Ortada ne fol ve ne de yumurta yokken ve “oralarda” yapacak birçok işi varken Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’nın “buralara” gelip de gereksiz gerginlikler yaratmasının alemi ve maksadı neydi?
“Vardır bir bildiği” diye düşünüyorum ama doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor.
Kıbrıs sorununu çözecek görüşmeler yarın başlıyor desem, değil.
Seçimler falan altı aydan önce başlamayacağını tüm taraflar söylüyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı derhal çözümü sağlayacak çok önemli bir formül icat etti desem, henüz kimse duymadı.
Duyulan ve konuşulan şudur?
Muhtelif uluslararası toplantılarda Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ile Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı bir araya gelmişler ve Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı demiş ki; “Bu federasyonla bir halt olmaz, geliniz başka bir çözüm şekli bulalım…” demiş.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı da gezip-dolaşıp ve hatta Ankara’da evinde misafir ettiği Rum siyasi parti başkanlarına da bunu ballandıra ballandıra anlatmış.
Sonra da sadece kendisinin tanıdığı, her uluslararası alanda dışlanan uluslararası hukuk tarafından “Türkiye Cumhuriyeti’nin alt yönetimi” olarak nitelendirilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve bil cümle siyaset yetkililerini toplayıp “federasyondan başka çözüm yolları vardır” demiş.
“Bil cümle” içindeki federasyoncular “nedir” diye sorduklarında “Anastasiadis bile federasyondan vazgeçti siz niye hala savunuyorsunuz” diye kükremiş.
“Nasıl yani” denildiğinde de “bana söyledi” demiş.
Buralardaki bil cümle federasyoncular “Annan planına evet diyen Anastasiadis’in bile artık savunmadığı federasyonu savunan dinozorlar” durumuna düşmüşler.
Veya Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı öyle zannediyor artık.
Öyle zannettiği için de GAÜ’deki konuşmasında “kendi ideolojik düşüncelerini dayatan tek adamlık sistemi” falan deyiverdi.
Ahali, bu sözlerin, tanınmamış ve alt yönetim olarak nitelendirilen KKTC’nin cumhurbaşkanına yönelik olduğu kanısına vardı.
Cumhurbaşkanı da öyle saymış olacak ki “üstüme almadım ama bizde tek adamcılık yoktur” gibisinden laflar etmiş.
***
Yaşanan gelişmelerin geniş bir özeti budur.
Ve bunlar yaşanırken hiç kimse çıkıp da “Sayın Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı federasyon Türk tarafının 50 yıllık resmi tezidir, Kıbrıs Türkünün de iradesidir” demedi.
Dememiş olabilir.
Geçmişte de “federasyon öldü” naraları çok atıldı.
Atıldı da sonra tıpış tıpış görüşme masasına federasyonu görüşmek için oturuldu.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı kendi memurlarının organize ettiği “sor bana söyleyim sana” cinsinden televizyon programında “eğitime olan ilginiz nedir” şeklindeki güzide tavırlarla sorulan soruya “kardeşim Hala Sultan benzeri bir okul Karpaz’da da kurulmalıdır, bize bu yönde çok sayıda başvuru var” deyiverdi.
Yok daaaaa!!!!
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Karpaz’dan istek kabul ediliyor ve “Karpaz’a artık bir imam hatip kurulmalıdır diye fetva da veriyor.
Oradaki “davetli” gazetecileri geçtim kimse de çıkıp “ne münasebet” demiyor.
Konu arada kaynayıp gidiyor ama alt yönetim gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor.
Benim, bu gerginlikten çıkış önerim ve naçizane görüşüm şudur;
Kıbrıs sorununu çözmek için Kıbrıs Cumhuriyeti ile başlayacak görüşmeleri Türkiye Dışişleri Bakanı bizzat yürütsün.
Alt yönetimin başı olan Akıncı’yı da ekibine alsın. (Anastasiadis kabul eder herhalde.)
Alt yönetimin eğitim işlerine bakan Cemal Özyiğit bir süreliğine bu görevini Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’na bıraksın.
Bir Girne’de (Evkaf’ın şaibeli müdürü arazisini verdi zaten) bir de Karpaz’da imam hatip okulu açılsın, müfredat tarikat kurallarına göre yeniden düzenlensin falan…
Eeee yani bu artık yapılsın.
Yoksa bu tiyatrondan gına geldi artık.
Başrol oyuncularını sahnede görmek istiyoruz…
