Geriye bakarken ileriye doğru yürüyemezsiniz çünkü eşyanın tabiatına zıttır.
Siyasi soruna bu çok doğal kural içinden bakmak istiyorum beceremiyorum. Çünkü ne iki toplumun geçmişindeki kanlar temizlendi ne de o kanları akıtanlar cezalandırıldı! Üstelik o kanların akmasına neden olan sorunlar da aynen devam etmekte!
Kıbrıs siyasi sorununun çözümü bu nedenle çok zordur! Bir tarafın “şüphelerinde gelişen korkularla” diğer tarafın “hâlâ kafalarında yaşattıkları için yaşayan ada egemenliği hedefi” devam ederken, kâğıt üzerinde maddeleşecek hiçbir “çözüm anlaşması” yapıcı ve kalıcı olamaz!
Çok kısaca Rum halkı bu adayı öncelikle tapusu ve nüfusu ile kendi aidiyetine kaydedeceği egemenlik alanı olarak görmektedir…
Rum halkı ile yer değiştirme olanağımız bulunsaydı büyük olasılıkta bizim de pozisyonumuz bu olurdu!
OLMUYOR: Geçen hafta “görüşmediğimiz hiçbir şey kalmadı” diyen Sn. Akıncı ile Anstasiadis bizim “laf ola beri gele” dediğimizce bir görüşme yaptılardı! Umutsuz, isteksiz ve tabi can sıkıcı!”
Enosis plebisitinden beridir de iki taraf arasındaki ilişkiler bu ifadelerin dışında anlam bulamadı. Aksine her iki tarafı kızdıracak yeni sorunlar geldi gündeme. Mesela şu “Doğu Akdeniz’deki Türkiye’nin Navteks olayına bağlı araştırma gemisi Barbaros’un münhasır ekonomik bölgelere yönlendirilmesi…
Gerçekte Türkiye bu konuda Rum tarafından çok sonra girişimde bulunmakla büyük hata yaptı! 200 deniz mili ötede İsrail’in de çalışan hidrokarbon yataklarına karşın, Doğu Akdeniz’in üzerine yıkılsa devasa gövdesi ile bütün bölgeyi kaplayacak koskoca Türkiye’nin bu tip girişim ve araştırmaları neden hep etki tepki üzerine başlattığı da şaşırtıcı ve ayrı bir konu!
Ne var ki geçen hafta Barbaros araştırma gemisinin “Rum’un münhasır ekonomik bölgelerinin etraflarında tur atması bu haftaya da sarkacak sorunları ile tutun ki Enosis plebisitinin devamı olarak çıkacak karşımıza..
YANİ OLMUYOR! İki taraf çok farklı kulvarlarda koşuyorlar. Her iki tarafın da birbirlerine tırnak kadar güvenleri yok! Biz Rumlardan Rum’lar Türkiye’den korkuyorlar. Müzakereleri de bu korkular üzerine inşa etmeye çalışıyorlar ki ortaya her iki tarafın da kabul edemeyeceği türlü çeşitli anlaşmazlıklar çıkıyor.. Sonuçta ne mi olacak? Bu konuda kesin konuşmak henüz çok erken. En azından taraflar zaman zaman bir araya gelerek konuşmayı kabul etmişler ki bu aradaki ilişkileri devam ettirmek yönünden olumlu bir tutum… Kendi işimize bakarken bekleyip göreceğiz..
MEMLEKETİMİZ İYİ DEĞİL!
Daha önce yazdım mı? Her halde çünkü bizdeki “sermaye” dediğiniz, aç kaldılar mı sabunu kâğıtları bile kemirip tüketen farelere kalsa, hayvancağızlar yenecek tırnaklık bir şey bulamaz, açlıktan ölürlerdi! Bu nedenle temcit pilavı gibi eskiler alır eskiler satarız. Nitekim:
Henüz yeni devlet olmuşuz. Başımızda Sancaktarlar, Bayraktarlar falan.. Disiplin derseniz sınıflarındaki öğrenciler gibi, bizden daha yaramaz, çıt yok! Memleket bir mazbut, bir temiz, bir sessiz ki..
Rum Tarafı ise sanırsınız kovboyların cirit attığı, her köşede tabancalarla düelloların yapıldığı, hatta literatürlere geçmiş dünyada en çok casusların at oynattığı belde. Düşünün ki İsraillilerle Filistinliler sokak köşelerinde birbirlerine kurşun yağdırıyorlar..
Ve tabi bakıp bakıp o Güney’e derlerdi ki “bir de Kuzey’e bakın…”
Biz de yarım kalmış o cümleleri tamamlar “hele gelişelim, kapılarımızı dış dünyalara açalım, devlet olalım yani, bakın görün hallerimiz ne ola!”
OLDUK Kİ TAM TAMINA! Geçen hafta çok üzüldüydük. Hatta paniğe kapıldıydık. Kadına şiddetin cinayetlere dönüştüğüne tanık olduktu! Eline bıçağı alan bir kadın kovalıyordu sokaklarda! “Öldürüp namusumu temizleyeceğim” feryatları arasında bir iki defa değil, onlarcası bıçak darbeleriyle can veriyordu gencecik kadınlar!
Sonra enses haberler geliyordu! Dahası ve en korkuncu artık çocuklar da “suç” işliyorlar. Mesela 2005 yılından beridir 1373 çocuk türlü çeşitli suçlara karışmışlar. Bazıları bıçaklı saldırılarda bulunmuş, bazıları hırsızlık gasp olaylarında!
Demek ki artık Kıbrıs Türk halkı hızla kabuk değiştiriyor. Ve her zamanki gibi bu “büyük değişime” devlet cevap veremiyor, önlem alamıyor, bir kez daha Kıbrıs Türk insanını kendi yağı ile kavrulsun diye kendi kaderine terk ediyor!
Bu konuda “ötekileştirmede” bulunup, “oh oh biz Kıbrıs Türkleri öyle değiliz” demek de abes! Ayni devletin yurttaşları olarak paylaştığımız Kuzey hepimizin.. “Ben-sen” olayı çoktan bitti, artık “biz” varız!
SORUN DEVAM EDİYOR: Öyle de 1974’den beridir Kuzey’i kurarken harcına kattığımız unsurlar hâlâ sosyal sorunlarını aşamıyorlar. “Bu nedenle bir devrelerde “Okul Aile Birliklerinin” kesinlikle çok etkin çalışmaları gerekiyor diyorduk! Velileri öğrenciler kadar okulların müdavimleri yapmak, onları yetiştirmekte oldukları çocukları konusunda eğitmek gerekiyor diyorduk…
Ve bildiğim için yazayım. Öyle okullarımız var ki kendilerini “öğretmenleriyle” bu yazdıklarıma adadılar. Yokluğu, eksikliği bile aralarında topladıkları paralarla gidermeye çalışırken, tek gaileleri “aman şu çocukları kurtaralım hele” düşüncesi olmakta.. Çok haklılar. Çünkü bugün kurtaramazlarsa o çocukları, yarınlar beterince kararacak!
Doğruymuş! Devlet oldum demek yetmiyor! Hele olunamıyorsa “kaos” oluyor, geçen hafta yaşadıklarımız oluyor!”
KISACA TAKILDIĞIM: (DEMEK Kİ DÖVİZ İÇİN DE TEDBİR ALINABİLİRMİŞ!)
(Önce refikim Akay Cemal’e geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum…) Ve devam ediyorum.:
Geçtiğimiz günlerde büyük ve kanlı olaylara yönelik haberlerin arasına sıkıştığı için dikkati çekmeyen bir hükümet kararı salındıydı medyada:
Sanayi Bakanı Sunat Atun Seracılık kredisi kullananlar için konselidasyon, veya rehabilitasyon kararı ürfetildiğini haber veriyor ve döviz cinsinden borçların TL’ye çevrileceğini haber veriyordu!
İlk akalıma gelen şu oldu: Demek ki bu “döviz” dediğinizin dokunulmazlığı yokmuş! Tabu değilmiş, TL’ye dönüştürülmesi de mümkünmüş! Eee! Binlerce insan dövizle borçlandığı için mazbata mağduru durumuna düşerken, döviz karşılığı TL ödemekten anası ağlar, ödeyemediğinde mahkemelerde sürünürken, neden öylesi tedbirler alınamıyor. İnsanların batması pahasına Bankaların ihya olması için mi?