2018’deki Müzakere Sinyali - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 30, 2024
Köşe Yazarları

2018’deki Müzakere Sinyali

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Dün Sn. Akıncı’nın yeni yıl mesajının önemsenmesi gerektiğini  vurguladıydım. Çünkü Sn. Akıncı, “şurası açıktır ki bundan sonrası bugüne kadar geldiği gibi gitmeyecektir” derken, “siyasi eşitlikten” ödün vermeyeceğinin de altını çizdiydi.

GERÇEKTE bu gibi “kararlılık” ifade eden demeçlerin yabancısı değiliz. Çoğu, politikanın zamana zemine göre değişen esnekliğinde unutulup gidiverir. Hatta çözüm olasılığını bertaraf etmesinler diye o “kırmızı çizgi olması gereken  kararlılıklardan” vazgeçilir de!


NİTEKİM Eğer Crant Montana’da Rum tarafı muzırlık yapmayıp varılan uzlaşıları kabul etseydi; TC’nin garantisinden, siyasi eşitlikten ve ötesi konularda verdiğimiz    ödünlerle kurulacak bir federal sistemde, çoktan yönetim tartışmaları başlamış, çoktan yürütme ve yasama ile Rum çoğunluğuna dayalı imtiyazlar nedeniyle sürtüşmeler açığa çıkmış olacaktı!..

 DOĞRUSU bizim söylemek istediğimiz tam da budur:  “Öyle bir çözüm olmalı ki  yıkılmadan yaşasın!” Ki buna vakti zamanında Papadopulos “her iki toplumu tatmin edecek fonksiyonel çözüm” diyordu…

YAZIYA başlarken “bunları” yazacak değildim. Anastasiadis’in geçen günkü bir demecinde, “yurdu   yeniden birleştirme çabaları 2018’de  de devam edecek” yollarındaki dikkate alınması gereken açıklamasıydı.. Çünkü büyük olasılıkla   Anastasiadis yeniden Cumhurbaşkanı seçilecek, dolayısıyla   2018’de müzakereler yeniden başlayacak.. Güney’den aldığımız sinyal bu.

PEKİ bu kez Sn. Akıncı “kararlılıkla” vurguladığını sandığımız,  “şurası açıktır ki bundan sonrası bugüne kadar geldiği gibi gitmeyecektir” sözlerine uygun bir yeni politikayla mı  masayla oturacak?  Ve o kararlılığın kapsamında “siyasi eşitliğimiz” ile “TC’nin garantisi” olmazsa olmazımız olarak mı yerini alacak…                                         Anladığımızca “evet!” Kaldı ki artık çok daha fazlası “kırmızı çizgilerimizin” de masaya konması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü  çözümden kaçarken kaybeden yalnız Türk tarafı değil, Rum tarafıdır da! Nedenini şağıdaki yazımda anlatıyorum:                                                    [divide color=”#”]                        [/divide]     

 “PARÇA PARÇA ÇÖZÜM” NEDEN OLMASIN?

Geçtiğimiz gün firmasında yüzden fazla çalışanı olan genç bir işadamıyla konuşuyorum. “Biliyorsunuz ne zaman bir iki kişimiz   bir araya gelsek,  mutadımız veçhile “ne olacak memleketin hali” dedikten sonra memleketin ahvalinden sual eder, siyasi sorundan çıkarız!                                                Söz konusu sohbet de öyle gelişti.  Nitekim,  “çözüme her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır çünkü her yıl değil, her ay seçim de yapsak çözümsüzlük devam ettiği sürece devlet işlev ve istikrarına kavuşmak mümkün olmayacaktır” dediğimde, genç işadamı arkadaş, “fakat dedi, artık Rum tarafının da çözüme ihtiyacı vardır çünkü Kuzey’in hızlı gelişmesinden hatta çarşı pazarının kendi pazarlarından daha ucuz olmasından kaygılanmaktadır.. Artı Kuzey’den Güney’e hatırı sayılır oranda mal ihracı olmakta bunların çoğu da Türkiye menşeli” dediydi..

Doğruluk payı büyüktü çünkü artık  Kuzey ne Rum’un 1974’de terk ettiği kasabamsı bir coğrafyadır ne de insanı “şamişici ile lokmacıdır!” Türkiye sermayesi ile palazlanmış uçmaya hazır bir KKTC vardır ve Rum’dan bu KKTC’yi ayıran tek fark Kuzey’deki devletin tanınmamışlığıyla ambargolar altında olmasıdır!

Şöyle düşünmek gerekirse artık Güney Rum yönetimi, hem Kuzey’de gitgide büyüyen Türkiye yatırım ve sermayesinden çekinmeye başlamıştır hem de bir ayağı Güney’de bir ayağı Kuzey’de olan İsrail sermayesinden!  Ki işadamımıza göre daha kısa süre önce  Güney’de, bizim çarşılarımızda da satılan ünlü viskileri ithal eden bir “Rum şirketini” satın almış yahudiler..

BU bağlamda dün de değindiğimce Serdar Denktaş’a bir daha dönüyorum: “Çözüm parça parça olmalıdır” dediydi..

Yan yana iki “komşunun” eğer kaçınılmaz ilişkilerinin başını turizm ve ticaret çekiyorsa ve çözümsüzlüğe karşın Rum Kuzey’e Türk Güney’e “muhtaç” hale gelmişse “iki bölge ilişkileri “ara anlaşmalarla,” neden esas çözümün mihenk taşına vurmasın?

Tabi bu barışçı yaklaşımların bile Rum tarafınca kabul görmeyeceği açıktır! Fakat sorunu bilmedikleri halde gelip giderlerken önlerinde hep Kıbrıs’ı bulan BM’ler Genel sekreterlerinin  artık gerçekleri görmeleri gerekir. Özellikle şimdilerin genel sekreteri   Guterras’ın..

Adadaki iki ayrı devlet gerçeğinden söz ediyoruz.. Bu iki devleti federasyonla birbirine bağlayıp sonra nasıl kavga edeceklerini seyretmek yerine, “iki komşu ülke olarak siyasi ve sosyoekonomik ilişkilerini düzenlemek”  çok daha kalıcı ve güven verici çözüm olacaktır.

Tabi  asıl gerçeği unutmuyoruz:  Önce TC ile Yunanistan anlaşmalıdır. Çünkü iki ülke arasındaki sürtüşme devam ederken Kıbrıs’ta çözüm olmaz!                                                                                          [divide color=”#”]                        [/divide]

KISACA TAKILDIĞIM: (YETTİ AMA!)               Bir arabaya koşulmuş iki at gibiydiler. Yıllaca biri Sağa çekti diğeri Sola! Sonuçta ne araba kıpırdadı yerinden ne onlar vardı varmak istedikleri yere!.. Ve 43 yıl sonra hâlâ araba da atlar da UBP ile CTP seyisliğinde  hep ayni yerde!..

Seçim için geri sayım başladı. Ve bakıyoruz sandıktan birinci ikinci parti olarak çıkmaları beklenen UBP ile CTP “çaresiz de kalsalar birbirleriyle koalisyon hükümeti kurmayacaklarının yeminli billahlı” andı ile  gidiyorlar seçime!

Yeter ama: Kıbrıs Türk halkıyla oynuyorsunuz: “Hodri meydan” diyorsunuz erken seçim kararı! Seçiliyorsunuz bu kez “biz koalisyon kurmayız!”  Bakın ama bu halk sizin  “Kalk” arap dediniz mi kalkan, “otur” dediniz mi oturan arabınız değildir!  Yetti ama!

 

 

 

 

 

      

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      

            

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar