Anastasiadis Sn. Akıncı’yı arayarak yaşanan sel felaketi nedenmiyle “geçmiş olsun” dileklerini iletti. Yanısıra gereksinim duyulması halinde “yardıma hazır olduklarını” da söyledi..
TUTUN ki tüm siyasi sorunlardan, husumet ve… “Düşmanlıklardan” diye yazıyordum, durdum ve düşündüm:
Çünkü teklif edilen “yardım” insanlıksa” orada “düşmanlığın” yeri olamaz!
Ve evet bir büyük gerçektir: İnsan “düşmanına” bile gün gelir sadece “bağışlayıcı” olmaz; insanlık adına “yardım” da eder, kurtarıcı da olur..
Nitekim geçmişte de gerek elektrik akımlarında gerek orman yangınlarında yaşandığınca iki toplum hem işbirliği hem de güç birliği yaparak “insanlık ölmedi” dedirttilerdi..
YILLARDIR bu adada iki toplum artık nedenlerinin çok iyi bilindiği siyasi sorunlardan dolayı “öldüresiye” mücadele ediyorlar! Savaşların en kanlısını bile yaşadılar! Göç yollarında savruldular! Kayıplarının acısıyla yandılar! Tarumar olmuş ocaklarının, ölüp gitmiş soydaşlarının, yanıp yıkılmış köylerinin kentlerinin yürek sızılarıyla kıvrandılar!
FAKAT tüm bu acılara, düşmanlıkları katmer katmer katlayıp vicdanları taşlaştıran olaylara karşın, işte birlikte yaşıyoruz ve görüyoruz ki Anastasiadis “insanlık ölmedi” dedirtircesine “gerek duyuyorsanız yardıma ha zırız” diyor..
Aslında bu mesajı okuduğumda ilk aklıma gelen, “gölge etme başka ihsan istemez” klasiğiydi! Fakat sinek kovalar gibi kafamdan defettiğim düşünceyi kışılarken, “işte çözümün sihirli anahtarı” dedim. Ve söylendim. Neden olmasın?
NEDEN olmasın? Kıbrıs halkları Türkler ve Rumlar neden Güney’de ve Kuzey’de zaten var olan “devletlerinin” siyasi tanınmışlıkları içinde “iki komşu, iki etnik halk” olarak Kıbrıs’ın kaderini “iş ve güç birlikleriyle” paylaşamasınlar?
İlle de bu iki halkı birbiri içine katarak yeniden kavga ettirmek midir aranan çözüm?
Dikkatinizi çekerim: Kırk beş yıldır iki devletli bu adada bırakın hırgürü kimsenin burnu bile kanamadı!
Aksine iki toplum ekonomiden yukarıda da sözünü ettiğim türlü çeşitli yardımlaşmalara kadar ispat ettiler ki evet bu adada yan yana barış içinde yaşanabilinir.
Oysa olası bir çözümün ilk yıkacağı da işte bu “barış” olacaktır!” (Keşke denense de görülse!) **********
HÜKÜMETİ DE SARAN POPÜLİZM!
Dörtlü koalisyon hükümeti kendi emrindeki “kurumları” bile zapturapt altına alamazken…
Dışından kaynaklı olsa da döviz vurgunu gibi olaylar karşısında etkisiz ve yetkisiz kalırken…
Artık KKTC’nin kronikleştiği için üstesinden gelemediği trafik, çevre kirliliği gibi sorunlara yenik düşerken…
Gitgide büyüyen sorunlarıyla yüksek öğrenim kurumları karşısında ne yapılması gerektiğini bilemezken…
Uyuşturucu kullanım ve satışlarıyla taciz ve darp olayları gün günden artarken etkin inisiyatifini kullanamazken…
Çıkardığı her yasa toplum katlarında yeni tartışmalara neden olurken falan…
EVET “Sn. Erhürman hükümeti samimidir, iş yapmak cehdindedir, reformlardan yanadır, öyle geldi böyle gitmemeli” demektedir ama…
İşte gördük! “Büyük olaylara hâlâ hazır değildir!”
Kİ üç gündür “yağmur yağdığı, yağıp kurak çorak toprakları suya doyurduğu için sevinileceği yerde hükümet de halk da “yas” tutmak zorunda kalıyor!
Felaket tellallığı yapılıyor!
İnsanlar döviz vurgunundan beter oluyor! “Yağsın dedik ama keşke bu kadar yağmasaydı” deniyor!..
OYSA bu topraklar suya hasret, aç! Ve Erhürman hükümeti işte bu yağışlara bu suya teslim oluyor!
TABİ ki böylesi bir doğasal olaya hazır değildi! Kabul! Ancak kendinden kaynaklanmayan yılların “pespaye yönetimleri” sayesinde rezil rüsva edilen doğa nedeniyle olagelen seller karşısında bu kadar şaşkına dönmesini de “makul” karşılamak mümkün değildir.
POPÜLİZM: Nitekim hiç beklemiyordum. Şaşkınlık yanı sıra yaşanan panikle “günlük güneşlikler içinde okulların bile tatile sokulmaları” neyin nesiydi?
Aslında (tutmayan) hava raporlarının yarattığı telaşı anlayabilirdim. Fakat o istenmeyen ve dört genç insanımızın ölümüne neden olan felaketi bir toplumsal travma haline sokup sadece halkın “beğenisini” kazanmak yollarındaki çabalardan öteye gitmeyen o telaşlı koşuşturmaları ben, “hükümetin (nihayet öğrendi) dediğim popülist tutumuna bağladım! “Halkı düşünüyor uğruna bakın neler yapıyoruz” gösterisi!
Ki geçmişte bunun ağası UBP iktidarlarıydı!
KISACA: Yanlış anlaşılmaya!Dörtlü koalisyon hükümetimiz son doğasal olaylar karşısındaki şaşkınlığını halka da yansıttı!
VE Tam da “emirname ve imar palanları” tartışmalarının göbeğine düşen bu bir iki günlük hava muhalefeti gösterdi ki artık bu ülkede yapılması gereken çok iş de vardır, geç kalındığı için yapılacak bir şey de kalmamıştır!
Şimdi hükümet kendini “elde kalanları” kurtarmağa odaklamalıdır..
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (ÖNCE UBP DEĞİŞMELİDİR!)
UBP sadece yıllar yılı iktidar olmakla kalmadı. Sağda “liberalizmin” temsilcisi oluş fonksiyonunda ülke ekonomisini şekillendiren parti de oldu..
Ki ondan önce toplum katlarındaki siyasi yerini, rahmetlik Denktaş’ın tohumlarını ekip yeşerttiği “milliyetçi” parti oluşuyla yansıttıydı.
Ancak UBP “liberal ekonomiye” sığınarak her köşede bir “mütegallibe” yarattı!
“Milliyetçiliği” ise Atatürk’e ve Türkiye’ye dayanarak belirli çıkar çevrelerine hizmet yollarında kullandı!
Devri iktidarlarında memlekette ne “özel sektöre” dayalı sosyoekonomik sistem yaratılabildi ne “millet sevgisine” dayanması gereken milliyetçilik bilinci geliştirildi.
Şimdi görev Ersin Tatar’da: Haber verelim memleketi “değiştirme” iddiasından önce “UBP’nin değişime ihtiyacı vardır!