UNUTULMAYACAK... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

UNUTULMAYACAK…

Türkiye Başbakanı Davutoğlu’nun Kıbrıs ziyaretinde ana gündem maddesinin su olacağını yazmıştık. Nitekim, öyle oldu. Ancak görünen o ki, el sıkışma yok.
Basında, “anlaştılar, özelleşiyor” şeklinde çıkan haberlere, CTP Genel Sekreteri’nin süratle yanıt vermesi ve yalanlaması da bunun göstergesi…
Dikkat çekici olan, CTP ve UBP’nin parti meclislerinin yapacakları eş zamanlı toplantılar.
Ziyaret ve ardından gelen bu toplantılar, ortada artışılacak bir “plan” ya da “öneri”nin olduğuna işaret ediyor. Tufan Erhürman ne kadar yalanlasa da, yönetim değil ama, işletme özelleşecek. Sanırım şu anda buna kılıf aramaktalar.
Evet artık işin şakası kalmadı, bir an önce sonuca ulaşılmalı, zira dünyaya rezil olduk. Ama benim asıl diyeceğim başka. Türkiye’den su getirme olayı, finansman ve teknik olarak neredeyse bir mucizeydi. Gerçekleşti gerçekleşmesine de vatandaş o suya aylardır kavuşamıyor. Ortada tam bir siyasi beceriksizlik var. Rasyonellikten, gerçeklerden uzak,  ideolojik saplantılar var…
Ne karar verilirse verilsin, işte bu, asla unutulmayacak…

Benli Hala daha Umudunu Koruyor…
Dün bir gurup gazeteci ile, Gönyeli Beldiye Başkanı ve BESKİ Direktörü Ahmet Benli ile biraya gelme fırsatım oldu. Konu tabii ki suydu. Benli suyun yönetimi konusundaki inancını ve kararlılığını hala sürdürüyor. Sokataki dedikodulara kulağını kapamış, doğru bildiği yolda yürüyor. Ancak su konusunda hükümette, Sayın Benli kadar dik duruşu gördüğümü söyeleyemem. Dün akşam CTP Parti Meclisi bu konuda bir karar üretmek için topalanacaktı. Ben bu yazıyı toplantıdan önce yazıyorum. Ne karar çıktığını bilmiyorum ama, BESKİ’ye bir destek çıksa da, hükümet bu desteğin gereğini ne denli yerine getirecek, işte onda şüphem var. Çünkü ortağı UBP su yönetimi konusunda CTP ile ayni düşünceye sahip değil. Onlar, Türkiye kanadının taleplerine daha yakın bir pozisyonda duruyorlar. Önümüzdeki hafta bizim yetkililer ile Türkiye kanadı biraraya gelecekler. Bu toplantıda, kesin bir karar çıkmasına kesin gözüyle baklıyor. Öyle veya böyle bu konuda zaman geçirilmeden bir kararın üretilmesi her iki taraf açısından önemli ve elzem. Dünkü toplantıda Ahmet Benli’ye sordum, “herşey istediğiniz gibi sonuçlanırsa, musluklardan suyun akması için ne kadar zaman ihityacınız var” diye. Cevabı netti, “Gönyeli ve Lefkoşa için konuşursam 5 gün içerisinde musluklardan temiz suyu akıtabiliriz…” Artık top hükümetin ayağında. Ya vurup gol yapacak, ya da taca atıp süreye oynayacak…    


GÖRÜŞSE NE OLACAKTI Kİ
Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un ziyaretinde basının önünde söylenenlerin hiç önemi yok. Aslında Cumhurbaşkanı Akıncı ile görüşüp, görüşmemesinin de öyle.
Rusya’nın KKTC’ye ilgisi, olsa olsa, tavır yoklama anlamı taşır. Yoksa Kıbrıs konusunda Rusya’nın ezelden beri Güney’in yanında olduğu malum. Hatta, olası bir anlaşma için dahi hiç bir zaman doğru dürüst müdahil olmamıştır.
Rusya’nın derdi, sıcak denizlerdeki varlığını garantiye almaktır. Güney Kıbrıs ise, taleplerine destek arayışı içinde. Mesela garantiler konusunda… Hatta buna Rus eliyle şantaj da denebilir.
Dahası, yakın geçmişte Moskova’da Putin’le, Anastasiadis arasında imzalanan bir anlaşma var. Terörle  mücadele bağlamında, Rus savaş gemilerinin Güney Kıbrıs limanlarını kullanma hakkı veren bir anlaşma bu. İmzalandığı süreç de enteresan. Rusya’nın AB ile Ukrayna konusunda papaz olduğu dönem. Gerçi bu anlaşma öncesinde de Rus savaş gemilerinin defalarca Güney limanlarından akaryakıt aldıkları fotoğraflarla saptanmıştı.
Güney Kıbrıs bu oyunu iyi oynar. Geçmişten gelen bir tecrübesi var. Gerçi, Makarios’un Rus sevdası başına “darbe” gibi işler açtıysa da, o yakınlık hiç bir zaman ortadan kalkmadı. Hatta bir yıldan beridir, batı basınında Güney’in Rusya’ya askeri üs vereceği iddiaları dolaşmakta.
Akdeniz’de, Kıbrıs adasının etrafındaki askeri konuşlanmaları hepimiz izliyoruz. Rus gemileri de en az ABD ve AB gemileri kadar bir mevcuda sahip. Ancak karadan destek alacağı bir yer arıyor Rusya.
Ha, bir de batılı dışişleri bakanlarının birbiri ardına Kıbrıs ziyaretleri, meraklarını uyandırmış olmalı. Olmaya ki bir anlaşma olsun… Rusya “ben de varım, buradayım, payımı isterim” mesajı veriyor…
Onun için “Vay Cumhurbakanı Lavrov’la görüşmedi, kendi ayağına kurşun sıktı” gibi yakınmalar bence mesnetsiz. Görüşse ne olacaktı ki… Adama “gel limanlarımı açtım” da desen, kabul etmez…
En azından Cumhurbaşkanı dik duruş sergiledi. Hem Rusya’ya, hem de bu yolu denemeye kalkacak diğerlerine karşı.

YERİN KULAĞI VAR
UBP’DE KARAR GÜNÜ:

UBP Meclis Grubu ve Belediye Başkanları bugün biraraya gelerek, suyun yönetimi konusundaki görüşünü açıklayacak. Bize gelen duyumlara göre bu toplantıda UBP, Türkiye kanadı ile aynı düşünceye sahip… Sonuçta, o yönde bir karar üreteceği iddia ediliyor. Eğer  bu iddialar doğruysa, hükümette yeni bir kriz yaşanacağına kesin gözüyle bakılıyor…

KARTLAR YENİDEN DAĞITILDI:
Bölgemiz için kartlar yeniden karılmış gibi. NATO’nun “Türkiye’yi savunma amacıyla” Akdeniz’e uçak ve savaş gemileri gönderme kararının ardından Almanya ve Fransa’nın İncirlik’i kullanma talepleri… Kıbrıs’taki İngiliz üslerini zaten kullanıyorlar. Rusya bölgede havadan ve denizden cirit atıyor. Kim dost, kim düşman belli değil. Kıbrıs konusu bu kargaşanın içinde nihai bir sonuca varır mı? Yeni kartlar gerektiriyorsa, neden olmasın. Umarım 1960’daki gibi alel acele bir anlaşma dayatılmaz. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Birileri bize paraşütle çözüm indirmeyecek” sözü bu bakımdan, önemli…

ÇALIŞTAY GÜZEL DE:
Sadece trafik kazaları değil, yolların gelişigüzel kullanımı, toplu taşıma adı altında trafikte yaratılan terör, ağır vasıtaların en sıkışık yollarda her saat dolaşabilmesi, KKTC’de yol  güvenliğinden söz edilmesini engelliyor. Herkesin kafasına göre takıldığı bir düzensizlik hakim. Ulaştırma Bakanlığı’nın bugün başlayacak olan “Taşımacılık ve Ulaşım Çalıştayı” güzel bir düşünce. Ancak daha önce de defalarca benzer çalışmalar yapıldıysa da, durum ortada. Yeni kurallar koyalım, ama denetime öncelik vermek şartıyla. Belediyeler, polis ve karayolları denetim görevlerini tam olarak yapıyor mu, ona bakmak lazım…

KIB-TEK ŞAŞIRTTI İYİDEN: “Artık fatura göndermeyeceğim” dedi, telefon mesajlarına başladı, baktık fatura da gelmeye devam ediyor. Şimdi de çağrı merkezi kuracakmış da, sosyal medyayı kullanacakmış. Yeni istihdam öngörüyor herhalde. Başka işiniz kalmadı mı kardeşim. Rutine bindirdiğiniz kesintilere son verin, yeter.

KİM DENETLEYECEK:
Hep üniversiteler adası olmakla övünüyoruz. Başarıyı gelen öğrenci sayısına göre değerlendiriyoruz ama, sıra eğitimde ve öğrencide kaliteye geldi mi nutkumuz tutuluyor.  Bazı üniversiteler, eğitim ve bilim yuvasından çok, tam bir ticarethaneye dönmüş durumda. Şu an üniversitelerimizde, 80 binin üzerinde öğrenci var. Verilen eğitimin kalitesini, gelen öğrencilerin ne yaptıklarını soran var mı peki? Yok. Çünkü birçoğu için önemli olan, eğitimin kalitesinden çok, ödedikleri paradır. Devam mecburiyetleri de kalktıktan sonra, şöyle bir etrafınıza bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız… 

HER EVDE BİR SİLAH:
Yenidüzen araştırmış, 14 yılda 74 cinayet işlenmiş bu topraklarda. 30’u ateşli silahlarla. Avcılık ve Atıcılık Federasyonu’nun geçen yıl yaptığı açıklamaya göre, vatandaşın evinde 48 bin 527  silah var. Neredeyse her evde bir silah. Oysa kayıtlı avcı sayısı 20 bin. Ayrıca tabanca izinlerinin de son yıllarda arttığı görülüyor. İşte denetim gerektiren bir konu daha…

 

ZİRVEDEKİLER
Filiz Besim: “KKTC gibi küçücük bir ülkede dört tıp ve bir diş hekimliği fakültesi var” diyen Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Başkanı Besim, üniversitelerin eğitim ve ekonomi için ciddi bir kaynak olduğunun farkında olduklarını ancak, “Denetlenmeyen, disiplinsiz, plansız, akredite olmayan eğitim sektörü ülkemize ciddi zarar veriyor. Bunu bilmek ve anlamak zorundayız” dedi…

DİPTEKİLER
Akansoy-GİAD:
Her ikisinin de çıkışı hoş değil. Bir Çalışma Bakanı, istihdamın yüzde 70’ini karşılayan özel sektör için “yangın yeri” diyemez. Sorun varsa, çözümü ellerindedir. Diğer taraftan, GİAD’ın “Devlet hurilerin cenneti mi” açıklaması da, hiç hoş değil. Onlar da kurumsallaşmadan bilerek kaçındıklarını kabul etmeliler. Toplu sözleşme yok, sendika yok, ala keyfa bir durum. Sahi Aziz Gürpınar’ın yıl sonuna çıkar dediği o tasarı ne oldu? Hani özel sektörde ücretlerin liayakata göre ayarlanmasını öngören Tasarı? Bakan değişince rafa mı kalktı yoksa…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar