ABARTILI HEZEYANLARA HİÇ GEREK YOKTUR. (USULET VE SUHULETLE..) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

ABARTILI HEZEYANLARA HİÇ GEREK YOKTUR. (USULET VE SUHULETLE..)

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Geçen hafta Başbakan Saner Ankara’ya resmi ziyarette bulunduydu. Sonrası açıklamalarından öğrendiğimizce iki devlet arasında (koordinatörümüz Oktay Vural ile) sekiz ay önce imzalanan TC-KKTC Ekonomik Protokolünü gözden geçirmişlerdi.

***


NİTEKİM Gerçekleştirdikleri ortak basın toplantısından öğrendiğimizce de “protokol” sorunsuz çalışıyordu. Mesela KKTC’ye 543 bin doz aşı gönderiliyordu..

500 yataklı hastane inşaatı devam ediyor, KKTC’nin altyapısına yönelik çalışmalar sürüyordu…

YİNE Sn. Saner ile koordinatörümüz Oktay Vural’ın beyanlarından öğreniyorduk, KKTC adeta bir şantiyeye dönmüştü..

VE yine öğreniyorduk ki “bütün bu seferberlik ruhuyla planlanıp devreye sokulan çalışmaların asıl amacı, “KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayacak” ekonomik olanak ve becerilerin kazanılmasına yönelikti. ***

Kİ BİZ BU “seferberlik ruhunu” 1974 den hemen sonra, Ecevit’in tayin ettiği ilk Koordinatörüz olan TC Maliye Bakanı Ziya Müezinoğlu’ndan beridir yaşarken, ayni zamanda “yaşatan” bir toplum sorumluğu ve görevi içindeydik.NİTEKİM 1974 sonrasında Müezzinoğlu’nun ilk icraatı, “ben adadaki Kıbrıs lirasını kovacağım” diyerek Türk lirasını resmi paramız olarak tedavüle sürmesiydi! Ki bu nedenle  fukara Kıbrıs Türk halkının yıllar yılı bir köşede biriktirdiği üç beş kuruşu bir gecede toprak olmuştu, tutun ki çok acı bir deneyimdi!

***

47 YIL ÖNCELERE GİDEREK NEDEN BUNLARI HATIRLATIYORUM? Çünkü geçtiğimiz günlerde Ankara’da rutin toplantılarını yapan Başbakanımızla koordinatörümüz arasında 47 yıl sonra ve bir kez daha, TC ile KKTC arasında “Serbest Bölge” oluşturulması kararına varıldı!

YANİ NE? Zaman zaman sözünü ettiğimiz zaten var olan iki ülke arasındaki “Kıyı Ticareti Anlaşmasının” devreye sokulması!

***

BAŞA DÖNÜYORUM: Sözünü ettiğim Oktay Vural ve Başbakanımız Saner’in Ankara’daki toplantısı sonrasında medya ve kamuya servis edilen resmi açıklama şuydu:

“…KKTC’de yürütülen projeler ile siyasi ve ekonomik alandaki projeleri kapsamlı şekilde ele alarak çözüm önerilerimizi ortaya koyduk…”

Tam bu sırada Lefkoşa payitahtında “Kıb-Tek” dedikleri babadan oğula nesilden nesile devredilen, en az Kıbrıs sorunu kadar ulusal ve kutsal kurumumuz ise ağzından lavlar fışkırtarak indifaaya geçiyordu!

***

HAYIR YAKINMIYORUZ: Sadece 47 yıl sonra bile kuluçkaya yatmış gurk tavuklar gibi gökten inecek çözüm mucizesini beklerken soruyoruz:

SÖYLEYİN, bu adada Kıbrıs Türk toplumu olarak bizi yetişmekte olan çocuklarımızı nasıl bir “çözüm” nasıl bir “gelecek” bekliyor?”

Ki bu bekleyişin 47 yılı gelip geçerken mevcut siyasi ve ekonomik sorunlara bir de “Maraş” sorununu ekledik. Ki masaya oturduğumuzda Rum saçını başını yolarak kaçsın! ***

VE DİKKAT DİYORUM: Uzun süredir mesela “Kıb-Tek’in yarattığı toplumsal sorunların üzerine cesurca giderken belgelerini konuşturan şimdilerin Ekonomi ve Enerji Bakanı Erhan Arıklı’yı ilgiyle izliyordum..

Tabuları kıracak, canını acıtsalar da ucunda “yolsuzluk ve şaibe olasılıkları” bulunanların ellerini kollarını kıracaktı!

NE var ki “önce YDP’i karıştırıp dağıttı! Ve gün geldi payitahtları olması gereken Karpas’ı refiki Zaroğlu’nun öne fırlamasıyla birlikte  kendi aralarında “üleştirilmesi” gereken bir siyasi “husumet sorunu” haline getirdi..

Nitekim son bağlamda artık  Zaroğlu’nun bir “Millet Partisi” vardır!  ***

ANCAK ben “iki TC’li partinin ne siyasi serüvenlerini anlatmaya niyetleyim ne de KKTC’deki siyasi partiler hiyarerşisindeki konumlarını yorumlama merakındayım!

YALNIZ “dikkat” diyorum: Çünkü  Zaroğlu “Millet Partisini” kurdu. Yani artık Kıbrıs Türk siyasi hayatında “Teceliler” olarak ifade edilen yurttaşlar da “iki rakip siyasi parti” saflarında yerlerini aldılar ki bazılarımıza göre bu çok partilileşmeler demokrasinin zenginliğidirler!

***

DEMOKRASİNİN zenginliği mi yoksa “siyasetin enflasyonu” mu göreceğiz de…

Benim asıl dikkatimi çeken Zaroğlu’nun  bir demecindeki şu sözleri oldu: “KİMSEYİ doğmuş olduğu coğrafyaya göre değerlendiremeyiz!..”***

NEDEN böylesi bir serzenişte bulunmak gereğini duyduğunu bilmiyorum.. İlk aklıma gelen “zaten başından beridir en kolayı ve ucuzu olduğu için özellikle seçimlerde tepe tepe kullanılan “TC’li-KKTC’li ayırımcılığı üzerinden yaratılmaya çalışılan “mazlum halklar” sendromuna sarılı kolay ve ucuz politikacı istismarıdır!

Ki çok uzun süre 1974’den sonra Güney’den Kuzey’e göç eden yurttaşlarımız da benzer tutumlarda bir adım ötedeki köyleri evleri için “ah vatanım” diyorlardı da başka bir şeycikler demiyorlardı..

Sonra görüp tanıklığımızca öğrendikti: ***EVET insanın doğup büyüdüğü yerleri “vatanıdır canıdır” falan da o vatanda asılarca çalışılıp ter dökülmesine karşılık kazanılıp  sahip olunamayanlara, Kuzey’e gelindiken sonra kat katıyla ulaşılmasının somut kazanımları nereye konulacaktı?

YANİ diyorum KKTC’de TC kökenli olmak da “kayıplar” üzerinde yaşanan hüzünler değillerdir.. Kazanımlarının kıymeti takdir edilip bilinmelidir!

VE artık, sürekli çiğnenirken vıcıklaşıp tadı tuzu kalmayan şu “TC’li Kıbrıslı” gibilerinden belirtili vurgulamalardan da kaçınılmalıdır…

Ki aradan 47 yıl geçti halâ bitmedi mi?

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar