Üniversiteler kaliteden ödün mü veriyor? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Pazar, Nisan 28, 2024
EğitimKıbrısKöşe Yazarları

Üniversiteler kaliteden ödün mü veriyor?

Nilgün Sarp

Üniversitelerde yaşanan ve toplumu rahatsız eden olumsuz gelişmeler nedeniyle, çocuk gelişimi alanında önem verdiğim konular yerine, halen Yüksek Öğretim Kalite Kurulunda (YÖKAK), Sağlık Bilimleri Kalite Kurulunda (SABAK), TC Sağlık Bakanlığı Kalite Kurulunda ve TÜSEB’de  Kalite değerlendiricisi, bilim ve danışma kurulu üyelikleri görevlerini gönüllü olarak yürüten bir akademisyen olarak, 30 yılı aşkın süredir emek verdiğim ve yaşam biçimi haline dönüştürdüğüm kalite üzerine görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Kalite kavramını; bir ürün veya hizmetin, müşterilerin beklenti ve gereksinimlerini karşılama düzeyi olarak tanımlayabiliriz. Burada hizmet alınan sektörlerden olan üniversitedeki müşterimiz öğrenciler, onların aileleri, çalışanlarımız ve toplumdur. Kurum faaliyetinden etkilenenler ve başarılarında katkısı olan taraflar bizlerin paydaşlarıdır.


Bilindiği gibi, Toplam Kalite Yönetimi, çağdaş bir yönetim sistemidir. Merkezinde müşteri ve çalışan memnuniyeti yer alır. Toplam Kalite Yönetimini uygulayan örgütlerin ve tüm paydaşlarının öncelikle bu felsefeyi benimsemesi gerekir, ayrıca sadece yeniliğe ve değişime açık olmak değil, yeniliği ve değişimi de yaratabilmesi gerekir. Ancak galiba üniversiteler istenilen yenilik ve değişim açısından gerekli dönüşümü yakalayamadı ve giderek artan değer kaybı yaşamaya başladı. Bu konuda kalite gurularının başında gelen Deming “Yedi Ölümcül Hastalık” olarak  kuruluşların hiper rekabet ortamlarında varolabilmesini etkileyecek nedenleri aşağıdaki gibi açıklıyor.

1) Amaçlarda sabır yetersizliği.

2) Aşırı düzeltme masrafları.

3) Aşırı taahhüt maliyetleri.

4) Yönetimde değişiklik.

5) Kısa vadeli kararlara önem verme.

6) Görünen rakamları kullanarak yönetim.

7) Performans değerlendirmede beceri takdiri ya da yıllık gözden geçirme.

Deming, bu yönetim hastalıklarına dikkat etmezlerse, kuruluşların yaşamalarının mümkün olmadığını belirtmektedir. Bu noktada kalitenin kontrol edilmesi gündeme gelmektedir.

Kalite kontrolü dendiğinde, bir işletmede en üst düzey yöneticiden en alt düzey çalışana kadar tüm çalışanların sorumluluğunda olan ve üretimin veya hizmetin her aşamasında yer alan faaliyetler topluluğundan bahsedilir.

Feigenbaum’a göre kalite kontrolü: “İstenen kalite özelliklerini sağlayan, işletmenin pazar araştırması, tasarım, araştırma-geliştirme, hizmet veya imalat, satış ve satış sonrası hizmet gibi bölümlerinin belirli kalite düzeyinin yaratılmasındaki katkılarının planlanması ve koordinasyonu” dur.

Bu faaliyetler bir sitem içinde yer alır, bu sistemde; kontrol yapılması, istatistik kayıtlarının varlığı, hatanın belirlenmesi, hata kaynağının nedeninin saptanması ve nasıl düzeltileceğinin belirlenmesi yer alır.

Kalite kontrolün amacı, en az maliyetle kalite özelliklerine uymaktır yani müşteri gereksinimlerinin karşılanması için kalitenin geliştirilmesi ve kalitenin sürekliliğinin sağlamasıdır. Bunun için planlar oluşturulması, hata önleyici sistemler geliştirilmesi, kalite sistemlerin oluşturulması, uygulanması ve sürekli geliştirilmesi gözlemlenebilir. Yani amaç oluşan kalite problemini tespit etmekten çok hata oluşumunu engelleyecek sistemleri kurmak, etkin uygulandıklarını takip etmek ve böylece hatayı oluşmadan engellemektir. 1956 yılında Armand V. Feigenbaum toplam kalite kontrolü kavramını geliştirmiştir ve kalitenin sağlanması için işletmedeki tüm birimlerin birlikte çalışması gerektiğini belirtmiştir. Burada bahsettiğim” hata oluşumunu engelleyecek sistemleri kurmak, etkin uygulandıklarını takip etmek ve böylece hatayı oluşmadan engellemek” kavramını tekrar vurgulamak istiyorum.

Kalite bir devrim değil evrimdir ve yaşam tarzıdır. Eğer kaliteyi ve sürekli gelişmeyi, iyileşmeyi yaşamınıza alamadıysanız,  herşeyi “mış” gibi yapmaya, görmezden, duymazdan, bilmezden gelmeye devam edersiniz.

Türkiye’de üniversitelerde uygulamaya geçen kalite izleme ve değerlendirme süreçlerinin en kısa sürede ülkemizde de uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Ancak kalite kurulu bağımsız bir organ olarak oluşturulmalıdır. Kalite bir değerlendirme ve kurumların gelişimini destekleme sürecidir, bir denetleme değildir.

Bu noktada örnek olabilmesi açısından TC. Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK)nun kurumsal değerlendirme süreçlerinden bahsetmek yararlı olabilir. YÖKAK kalite değerlendirmeleri, bütüncül bir bakış açısıyla; Liderlik, Yönetim ve Kalite, Eğitim ve Öğretim, Araştırma ve Geliştirme ve Toplumsal Katkı başlıkları altında toplam 14 ölçüt ve 46 alt ölçüt ile gerçekleştirilmektedir.

YÖKAK Dereceli Değerlendirme Anahtarı’nda her bir alt ölçüt için kalite güvencesi süreç ya da mekanizmaları; planlama, uygulama, kontrol etme ve önlem alma (PUKÖ) basamaklarının olgunluk düzeyleri dikkate alınarak tanımlanmış olup, 1-5 arasındaki bir ölçekle derecelendirilmiştir.

Her bir başlık ve alt başlıkları ile ilgili olarak temel açıklamalar, bu derecelendirme ölçeğini değerlendirmede kullanılacak ve kurumda var olması gereken örnek kanıtların neler olduğu belirtilmiştir. Örneğin kamuoyunu bilgilendirme ve hesap verebilirlik başlığının neler içerdiği ve bununla ilgili en iyi puanı almak için beşli derecelendirme ölçeği, her derecelendirmenin içeriği çok nettir. Bu nedenle kurumun gerçek performansının saptanmasındaki bilgi ve dokümanların incelenmesi ve doğru değerlendirmeye ulaşmak konusunda değerlendirme ekibinde farklı görüş belirse de uzlaşı sağlanarak değerlendirme yapılmaktadır. Değerlendirme raporu, Yükseköğretim kalite kurulu tarafından karar aşamasında göz önüne alınmaktadır.

Değerlendirmelerde; doküman inceleme, gözlem görüşme ve diğer yöntemler kullanılmaktadır. Rapor yazımında doğruluk, tarafsızlık, kanıta dayalı yaklaşım, üslup ve uygun format uygulanmaktadır.

Kısaca belirtmeye çalıştığım değerlendirmelerin hayata geçirilmesi ise bu alanda çalışacak kalite değerlendiricilerin eğitilmesi ile olanaklıdır. Bu eğitimlerde tüm süreçle ilgili uygulamalı eğitimlere ihtiyaç bulunmaktadır. Uzun, zahmetli ancak bana göre gelişmeyi sağlayan bu süreçlerin önemi konusunda farkındalık yaratmak gerekmektedir.

Nereden başlayabiliriz?

  • Bağımsız bir Kalite Kurulu oluşturulmalıdır.
  • Tüm paydaşların katılacağı ve destekleyeceği ülke genelinde kalite seferberliği başlatılmalıdır.
  • Kalite değerlendirmelerinde gönüllü çalışacak alan bilgisine sahip kalite değerlendirme ekipleri oluşturulmalıdır, ekip yetersiz ise yoğun eğitim programları düzenlenmelidir.
  • Kurumlar var olan tüm süreçlerini yazılı olarak kayıt altında bulundurmalıdır,
  • Kurumlar tüm süreçlerini web siteleri aracılığı ile kamuoyu ile paylaşmalı, tüm süreçler şeffaf olarak yürütülmelidir.
  • Kurumlar kendi iç değerlendirme raporlarını yansız ve gerçekçi olarak hazırlamalı, gerekli durumlarda kurumlara eğitim desteği sağlanmalıdır.

Bu yazıyı hazırlarken okuduğum huzursuz beyin blog metninde yer alan Nobel ödüllü yazar Rabindranath Tagore,’nin sabah duasıyla yazımı sonlandırayım.

“İzin verme tehlikelerden esirgenmek için dua etmeme, bırak onlarla yüzleşme cesaretini toplayayım.”

“İzin verme acılarımın yatıştırılması için yakarmama, bırak onlara hükmedecek yüreği bulayım.”

“İzin verme, amansız kurtuluş kaygısıyla kıvranmama, özgürlüğümü umuda olan sabrımla kazanayım.”

Kaliteye inanan ve gönül veren, sürekli gelişme döngüsünde kalan eğitim ordusu özlemiyle…

*Kaynak: Sarp, N. Kalite Kontrol Uygulamaları Genişletilmiş II Basım, Siyasal Kitabevi, İstanbul, 2017

Tepki göster
Bayıldım
2
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar