Yaşadığımız kentler, ruh sağlığımızı etkiliyormuş... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Yaşadığımız kentler, ruh sağlığımızı etkiliyormuş…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Geçtiğimiz günlerde BBC bir dosya yayınladı.

Başlığı, “Şehrin mimarisi psikolojimizi nasıl etkiliyor?”…


Şehirlerin nüfusu artarken, şehir planlamacıları, kentlerin insan psikolojisi üzerindeki etkilerini incelemişler.

Churchill, İkinci Dünya Savaşının yıkıntılarına bakarak demiş ki, “binaları biz biçimlendiriyoruz, sonra onlar bizi biçimlendiriyor”…

Ne kadar doğru.

Diğer yandan bilimsel bir gerçekmiş. Yaşadığımız yerin şekli şemali, ruh durumumuzu, dahası beynimizdeki bazı merkezleri şekillendiriyormuş…

Mimarlar, şehir bilimciler ve nürolog ve psikologlar biraraya gelmişler.

İnsanların üstüne çipler takmışlar, kenti gezerken, ruh hallerinin değiştiğini tespit etmişler.

Basit, monoton, bakımsız bina cepheleri, ruh sağlığını olumsuz etkiliyormuş.

Ayrıca kentte park ve yeşil alan veya yakın bir yerde ormanlık olması da o kentte yaşayanların stres oranını düşürüyormuş.

Sonra, kentlerin insanları yalnızlaştırdığı gerçeği var. Bu da ruh sağlığı için önemli bir sorunmuş. Tedavisi, şehirlerde daha çok ortak alan yaratılması. Yayalaştırılmış caddeler, parklar, dinlenme alanları…

İlginç bir başka nokta, eğer kentiniz, basit birbirini kesen yollar planıyla yapılmamışsa, bu durum kaybolmuşluk hissi yaratıyormuş.

Şimdi bu bir kaç örneği okuduktan sonra, yaşadığımız kentleri bir gözünüzün önüne getirin.

Sonuç?

Aman Allahım, kabus…

Bundan 15 yıl kadar önce, televizyonculuk yaptığım yıllarda, Turizm Bakanı Serdar Denktaş’ın bir grup Avrupalı turizm acentasını kabulünü hatırlıyorum. Gazetelere de yansımıştı. İnsanlar, Kuzey Kıbrıs’ın turizm potansiyelini değerlendirirken, o zaman da pislikten şikayet etmişler, ama çok ilginç başka bir şey daha söylemişlerdi, binaların üzerindeki inşaat filizlerinin iticiliği…

Yıllar yılı böyle yaşadık. İnsanlar bir ev yapar, ama “üstünü de çocuklara çıkarım” diyerek, inşaat demirlerini görünür bir şekilde bırakırdı. Hala böyle bir çok binamız var. Biz bu çirkinliğe alışmıştık. O zamanlar rant olayı da böylesine tavan yapmamıştı. Sosyal bir ihtiyaç olarak da bakmıştık, gerçekten de öyleydi…

Ama dıştan gelen birileri bunu çok çirkin ve insan psikolojini bozan bir görüntü olarak tarif etmişlerdi.

Hatta açıkça Beyrut’a benzetmişler, herhalde savaşın etkileri demişlerdi…

O günleri geçtik, şimdi çok katlı binalar devrine geldik. Herhalde yüzme havuzlu bir villanın üç metre ötesine 12 katlı apartman dikilmesi de çevrede yaşayanları deli eder.

Dahası, plansız yapılaşma, çirkin mimariler, çok miktarda boyaları dökülmüş bina cepheleri, sıfır çevre düzeni, pislik, bakımsızlık…

Şu anda kimse aksini inkar edemez. Yaşadığımız durum bu…

Peki acaba, bizim toplum olarak genel değerlerden ve de kendi kültürümüzden uzaklaşıp, umursamaz olmamızın, köşe dönmeci olmamızın, egoist olmamızın sebebi, yaşadığımız bu çirkin kentler olabilir mi dersiniz..?

Eğer söylenenler doğruysa, ruh sağlığımız hayli bozuk demektir.

Her türlü kuralın, kaidenin çiğnenebildiği bir yerde, insanların ahlaki değerlere bağlı kalması nasıl mümkün olabilir ki..?


YERİN KULAĞI VAR

HAYALİ BİLE KURULMAZ:

Taraflar bayram sonrası Crans-Montana’da yapılacak çoklu zirveye hazırlanıyorlar. Bugüne kadar kaçıncı kez bu tür toplantılar düzenlendi, “oldu oluyor, bu kez tamam” sözlerini çok duyduk. Umutların tavan yaptığı, dibe vurduğumuz günleri de çok gördük. Bu kez de geçmişten farklı şeylerin olacağına inanmıyorum. Önşartsız dense de, her iki tarafın da önşartları zaten biliniyor. Buna bir de diğer garantörlerin beklentilerini ekleyiniz, sonuç tam bir arap saçı.

 

KOROLAR BAŞLADI:

Dedim ya, bu adada bir anlaşmanın olması, güneşin batıdan doğması kadar zor. Güya bir anlaşmayı zorlama için liderler zirvede buluşacaklar.  Ama bakıyorum da, hem Türk tarafında, hem de güneydeki korolar aynı ağızdan konuşmaya başladılar bile. Bizdekiler, “garantiler sulandırılamaz, tek bir asker çekilemez” derken, Rumlar, “ garantiler kalkmalı, tek bir asker varsa asla” demeye başladılar. Asla ve kat’aların çok olduğu bir masadan çözüm çıkması pek kolay değil…

 

NİYE ŞİMDİ:

CTP’nin Türkiye’den adaya gelecek suyun yönetimi konusunda takındığı tavrın cezalandırıldığını ifade eden  Asım Akansoy, o dönemde CTP’li olmayan birçok belediyenin de bu engellemeden etkilendiğini ve projelerin gerçekleştirilemediğini söyledi. İyi de, keşke bunları zamanında söyleyebilseydiniz de, vatandaş kimin ne olduğunu bilseydi. Aslında herkes herşeyin farkında ama, cesurca çıkıp söyleyemiyor. Öyle olunca da söylenenler, “mağdur edebiyatı” yapmaktan öte geçmiyor…

 

TEŞEKKÜR ETMEMİZ LAZIM:

Yüzde 50 ölçüm belirsizliği vatandaş değil, üretici lehine kullanılmış. Bunu söyleyen Tarım Dairesi Müdürü Mehmet Akif Ünsal. Ünsaal ayrıca, “2,5 aydır zehirlenmiyoruz, bu kararı hassasiyetten dolayı askıya aldık” değerlendirmesinde bulundu. Yani ‘daha önce zehirleniyorduk’ mu demek istiyor. Bu durumda vatandaşın zehirlenmesini önledikleri için kendilerine teşekkür etmemiz lazım sanırım…

 

KAZANAN ŞİMDİDEN BELLİ:

Arazi işlerini bitirdik, Ercan konusunda da millet şimdilik sessizliğe büründü, tam da herşey duruldu, memleket huzura kavuştu derken, işinsanı Asil Nadir’e, Geçitkale Havaalanını tamir etmesi için Kalkınma Bankasından verilmek istenen 15 milyon kredi meselesi çıktı. Hükümet ortakları kredinin verilmesi konusunda ayrı düştüler. Birisi verelim, diğeri vermeyelim diyormuş. Sonuçta hangisinin  kazanacağını bilemem ama, öyle ya da böyle Asil Nadir’in kazanacağı kesin gibi…

 

YA VATANDAŞ:

Nasıl işse, onca yağışa rağmen, arpalar istenilen miktarda büyümemiş… Hal böyle olunca hayvancı zora girmiş. Ona bakarsanız narenciyeci, süt üreticisi, çiftçi, turizimci, hatta kasaplar bile zorda. İyi de neredeyse tüm sektörlerin zorda olduğu bir ülkede, Allaha emanet yaşayan ücretlilerin durumunu, nasıl zorda olduğunu soran var mı..?

 

 


ZİRVEDEKİLER

Kudret Özersay: “Halen hayattaysak, ya verilmiş bir sadakamız var ya da çok şanslıyız! Guduru yaşıyoruz, çünkü guduru bir yönetim anlayışı altında yaşamaya çalışıyoruz… Evet, “%50 ölçüm belirsizliği” Avrupa Birliği’nde de uygulanıyor ama kalıntılı ürünü kabul etmek için değil, kalıntılı ürünün reddini, davaya sebebiyet vermeksizin yapmak için kullanılıyor. Guduru yaşıyoruz, guduru!…”

 


DİPTEKİLER

Yönetme Özürlüyüz: Birikim Özgür, eski Yardım Heyeti, yeni Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Ofisi’nin rakamlarını kamuoyuna taşıdı. Türkiye’nin 724 milyonluk proje yardımlarının sadece yüzde 20’si  kullanılmış. Sebep, proje yapma özürlü oluşumuz herhalde. En büyük sorunumuz sağlık konusunda, hastaneler ve hizmetler dökülürken; Türkiye, teknik teçhizattan tutun, acil servis, ambulans, onkoloji, yaşlı bakımı, devlet laboratuvarı teçhiçat alımı gibi kalemlere 22 milyon 376 nin lira ayırmış, bunun sadece yüzde 1,9’u harcanmış. Rakamlar ortada. Bunlara mı, “biz bu işi iyi yapıyoruz” diyenlere mi inanacaksınız, karar verin…

Burası, Girne Karakum Lemar arkasındaki Ertuğrul Şahin Sokak… Aylardır bu durumda. Hatta sokak sakinleri, çöplerinin ısrarlı telefonlarından sonra ancak, ayda bir toplandığını söylemekteler.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar