Kıbrıs Siyasi sorununun “Hacıyatmaz”ı kimdir derseniz AKEL’dir derim!
İspatı da kendinden menkuldür! 2004’de Annan planı referandumunda dünya alem AKEL’in “evet” demesini beklerken her halde Türk halkının çıkarlarını gözettiğinden olmamalı, “hayır” dediydi!
İŞTE bu Akel (ki Türk halkı ile sendikal platformlarda yıllar ötesinden gelen dayanışma ve işbirliği ilişkisi hep olagelmiştir) ansızın “AB parlamento seçimlerinde akademisyen kimliği yanı sıra Kıbrıs siyasi sorunuyla da özdeşleşen Niyazi Kızılyürek’i “aday” göstermeye karar mı vermiş yoksa düşünmekte miymiş bilmiyorum, haberleri çıktı.. Fakat Kızılyürek cephesinden her hangi bir haber henüz çıkmadı!
Tabi hatırlardadır. Öncesinde Rum “Ekologlar ve Vatandaşlar İşbirliği” Başkanı da Parlamento seçimlerindeki oy pusulasına “Şener Elçil’le Şener Levent’i yazacak” haberlerine tosladıktı!
E şimdi kalkıp da Rum’un Türk’ü AB parlamentosuna aday göstermesi gibilerinden yeni moda karşısında gurur duyacak halimiz yok! Çünkü Türk halkına günahını bile vermeyi zül sayan bir Rum toplumdan, “sosyalist yada komünist” kimlikli bir siyasi AKEL partisinden söz ediyoruz..
Ve her halde diyoruz AKEL ve ötekiler bu Türkleri “idealleri” uğruna aday göstermiyorlar! (Eğer gösterir ve seçilirlerse “biliyoruz ki AB parlamentosunda Türklere ayrılan iki sandalyenin sahibi olacak bu “adaylar” vefa borçlarını ödemek için öncelikle AKEL’in politikasına uygun hareket edeceklerdir.. ) Ya sonrasında?
GİDİ Akel diyoruz! 1949’larda falandı.. İlk kez 1 Mayıs İşçi Bayramına AKEL’in yanı sıra Türk liman işçileri de katıldıydı. “8 saat iş, 8 saat istirahat 8 saat uyku” hakkı için Türk ve Rum işçilerinin oluşturduğu kortej Mağusa Cambulat kapısından girip Akkule kapısından çıkıp Hacıhambi sinemasında kutlamalar için toplandılardı.. AKEL, “işçi hakları ve kardeşliği üzerine” BM’lere gönderilmek üzere hazırladığı İngilizce bildiriyi, Türk işçilerin tetkik etmesine fırsat vermeden, imzaya açtıydı…
Telgrafla gönderilen ve Türklerin de imzaladığı bu “ortak bildiri” BM’lere ulaştığında içeriği ne çıktıydı bilir misiniz? “Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını öngören Enosisin gerçekleştirilmesi” isteği! …BU adada Türk halkı olarak türlü çeşitli ideolojik görüşlerin sahipleri olabiliriz.. Ancak Truva atları asla! Bu nedenle diyoruz ki eğer AKEL Türk halkına himmette bulunmak istiyorsa önce anamızı ağlatan ambargoların kaldırılması için mücadele etsin, yeter!
**********
GENE O KÂBUSLU GÜNLER!
Gene o günler geldi!
O küçücük çocukların durup durup “büyükler” gibi derin düşüncelere daldıklarını.. Dudaklarında donup kalan gülüşlerini.. Onca sevdikleri oyunlarına bile dönmek istemediklerini…
Bunlara karşılık dershanelerden dershanelere koştururlarken “deneme” dedikleri sınavlardan sınavlara taşınmalarını…
Gördükçe “bu nasıl bir eğitim” diyorum!
Gene o küçücük çocuklarımızın en masum ve günahsız dönemlerinde onları cehennem azaplarına sokacağız!
GENE soruyorum: Nedir bu imtiyazlı sınıflı “sınavlar” furyası?
Sadece öğrencileri değil, öğretmenleri de “sınıflara” ayıran!.
Dershaneler yaratırken, dershaneleri bile “iyi-kötü” değerlendirmelerine sokan!
İlkokullarda kardeş kardeş, imtiyazsız sınıfsız, birbirleriyle kol kola, yan yana, kucak kucağa sınıflardaki sıralarını paylaşan..
Şenlikli 23 Nisanlarda oynaşan, birlikte gülüp yeri geldi mi birlikte ağlayan bu küçücük öğrencilere reva görülen bu “sınavlar işkencesi” nedir?
…İYİ öğretmen kötü öğretmen.. İyi okul kötü okul.. İyi dershane kötü dershane.. Ve sonuç “iyi öğrenci kötü öğrenci” mi olmalıdır?
Bu mudur eğitim? Herkes çocuklarını devletin okullarına, “Maarif kolejlerine giriş sınavları için dershanelere hazırlansınlar” diye mi gönderiyor?”
DAHA önce de yazdıktı.. İnanın İlkokul çağındaki çocuk sahibi ana babalar böylesi dönemlerde yaşadıkları bunalımları, ötesi hiçbir olayda yaşamazlar!
Kendilerini yetişmekte olan çocuklarının “geleceklerinden” sorumlu tutmanın sıkıntısıdır bu! Çocuklarını en iyi şekilde yetiştirme sorumluluğu!
BAKIN ama o sorumluluğu yüklenip yerine getirmenin ödenmesi gereken parasal faturası bir yana! Ya o küçük çocukların içine sokulduğu stres?
Ya sınavlarda “başarısız” olduklarında? Belki de hayatları boyunca onurlarını zedeleyen o başarısızlığı vicdanlarında hep “sızı” olarak taşıyacaklar…
…EY Öğretmenler Sendikaları.. Bu çocuklar sizin öğrencileriniz. Yıllardır öğretmenleri bile “iyi-kötü” ayırımına sokan.. Dershane öğretmenleriyle okul öğretmenleri ikilemleri yaratan.. Keza küçük öğrencileri bile “paralı parasız” “akıllı akılsız” kategorilerde parça körçe eden bu sürece…
Hadi bırakın şu siyasi sorunu, Türk’ü Rumu da az biraz da “imtiyazlı sınıflı” şu acube eğitim sistemine de bakın..
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (SINIFTA KALANLARA BAKIN!)
Geçen gün medyada haberi salındıydı: CMIRS’nin anketine katılanlara Bakanlar Kurulunun başarıları da soruldu puanlama yapıldı, Başbakan ve Bakanların durumu açıklandı.
5 puan üzerinden sınıfı geçen tek kişi 2.74 ile Başbakan Erhürman oldu, diğer on bir bakan sınıfta kaldı!
Şaştım kaldım! “Bakanları” sınıfta kalan Başbakan nasıl başarılı olur? Şöyle ki bir sınıfın öğrencileri tümden sınıfta kalsa öğretmene başarılıdır denir mi? Allah Allah bu hükümetlerin yüzünden gitgide yurttaş da şaşkına döndü!