AB AMBARGOLU KKTC! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

AB AMBARGOLU KKTC!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) 2013’de aldığı bir karar sonucunda Türk tarafına ambargo uygulamaya başladıydı.

O güne kadar milyon dolarlarla ifade edilen ihracat da haliyle geçmişe ait bir nostalji haline geldiydi!


Aslında “ambargo” AB’nin Kıbrıs Türk halkına attığı kazıkların ne ilkiydi ne sonuncusu olacaktı.

O kadar ki 2004’de Annan planı referandumunda Rum tarafının “hayır”ına karşın Türk tarafı “evet” dediği halde Güney AB’ye üye alındıydı…

Kısaca Türkiye’yi adadan uzaklaştıramayan  AB, Kıbrıs’taki Türk halkı üzerinden amacına ulaşmak için “ekonomik ambargo” gibi dinsiz imansız bir kararı dayattıydı!

Nitekim Referandum öncesinde AB komiseri Verheugen peşin bir hükümle Türk tarafını işaret ederek “çözüm planına evet de deseniz hayır deseniz Rum tarafını AB’ye üye olarak alacağız” açıklamasını yaptıydı…

BU adada yıllar ne çabuk geçti ne de kolay! Bizim gibi “varoluş savaşımı veren mücadele toplumlarında zaman kolay geçmez! Çözüm olasılığı için bir umuttan bir umuda atlarken aldığımız yaralar artık o kadar çoğaldı ki “batma” seviyesine geldik!

ABAD kararı sonucu dayatılan “ekonomik ambargo” nedenlerin en büyüğüdür! Bu kararla Kıbrıs Türk toplumu resmen dünyadan tecrit edilerek “mahvolması” üzerine kurulmuş bir siyasi taktiğin kurbanı haline getirilmiştir…

Yıllarca limanlarımıza uğrayan yabancı bandıralı gemilerin kaptanları es kaza Güney’e de uğrayacak olsalar tutuklanıp hapsedilmişlerdir. KTHY yıllarca Türkiye üzerinden anca Londra’ya uçabilmiştir… Dış ülkelere ancak Mersin 10 kodunu kullanarak ulaşabilmişizdir…

Yani AB’nin Kıbrıs Türk halkına reva gördüğü fenalık hâlâ devamdadır! Hem de Kuzey ile Güney arasında ticari ilişkiler sürdürülürken!… Fakat AB’nin kör gözleri bunu göremediği için ambargosu hâlâ devam ediyor!

BUNLARA karşılık kendimize de şaşıyorum! Ambargoya gıkımızı bile çıkarmak gereğini duymazken bir de  AB Parlamentosundaki iki sandalyemizi doldurmak için seçim oylamasına katılacağız!

Peki seçeceğimiz iki aday o AB’de kimi temsil edecek? AB tarafından tanınmayan, ambargolu KKTC’i değil mi? Hadi hayırlı uğurlu olsun!

**********!

ŞÜKÜRLER OLSUN!

İnsanları “talimli maymuna” çevirip, “kalk arap otur arap esamesine” düşürmek eskiden komünist ülkelerin marifetiydi.

Bizde de “paşalar döneminde” zorunlu yaşandıydı da şimdi bakıyorum azıcık hükümete de musallat oldu! Yavaştan “insanları zapturapt altına almak” gibilerinden yeni bir politik eğilim görülüyor…

YANİ “yasaklar” çoğalıyor! “Tedbirler ve denetim” denirken akılları karıştıran kararlar alınıyor!

Mesela bakkal dükkânı açar gibi 15’i aşkın üniversite kurulmasına cevaz veriliyor sonra da karşılarına geçip şaşkınca seyirlerine bakarken “Ooo!” deniyor: Böyle de olmaz ki? Hemen hepsinde akla gelen ne kadar akademik bölüm varsa hepsi de var!

Bu nedenle memleket avukat, diş doktoru, eczacı, spor öğretmeni, İngilizce öğretmeni, kompüterci, turizmci, matematikçi… Kaynıyor!

Ha, “fizik” gibi bölümler ya kapanıyor ya kapanmak üzereler… Çünkü “fen” çapımıza büyük geliyor!

ASLINDA Kıb-Tek’in akıllara ceza “üçlü tarifesinden” söz edecektim.

İddia şu: Milleti elektrik tasarrufuna alıştırmak bir, bu tasarruf nedeniyle daha az ücret ödenmesini sağlamak iki…

Bir zamanlar da Mao Çin’inde sabahın köründe uykusundan kalkan milyonlarca insan meydanlarda beden hareketleri yapar, her adımda bir duvar gazetesindeki “duyuruları” de okuyarak nasıl çalışıp yaşamaları gerektiğini öğrenirlerdi!

Yani döndük Mao Çin’ine! “Eğer çamaşırınızı falan saatte yıkarsanız daha az tarife daha az parasal gider!…

Yada klimanızı falan saatte çalıştırır evinizde şu kadar ampul yakarsanız falan…

BÜTÜN olay şudur ama. KKTC Devletinin nüfusu, menkul ve gayrimenkulleri, gelirleri, ihracatı ithalatı, üretimi, topladığı vergisiyle falan ne kadar “büyük” olması gerektiğinin elbet bir “ölçümsel”  bilimselliği olmalıdır da var mı bilmiyorum. Buna karşın:

Bu devletin yolları trafiğinin akışına yetmiyorsa; her yıl okulları eksikliklerle tedrisata başlıyorsa, ithalatı ihracatından kat be kat büyükse, hayvan popülasyonu yıldan yıla azalıyorsa, hâlâ yeterli orman alanları yoksa…

Yani bu devlet yetersiz ve fukaraysa “kurumları” da öyle olacaktır: Yetersiz, fukara ve çaresiz!

Ha Mao ülkesi olsaydık sadece elektrik tasarrufu değil, enerji tasarrufu seferberliğinde mesela çok akaryakıt tüketen lüks araba ithalatı da yasaklanırdı! Akşamları (zaten yanmıyorlar ama) gece yarısından sonra bütün sokak lambaları da söndürülürdü!

YOK! Benimkisi bir düşünce praktisidir. Çünkü artık bu ülkede “ölçütü para olmayan, alınıp satılamayan, kaydı kuydu yapılamayan, zapturapt altına alınamayan… Tek bir şey kaldı: “Düşünce!”

Nitekim Kıb-Tek de çaresizliğini yenmek için düşünüp sonra tedbir almaktadır. Şükürler olsun ki henüz “elektriğe gerek olmadığını düşünmemiştir!”

**********

KISACA TAKILDIĞIM: (ULUDAĞ… NEDEN OLMASIN?)

Sevgül Uludağ’ın Kanada’daki bir prof. Tarafından Kıbrıs’taki kayıp şahısların bulunması için gösterdiği çabalarından dolayı Nobel’e aday göstermesine “neden olmasın” diyorum.

Ki bir devrelerde Uludağ’a bu konuda “büyük iş başardınız” dedimdi de mütevazi bir ifadeyle, “ben yapmasam bir başkası çıkıp mutlaka yapacaktı” dediydi… Uludağ’ın adaylığı Kıbrıs Türk halkının da “barışçı” tutumunun dünyadaki bir yansıması olacaktır…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar