‘Ver dağıtayım hükümeti’ olabilir mi..? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Mayıs 1, 2024
Köşe Yazarları

‘Ver dağıtayım hükümeti’ olabilir mi..?

Köş, MoreketMehmet Moreket

Vallahi kusura bakmasınlar ama, ilk geldikleri günden beri yaptıkları para musluklarını açmak.

Hem de korkarım, kontrolsuz bir şekilde.


Hani kasa tamtakırdı, hani maaşlar bir milyon lira faiz yüküyle borçlanarak ödenmişti?

Süt paraları, piyasanın alacakları, patatese teşvik…

Nerede, hangi zuladaydı ki bu paralar?

Dün baktım, Nazım Çavuşoğlu, sanki bir ay önce kendi partisi muhalefetteymiş gibi, yapılanları eleştiriyor ve eski sisteme aynen dökülecekmiş gibi konuşuyor.

Bunu, bir önceki hükümetin öngördüğü tarım reformu hazırlıklarının çöpe atılacağı şeklinde mi algılamalıyız acaba. Zira baktığınızda hükümet programında, bu konuda da açıklık yok.

Yoksa acaba hükümetin “imzalamak birinci önceliğimiz” dediği 2016-2018 Ekonomik İşbirliği Protokolu’nda yazıldığı gibi, tarımın “rekabetçi şartlarda” bir sektör haline getirilmesi için “master plan” hazırlanacak ve buna bağlı olarak fiyat destekleri kaldırılabilecek mi?

Rekabetçi şartlar ne demek, korumacılığın, desteklerin, teşviklerin asgariye çekildiği bir ortam demek. Ona destek, buna teşvikle geçmişte izledikleri dağıtım ekonomisi, bu protokolla nasıl devam edecek?

Çavuşoğlu kendisinin bakan olmadığı dönemlerdeki söylemlerini uygulayacağını söylemekte. E, bunların da, İşbirliği Protokolu’nun öngörülerine pek uyduğu söylenemez.

O zaman ne olacak? Daha önceki protokoller gibi, bu da arşive manşet mi olacak?

Konu sadece tarım değil tabii. Ancak bir haftadır tek icraatları tarıma yönelik olduğu için bundan bahsediyoruz. Demiştik ya, hükümet programının içi boş olduğu için, gözlemimizi icraatlarına bakarak yapacağız…

Aslolan, her alanda popülizmden, gerekli gereksiz korumacılıktan, israftan, akılcı olmayan harcamalardan, plansız, programsız, Allah ne verdiyse dağıtıp gidelim politikalarından vazgeçilmesi. Protokol da bunu öngörüyor. Rasyonel, sürdürülebilir bir ekonomiden bahsediyor. Oysa hükümetin ilk icraatları bu söylemlerle uyuşmuyor…

Hasan Hastürer’le Birikim Özgür arasındaki “Birikim yapamadı, Serdar yaptı” polemiğine, Birikim Özgür’ün verdiği muhteşem bir yanıt var. Özgür orada, özellikle bütçe açıklarının düşürüleceği, kamu iç borç yükünün döndürülebileceği bir yapıyı oluşturmak için çalıştığını söylüyor. Nitekim bütçe açığı konusunda hedefe ulaşmış durumdalar. Ayrıca, Türkiye’den yardımlarda aksama yaşandığını belirtiyor ve şöyle bir cümle kullanıyor; “İki ülke arasındaki ilişkileri geren ve bizim sorumluluklarımıza da vurgu yapmamız ihtiyacını had safhaya çıkaran tecrübelerin başında, 2013-2015 döneminde oluşan güvensizlik duygusu vardır”. Özgür bunu açarken, dönemin Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş’ın, altına imza atılmış taahhütleri dikkate almayacağını, Türkiye yetkililerine ilettiğini, bu hareketin de Türkiye nazarında toplumsal imajımızı zedelediğini söylüyor…

Şimdi; böyle bir ortama doğan yeni hükümet, dört bir kanaldan popülist icraatlar ve söylemlerle  gelince de insanın kafası karışıyor…

Ortada ya “protokolu boşverin” denerek açılan kaynaklar var. Ki ben böyle bir şeye asla inanmıyorum.

Ya da, UBP-DP ikilisinin, geçmişten gelen alışkanlıklarını sürdürme niyeti var…

Ben şahsen, Ekonomik İşbirliği Protokolu’nun, özellikle de sürdürülebilir bir yapıyı kurabilmek adına öngördüğü tedbirlere, yapısal değişim öngörülerine tam onay veren biri olarak, hükümeti, bir de ekonomik protokol gözüyle izlemeyi sürdüreceğim.

Çünkü gördüklerim, o taslakta yazılanlara pek de uymuyor…

 

YERİN KULAĞI VAR

BEKLEYİP GÖRMEK LAZIM:

UBP-DP hükümetiyle ilgili ben dahil, pek çoğumuz fazla umutvar olamıyoruz haklı olarak. Ancak, peşin hükümlü olmamalıyız diye de düşünmeden duramıyorum. Hele de yaklaşık 3 yıllık CTP-DPUG ve CTP-UBP hükümetlerinin olmayan icraatlarını gördükten sonra. Evet, geçmişteki performansları nedeniyle bu ikiliye önyargılı yaklaşıyoruz haklı olarak. Ama bence peşin hükümlü olmak yerine, yine de temkinli bir şekilde zaman verip, görmek lazım…

 

ÖYLEYSE HELAL OLSUN:  

CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, twitter üzerinden yaptığı paylaşımda: “Kalyoncu, ancak görevinin sonunda Ankara’dan davet almıştı… Özgürgün Pazartesi Ankara’ya gidiyormuş! Davet Hükümet kurulmadan mı geldi?” diye sormuş. Kurulmadan veya kurulduktan sonra, önemli olan bu daveti almış olması. Eğer Ömer bey ancak görev süresinin sonunda davet alabilmişse, o zaman Sayın Talat’ın sorunu kendinde araması gerekmez mi?

 

MEMLEKET UÇARDI:

Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği Başkanı Hüseyin Kelle, Tarım Bakanı Çavuşoğluna, “Muhalefetteki söylemlerinizin şimdi icraata dökülmesini dileriz” çağrısında bulundu. Bugüne kadar muhalefette söylenenler ile iktidara gelince yapılanlar hep farklı oldu. Muhalefet döneminde verilen sözlerin yarısı yapılsaydı şimdiye ülke olarak uçardık…

 

15 MAYIS AÇIKLAMASI:

Yeni Tarım Bakanı Nazım Çavuşoğlu açıkladı, su 15 Mayıs’tan itibaren ilçelere ulaşabilir, ancak belediyelerin meclislerinden bu suyu istediklerine dair onay çıkartmaları gerekiyor. Sorulması gereken şu, suyun akıtılması için gün sayıldığı halde bir önceki hükümet neden bu onayları talep etmedi? Ya da neden 15 Mayıs telaffuz edilmedi? Suyun geleceğine sevindik de, olayın gerçekleşmesinde payı olanlar neden bu açıklamaları yapma imkanı bulamadılar, onu anlayamadık. Umarız belediyler artık ellerini çabuk tutarlar, zira vatandaşta bekleyecek hal kalmadı. Geciken, hesabını sandıkta verecek…

 

TALAT’LA TERS DÜŞTÜLER:

Mehmet Ali Talat her ne kadar “Kurultay Kasım’a takvimlendirildi dese de, önce Birikim Özgür, sonra Kutlay Erk, en son da Mehmet Çağlar, bu tarihin öne çekilebileceğini söylediler. Özgür, özeleştiri sürecinin uzun sürmeyeceği gerekçesini, Kutlay Erk, yakında bir erken seçim olduğunu düşünerek, CTP’nin toparlanmak için fazla vaktinin olmamasını, Mehmet Çağlar  ise, içteki tartışmaların dışa yansımasını gerekçe göstermişler. Kısacası, şimdilik bu üç etkili isim Talat’la ters düşmüşler. Bence de, ağır geçecek bir özeleştiri-tartışma-toparlanma sürecinin uzaması, yıpratıcı olacaktır… 

 

KEŞKE ÖNCEDEN SÖYLEYEBİLSEYDİ:

KIB-TEK başkanlığından istifa eden İsmet Akim, RHA’ların satılması halinde günlük tassarufun bir milyon lira olacağını belirterek, bu yönde adım atılmasını önermiş. Hani diyorum bunu görevdeyken söyleseydi, çok daha makbule geçerdi. Ama, kendi partisi hükümetten gittikten sonra böyle bir öneri yapması, doğru bir öneri olsa bile, ne kadar samimi olabilir…

 

ZİRVEDEKİLER

Ahmet Okan: “Şimdiki şilteleri at, yenisini al. Yenisi de aynı, eskisi de…Gelmiş geçmiş hükümetlere benzer. Her yeriniz ağrı içinde… Sırt ağrıları türlü türlüdür. Arkadan vurulduğunda da sırtı ağrır insanın… Bir önceki hükümette durum bu muydu? Büyük mü küçüğü, küçük mü büyüğü arkadan vurmuştu? Diyeceğim, hangisini alırsanız alınız, şimdiki şilteler berbat…”. Anlayana…

 

DİPTEKİLER

Acemilik: Gerçi geçmişte Dışişleri Bakanlığı yapmışlığı da var ama, haydi art niyet aramayalım, acemilik diyelim. Önceki gün Bakanlar Kurulu sonrasında Özgürgün, “Pazartesi Ankara’ya gideceğim” demişti. Şimdi deniyor ki, ilk ziyarettir, özel protokolu vardır, onun için ertelendi. Ziyaretin resmi programı çıkmadan açıklama yapan bir Başbakan, kamuoyunda spekülasyonlara neden olur ki, böyle bir lüksü yoktur…

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar