Zaman “tehlikelerle” geçiyor! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Zaman “tehlikelerle” geçiyor!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Ne kadar görebiliyoruz bilmiyorum ama  önümüzde, kesinlikle görüp değerlendirmemiz gereken bir Kudüs sorunu vardır!

Bu sorunun ağa babası da artık  “ben ne istersem onu yaparım” diyecek kadar pervasızlaşan  ABD’nin Cumhurbaşkanı Trump’tır.


OLAY “Amerikan gücüyle dünya jandarmalığının” yeni bir gösterisidir! Ki benzer dalaşlarla el ense çekmeler sadece Ortadoğu ile sınırlı kalmıyor. Kavga’nın bir diğer uzantısı da Uzak Doğuda’daki Kuzey Kore ile sonuçta nükleer savaşa gidebilecek bir tehlikeli tırmanışla devam ediyor!

Amerika’yı ve Trump’ı iyi tanıyanların yorumlarına göre bu güç gösterileriyle politikası önümüzdeki dönemlerde de artarak devam edecek ve muhtemelen ilişkiler Türkiye ile daha çok gerilecek!

NİTEKİM şimdilerde Kudüs olayına Suudi Arabistan bile suskun kalırken, Arap ülkeleri “bize  ne” dercesine parmaklarını bile oynatmazken, bakıyoruz Türkiye protestolarla kaynıyor. Mescidi Aksa üzerine Osmanlı’dan Lozan’a kadar tarih didiklenerek oradaki haklardan söz ediliyor…  Ve tabi Amerika ile ilişkiler biraz daha gerilirken neredeyse “iki hasım ülke” durumuna geliniyor! Bu çok tehlikeli bir olay. Ki Türkiye bunu Amerika’dan uzaklaşırken ne kadar güvenilir olduğu tartışılan Rusya’ya yakınlaşarak yapıyor!

TABİ soracağız:  Bu siyasi gelişmelerin içinde nedir bizim derdimiz? Tabi Kıbrıs’tır! Dün Kudüs’ün başını yaran Amerikan taşının yarın Kıbrıs’ın Kuzey’inin de  başına düşmeyeceğini kim iddia edebilir! Örneğin:

TRUMP canını sıkan Türkiye’ye bedel ödetmek efkârında yarın “adadaki Türk işgali derhal sona erdirilmelidir” derse ve bu nedenle BM’ler GK’i harekete geçirilerek ABD’ye uygun karar alırsa  ne olacak?

Düşünün, AB de bayılacaktır bu karara, Rusya da!  Bu nedenle “Kudüs deyip geçmeyin” diyecektim de yazarken “pekala dedim kendime, söylesek söylemesek ne yazacak?”

SORUN “Ankara”nındır! Kıbrıs Türk davası çok uzadı. Üstelik hiçbir devrede Türk halkı yönünden bir “dünya sorunu” haline de getirilmedi.. “Türkiye’nin uluslar arası ilişkilerinde adı geçsin diye laf ola  telafuz edildi. Fakat Türkiye dış politikası ayarları içine hiç sokulamadı, öncelik kazanamadı…

       BİR gün Türkiye’nin dış politikası nedeniyle bu davayı kaybedersek çok fena yanacağız! Çünkü sadece “askeri tedbir ve güçle” bir coğrafyada ilânihaye tutunmak kolay değildir. “Devlet olmak, tanınmak gerekir!”

 


EN AZ HÜKÜMETLER KADAR YANDAŞLARI DA SUÇLUDURLAR!                                    

Tüm siyasi partilerimiz  kuracakları yeni düzenlerden söz ediyorlar.. Henüz “seçim bildirgelerini” yayımlamadılar ama dillerine pelesenk eğer iktidara gelirlerse “Kıbrıs Türk halkının bahtı kara maderini” değiştireceklerini vaat ediyorlar.. En çok da dürüstlükten, hakçasına yönetimlerden, imtiyazsız sınıfsızlıkla  hukukun üstünlüğünden bahsediyorlar!

       BUNLAR her seçim döneminde tanık olup işittiğimiz   klasikler! Fakat hükümet olunduktan sonra türlü çeşitli sapkınlıklarla ülke düzenini darmaduman eden icraatlarla kararlara baktığımızda; yıllardır hep ayni benzer yöneticiler ve yönetimler tarafından savrulduğumuzu  görüyoruz..

ÇÜNKÜ “seçilmişler” bir süre sonra mesela “statükoyu değiştireceğiz” derken, “statükocuların” tarafına kaymaktadırlar! Bunu, statükoyu kırma konusunda en iddialı parti olan CTP de gördük.. Çünkü Bakanlar, ilçe başkanları kısa sürede kendilerini seçen partililerine yenik düşmek zorunda kaldılardı!

TUTUN ki “iş, aş, para” ile başlayan masum isteklerle kayırmalar yukarı doğru dikildikçe büyük ihaleler, arazi spekülasyonları, yasa dışı inşaat izinleri, dağıtılan üst kademe mevkilerine dönüşmekte.!  Ve ne yazıkı ki tüm bu olumsuz gelişmeler, “seçimlerde ben sana gösteririm” yollarında posta koyan “partili taraftarların “tehditleri” sonucu gerçekleşmektedir!

Yani düzeni bozanlar her zaman “düzen kurucuları” değil; “düzen kurucularını”  kişisel çıkarları için zorlayan partililerdir!” O zaman denecek ki “yasaları” değiştirmek gerekir!

ZATEN ömrümüz “değişiklik yasaları” çıkarmakla  geçmiyor mu?  Adına “güncelleme” kulpu takılmış “yasaları” değiştirmekten yeni yasa yapmaya bile fırsat kalmıyor!

Daha vahimi “değiştirilen, yeni çıkartılan her yasa, “önce parti çıkarlarını” korumayı sonra millete vatana faydalı olmayı gözetmekte.. “Popülizmden” söz ediyorum.  Halk yardakçılığından yani!

DEMEK istediğim şudur: “Siyasi partiler veya “iktidarlar” kadar onların yandaşları da yaratılan bozuk düzenlerin suçlularıdırlar! Ve keşke diyorum şu “popülizmi” sözlüklerden bile silecek bir “kanun olsaydı!


KISACA TAKILDIĞIM: (BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRSIZ DEĞİL!

O karikatürü gördüm, utandım, üzüldüm! Bizim kültürümüzde böyle bir “ifade özgürlüğü” yoktur! Hele Erdoğan gibi radikal Sağ’da dini gelenek ve göreneklerine bağlı bir  devlet adamına “yapılabilecek en son hakaret ancak bu kadar olurdu!” Umut etmek isterim ki bu karikatür “art niyeti olmayan bir gazetecilik refleksi olarak” yayınlandı. Öyle değilse çok ayıp oldu!  Buna karşın “özür dilemek fazilettir. Bu özrü “Afrika”dan bekleyeceğiz.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar