Makarios sıradan bir kilise papazı değildi. Sırtında cübbesi, alinde asası, başında kavuğu ile elini krallara kraliçelere öptürten bir “Başpiskopos”tu! Hristiyanlık dünyasında bu nedenle itibarı vardı. Temsil ettiği Kıbrıs Ortodoks kilisesi ise dünyada hatırı sayılan itibarlı bir kiliseydi..
Makarios İngiliz sömürge iradesine karşı Eoka’yı oluşturup “Kıbrıs’ı “Oniki Adaların son halkası olarak Yunanistan’a bağlamak için “tethiş” (terör) hareketlerini faaliyete geçirirken bu “Başpiskoposluğu” ile Ortodoks kilisesinin itibarını kullandı!
Stratejisi ile mücadelesi “sömürge idaresinden” kurtulmak söz konusu olduğunda haklılık kazanıyordu. Fakat İngiliz kolonisinden kurtulurken adadaki Türk halkını “yok” sayarak Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak hedefi tarihi bir hataydı! Çünkü bugün de “Kıbrıs Helendir Helen kalacaktır” diyen Güney’deki Rum’a nazire; o 1954 çıkışlı Eoka hareketinde hedefe varılmış olunsaydı Kıbrıs Türk halkı İngiliz sömürge idaresinden kurtulacaktı ama bu kez de Rum-Yunan egemenliği altına girecekti!
Makarios bunu düşündü mü yoksa “nüfus ve mülk çoğunluğuna dayanarak Ortodoks Hristiyanlık dünyasının da desteği ile “nasılsa bu hedefe varırım” mı dedi bilemiyorum. Ancak Makarios’un şu sözü çok önemlidir ve onu biliyorum: Adadaki Türkler için her zaman şöyle diyordu:
Helenizmin en büyük düşmanı olan Türkiye’deki Türklerin adadaki uzantıları olan Kıbrıs’taki Türkler bu adadan çekip gitmedikleri sürece Eoka asla görevini yapmamış olacaktır!”
Bizi Makarios yaktı! Sonra da Kıbrıs’ı tabi! Adayı Yunanistan’a bağlamak efkârında çıktığı yolda öyle sanıldığı kadar büyük kahramanlıklara da imza atmadı! İngiliz zaten bir yılda Eoka’yı darmaduman ederken Makarios’u da Şeyşel Adalarına sürgüne göndererek o mücadele sahasından uzaklaştırmıştı. Yani Makarios’u etkisiz hale getirirken “kazanım” sayılacak başarıların da dışında tutmuştu. Nitekim İngilizlerle olagelen tüm mücadelelerde inisiyatif hep Grivas’ta oldu.
Türkiye’nin de devreye girmesi ile Eoka ile Başlayan “büyük hedef” (meğalo idea) amacına ulaşamadan İngiliz siyasetinin o kendine özgü “politikasında” sönüverdi! Hemen ardından da 1960 Cumhuriyeti ile çözüm oluşturuldu. Fakat Makarios asla rahat durmadı! Bu kez İngiliz sömürgesine yaptığını adadaki Türk halkına yapmaya kalktı! 1963 Kanlı Noel’i KC’ini de yıkan bir Makarios darbesiydi! Eğer TC’nin garantörlüğü olmasa, müdahale yetkisini kullanacak siyasi girişimlerde bulunamamış olsaydı; bugün adadaki statümüzün ne olacağını kimse bilemezdi çünkü sonrası darbelerle savaşlar olanlardan çok daha kanlı oldu!
Ya Türk tarafının siyasi askeri konumu ile mücadele hedefi neydi? Anlatmaya devam ederiz. Belki anlaşılır umudunda!
KALKINMA YOLUNU AÇMANIN YOLU
Çok açık ve seçik bir gerçeği yaşıyoruz. Ekonomimiz nanay! Her ne kadar hiçbir dönemde iyi olmamışsa da bu kadar ve “gitgide” kelimesiyle ifade edilecek bir düşüş de yaşamamıştı. Tutun ki “Hükümet mahzun insanlar mahzun!” Büyük oranda “iflasları” oynuyorlar!
“Ayinesi de ortada: Geçtiğimiz günlerde Ticaret Dairesi 2015’in ithalat ve ihracat verilerinin yüzdelik oranlarını açıkladı. Peşinen yazalım. Bir ülkenin ithalatı ihracatından parasal yönden büyükse o ülke “ayvayı yiyenler sınıfındadır.” KKTC ise tanınmamış olduğundan bu konuda kayıt dışıdır! Fakat yine de içi bizi yakar! Nitekim:
Ticaret Dairesi diyor ki 2014 yılına göre 2015 yılında ithalat yüzde 16 ihracat ise 12 düşüş gösterdi. Orantılı rakamlara baktığınızda “vay be” dersiniz. “Demek ki eksi düşüş olmasına karşın ihracatımız ithalatımızı geçmiş!”
İşte öyle değil ama: Verilere baktım KKTC’nin ilk 5 ihracat kalemi malları şunlar: “Narenciye, süt ürünleri, narenciye esans yağı, alçı taşı, konfeksiyon…
İthalata baktım ilk 5 de şunlar var: Yakıt, taşıt araçları, konfeksiyon, inşaat demiri, hayvan yemleri ve katkı maddeleri…
Üstelik bunlara ek olarak tam 50 çeşit daha mal ithal ediyoruz, pahaları en yukarılarda! Biz de bunun karşılığında enten püften, para etmez 30 çeşit mal ihraç ediyoruz! Tutun ki bir vapur ıvır zıvır ihracatına karşın, yakıtından araç gereçlere, ilaçlara vs’ye kadar vapurlar dolusu ithalat yapıyoruz! (Ekonomist değilim. Ancak ne kadar çaresiz dertlere düştüğümüzü ayazlatmak için aktardım bu verileri.) Ve ekliyorum:
Gelecekte çözüm olsa da olmasa da farklı konumda olmayacağız! Pekala Kıbrıs Türk halkı kendini nasıl kurtaracak? Turizmle!.. Sayıları çok fazla ama kendilerini yenileyerek gelişirlerse bazı üniversitelerimizle!.. Tarımda yaygın Kooperatifçilik sistemiyle!.. Önemli olan yolu açmaktır. Bir kez önünüzü göreceğiniz yolu açtınız mı hatta koşarsınız bile…
KISACA TAKILDIĞIM:(KİMDİR BE BU!)
Adını Annan Planı döneminde işittim. “Evet”çilerle kolkola gezip propaganda yaparken, “hayır”cılara da giydiriyordu! Nereden çıktı be bu adam” dediğimi hatırlıyorum. Sonra piyasadan çekildi derken KKTC’de bir kez daha sahne aldı. Üstelik bu kez (her halde TC Büyükelçiliği gerekli açıklamayı yapacaktır) kendisini TC Dışişleri Bakanlığı görevlisi olarak lanse ediyor. İnternete baktım 1960 Adana doğumlu bu Ceyhun evet Brüksel’de TC Dışişleri Bakanlığının özel danışmanı…
Dün Havadis’i görüp okuyanlar bilecekler. Darbenin hemen ardından TC’deki televizyonları mesken tutmuş KKTC’yi FETÖ karalarına batırıp çıkartıyor en çok Havadis ve Genel Müdür Başaran Düzgün ile Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Ekmekçi refiklerimizi hedef almış sövüp sayıyor! Nedir bu adamın derdi Kıbrıs’la? Bilemiyorum. Bildiğim şudur: Bu insanın “klinik tedaviye” ihtiyacı vardır..
Ceyhun denilen yaratığın hezeyanları ile mütezarır olan Havadis Gazetesi sorumlu ve çalışanlarına bu belayı en erken zamanda başlarından def etmeleri temennisinde bulunurken, Allah böylesi kuru iftiralarla ruhu kara insanlardan kendilerini korusun dileklerimi iletiyorum…