç eden şirketler,müteahhitler de var..
İnsafla yazalım ama: Büyük firmalarla büyük iş yerleri üniversite öğrencilerine asgari ücretin çok üzerinde “işe göre maaş” takdir etmektedirler.”
Buna karşın 3. Ülkelerden üniversitelerimize gelen öğrencileri hatta belediyelerin alt yapı hizmetlerinde bile çalışırken görmek mümkündür! Zaten üniversiteye yaptırdığı kayıt da “işçi olarak çalışmasının kamuflajıdır!”
MADALYONUN bir yüzünde bunlar görünürken öteki yüzünde de şu vardır. Onu da küçük ölçekli bir “işinsanı” arkadaşımın anlatımıyla aktarayım.
Diyor ki “her asgari ücret artışı beni, yanımda çalışanlardan birini daha işten durdurmak zorunda bırakmaktadır!”
Bu da sorun! Çünkü asgari ücret yükseldikçe ne küçük ölçekli işletmeciler büyüme olanağı bulurlar ne de yanlarında çalışanlara işsizliği de azaltmaya katkıda bulunacak istihdam olanağı sağlayabilirler! Aksine küçülürler!
BUNA karşın “pahalılık varsa ki vardır, yaşam koşulları zorluyorsa ki zorlamaktadır, emek yüce değerse ki yüce değerdir, asgari ücrete tutsak “işçi ve emekçiler” insanca yaşamları için hak ettikleri ücreti alabilmelidirler.
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (CANIMIZ ÇIKIYOR!)
Geçmişte sorunlar fasit bir daire içinde dönüşümlü olarak gündeme gelirdi. Mesela hasat mevsimi gelmeden narenciye ile patates sorunundan söz edilmezdi! Ne var ki arpanın hasadından çok kuraklıktan alınacak para konuşulurdu!
Okullar açılmadan kimse eğitimden söz etmezdi! Okullar açılırken eğitim sorunu gelirdi gündeme!
Sağlık sorunları daha çok kış aylarında artan hastalıklarla konuşulurdu.
Çarpık yapılaşmalardan çok, mükelleflere ipotekli arsalardan dolayı verilemeyen tapular konuşulurdu!
Pislik bile göze batmazdı pek! Trafik canavarları “TC’den DAÜ’ye gelen ZZ plakalı arabalı öğrencilerdi!
Devran değişti! “Büyüdük” ki şimdi tüm sorunları hep birlikte ve çığlık çığlığa çağırıyoruz! Çünkü hepsinin altında kaldık canımız çıkıyor!