“Tabi ki ulusların güvenle sığındıkları tek ortak mabedidir BM’ler ve dünyanın bu devasa örgüte çok ihtiyacı vardır.
Ancak bu hakikat BM’lerin siyasi sorunları çözebilme kabiliyet ve cibilliyette olduğu gerçeğini çakmaz! Çünkü ayni BM’ler, bünyesindeki ulusların siyasi ve ekonomik çıkarlar kavgalarının da arenasıdır!
En basiti orada Türkiye ile Yunanistan da vardır, Amerika ile Rusya da! Kaldı ki BM’ler “hangi siyasi sorunun çözümünü üstlenmişse bütünleyici ve oluşturucu değil, bölücü ve ayrıştırıcı olmuştur!”
“BM’LER PARAMETRELERİ.” Yazık ki Kıbrıs siyasi sorununu, sorun çözme kabiliyet ve cibilliyeti olmayan BM’ler “sekreteri” ile “sekreteryasına” havale ettiler! Sittin senedir bu nedenden dolayı BM’lerle çok yakın ahbaplığımız vardır! Ancak garipliğe bakın! Rumlarla aramızdaki siyasi sorunu çözmek için yıllardır “müzakere masası” kuran BM’ler Genel Sekreterliği Güney’deki Rum tarafını tanınmış devlet olarak kabul ederken, Kuzey’i de 1974’de Türkiye tarafından işgal edildiği için çözümle kurtarılması gereken bölge olarak kabul etmektedir!
Bugüne kadar süregelen tüm müzakereler de Kuzey üzerine senaryolaşmakta, kısaca Türk’ün işgal edip el koyduğu Rum mülkünün iadesi pazarlığı yapılmaktadır!
Ne var ki Rum’a ne verseniz doyurmak mümkün değil, doğrusu şu ki gökten İsa gelse adadaki bu siyasi dengesizlikle çözüm sağlayamaz!
GELELİM PARAMETRELERE! İnternete girip “parametre nedir” sorusunu yazdım, tıkladım karşıma çıkan her dilden kelimeler panayırında bir süre şaşkınlıkla gezinirken gözüme çarpan tek Türkçe kelime olan “değişime” tosladım! Ve dedim ki bu “parametre” her ne kadar mühendislik yahut matematiksel bir terim de olsa “değişim, değişiklik” falan olarak da anlamlaştırılabilinirmiş! Neymiş o zaman BM’ler parametreleri? Bakalım: Mesela alacak Türk’ün elindeki 43 yıllık topraklarıyla köylerini, verecek Rum’a!
KKTC’i dağıtacak yerine azınlık statüsünde Kurucu Devlet oluştururken Rum’u da Yönetimde çoğunluk statüsü ile taltif edecek!
Veya ayni azınlık çoğunluk ahkâmında adanın demografik yapısını bozmamak için “4 Yunanlı’ya bir Türkiyeli” formülü ikame edilecek! Yani Rum hep çoğunlukta kalırken, Türk de hep cemaat olarak kalacak!
Yahut Rum sürekli “federal devletin Başkanlığını kendi siyasi yetki ve iradesinde tutacak Türk’e de dört beş yılda bir “Başkanlık” lutfunda bulunulacak ki adına siyasi eşitlik densin!
Ve tabi çözüm olacaksa Türkiye’nin adada ne askeri kalacak ne garantisi!
Eee! Bu mudur “BM’ler parametreleri” dedikleri! Biz bildiklerimizi yazdık! Mesela kim biliyor Maraş’ın nasıl bir pazarlık metaı haline getirildiğini? İade edileceği kesindi de sadece “kapalı Maraş mı yoksa iskâna açık olan “Dördüncü Bölge” denilen kısmı da mı gidecekti? Omorfo’nun bir kısımının gideceği gibi!
Ha “liderlerimizin” artık müzakere falan yok demelerine karşın neden mi yazdık bu “BM’ler parametrelerini?” Şimdilerde bizim taraftan bazı parti ve örgütler “masanın yeninden kurulmasını nasıl beceririz ve müzakereleri başlatırız” derlerken, bir yandan da müzakereler BM’ler parametreleriyle sürdürülmelidir” demektedirler de ondan!
_______________________________________________________________________________
GAİLELİ KUTLAMALAR VE “OKULLAR SORUNU!”
20 Temmuz Barış Harekâtı kutlamaları Crant Montana bozgununun hemen ardından gelince o bozgunu yansıtan fakat galibi ile mağlubu olmadığı için kimselerin ne bundan sonrasının ne olacağını kestiremediği bir buruk havada geçti!
Kısaca ne soğuktu ne sıcak! Her zamanki gibi bizim taraf, “artık öyle geldi böyle gidemez” derken, Rum tarafının aklı hâlâ Crant Montana’ya dolayısıyle Anastasiadis’e takılı kaldığından onlar da bir yandan Türkiye’yi suçladılar öte yandan Montana’da kaçırılan çözüm fırsatının hesaplaşmasına girdiler!
Ve 43. Yılında bir 20 Temmuz daha kaldı geride! Gerçek şu ki Rum’a inat istesek de istemesek de Kuzey’e biraz daha çakılacak, daha çok yerleşeceğiz. Ve tabi “Kuzey’i sorunlar bataklığına çevirdik” diyerek de üzülmeye devam edeceğiz! Ki o sorunlar devam ediyor işte çiçeği burnunda bir yenisi! _______________________________________________________________________________
OKULLAŞMA SORUNU: Bizatihi eğitimimizle sağlığımız zaten şaibeli! Asla çözemediğimiz müzmin sorunlardan! Buna artan nüfusla birlikte memleketin artan ihtiyaçları da eklendi mi hiçbir dönemde bu “hızlı artış ve değişimlere” ayak uydurup yetişemeyen siyasi iktidarlarımızın boyunları hep yarattıkları o sorunların altında kaldı!
Devlet hastanelerimizin halleri ortada! Laboratuar yandı sebze meyveleri Allah’a sığınarak yeyiyoruz!
Ve “okullar” diyor ilgili sendikalar! Çünkü sürekli artan öğrencilere karşın okullar yerinde sayıyor, ancak ek dersliklerle vaziyetler kurtarılmaya çalışılıyor, bu kez izdiham nedeniyle eğitim kalitesi düşüyor.. Yani sıkıntı büyük!
OYSA: Tutun ki 1974’de nüfusumuz 200 bin falandı! Güney’e kaçan 150 bin Rum arkasında bugünlere kadar bize yetecek okul da bıraktı ev, bahçe, toprak da!
Artık yetmiyor! De-fakto nüfusumuz kaçtır bilmiyoruz ama artık öğrencileri sığmayan okullara, arabalara dar gelen yollara, hastalara yetmeyen hastahanelere, sürekli yüzlerce apartman inşaatlarıyla ardı ardına açılan büyük satış merkezlerine baktığımızda anlıyoruz ki müthiş bir nüfus patlaması var.
Sendikalar bu nedenle uyarıyor: Eğer kısa sürede yeni okullar inşa edilmezse “eğitim öğrenim duracak” diyorlar!
Kİ HATIRLATALIM: Önceleri bu tip sorunları ne zaman Köşeme taşımış olsam hep şunu söylüyordum: “Bir gün gelecek kentlerde okul, hastahane yahut kamuya hizmet edecek bina yapımları için tek karışlık devlet toprağı kalmayacak çünkü haraç mezat ona buna peşkeş çekiyorlar!”
İşte o gün geldi, müjdeler olsun! Dolayısıyle eğitim ve sağlık adına uyaralım: Kentlerde eğer “ona buna” dediğimiz belirli insanlara tahsis edilmeden, yağmalanmadan kurtulan devlet arazileri varsa, aman saklayın çok lazım olacak!
