TÜRK TARAFI SÜREKLİ ÖDÜN VERMEK ZORUNDA BIRAKILMAKTADIR (EROĞLU’NUN AÇMAZI!) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

TÜRK TARAFI SÜREKLİ ÖDÜN VERMEK ZORUNDA BIRAKILMAKTADIR (EROĞLU’NUN AÇMAZI!)

Kafalarımızın iyice karıştırıldığı, daha doğrusu “her kafadan bir sesin çıktığı” müzakereler sürecini anlamak için yine iş başa düşüyor!
Mesela soruyorum? Kıbrıs sorunu öylesine kronikleşti ki Amerika Başkanının Yardımcısını bile ayağımıza kadar getirtiverdi! Kıbrıslılar için şeref miydi? Evet! Çözümün ne kadar önemli olduğunun ispatı mıydı? Evet!
İkinci sorum şudur: Biden geldi gitti de arkasında ne bıraktı? İşte buna cevap yok!
Çünkü “kafalarımızı iyice karıştırıyorlar” dediğimizin yanıtını veremediğimiz kısmı araya sıkıştırılan bu tip siyasi gelişmeler olmaktadır? Nitekim adam geldi gitti ama hâlâ “gerçekten niçin geldi esas amacı neydi” sorusuna cevap veremiyoruz.  
“Gazdır” diyoruz…      
“Rusya’ya “Doğu Akdeniz benimdir” mesajını yerinden göndermesidir diyoruz…
Gelmişken Kıbrıs sorununu da çözüp gazı AB’ye TC üzerinden naklettirmektir diyoruz…    
Maraş’ın Rum’a iadesi için Türk tarafını ikna etmek çabasıdır diyoruz…
Fakat bir bakıyoruz aradan üç dört gün geçti ya geçmedi “ol alem sanki Biden hiç adaya gelmemiş gibi” devam ediyor!
Neden? Çünkü arkasında her iki halkın da umutla sarılacağı bir çözüm imajı yaratamadı! Bu nedenle yarattığı izlenim de “benim gazımla oynamayın da ne yaparsanız yapın” oldu!
ŞİMDİ BİR DAHA SORUYORUZ: Pekala ama az buz başarı değildir, bir müzakere masası kurulmuş, üstelik Kıbrıs’ın siyasi kaderi görüşülürken koskoca Amerika Başkan yardımcısı da adaya gelmiş… Ne var ki bu olay sürece çözüm heyecanı katamıyor?
ÇÜNKÜ: Tek egemenliğe dayalı bir federasyonun oluşturulması gerektiği biliniyor ama bu Başlığın altının doldurulması konusunda uzlaşı sağlanamıyor! Dolayısıyla müzakereleri alicengiz oyununa çevirip kim kimi aldatırsa, kim kimden daha baskın çıkarsa taktikleri ile geçiştiriyorlar! Ta ki taraflardan biri “pes” etsin!
TÜRK TARAFI SORUMLUDUR: Bu duruma düşürülmüş müzakerelerin elbet bir sorumlusu olacaktır değil mi? O sorumlu Türk tarafıdır! İşte ispatı:
1993 yılıdır. Gali Fikirler Dizisi ile çözüme yaklaştığımız dönem… BM’de 789 sayılı Gali Fikirler Dizisi Kararı çıkıyor… O karardaki en büyük eksiklik ve yanlışlık “iki halkın kendi siyasi iradeleri ile bir arada yaşamak istedikleri” varsayımına dayalı “Birleşik Kıbrıs” tezi oluyor!
O dönemde Başbakan bugün baş müzakereci olan Derviş Eroğlu’dur ve bir konuşmasında çözüme ilişkin görüşlerini şöyle açıklamaktadır:
“Ben ilk hükümeti 1985 yılında kurdum. Kurmuş olduğum dört Hükümetin programında federasyon çözümü yoktur. Ben federasyona inanmıyorum. Demokratikleşme, bütün federasyonları çözmüş, bağımsız devletler oluşturmuştur. Bize göre KKTC bir gerçektir. Bu gerçek kabul edilmezse çözüm de gelmez. İki devlet belki bir konfederasyon kurabilirler. Ve ileride belki bir federasyona gidebilirler…”
Eroğlu bu konuşmasını Ankara Barasu ve Türk Hukuk Kurumu Konferansı’nda yapar. Çözüm konusundaki görüşü açık ve nettir. Üstelik alabildiğine de somuttur…
ŞİMDİ AYNI EROĞLU’NUN POZİSYONUNA BAKIN. Federasyona inanmayıp Konfederasyonu savunan 1993’lerin Eroğlu’su bugün Cumhurbaşkanı olarak görüşme masasındadır ve büyük inançla bağlanıp savunduğu KKTC gerçeğine karşın Rum’un “tek egemenlik, tek uluslar arası temsiliyet, tek kimlik” başlığı altında oluşturulacak federasyonu tartışmak zorunda bırakılmıştır!
SORUYORUM. Bu Kıbrıs Türk halkının 21 yılda geldiği siyasi evrimleşmesi midir yoksa Rum karşısında araya Annan planını aldığı gerçekte ve sürekli vermek zorunda bırakıldığı ödünlerle “yenilgisi, Rum politikası karşısında çaresiz gerilemesidir?”
Tabii ki Eroğlu müzakere masasında o günlerdeki görüşlerini en azından iki kurucu devletin kendi içlerinde egemen olmaları şartına bağlayarak sürdürmeye çalışmaktadır ama bizzat mevcut hükümetin CTP kanadından ve kendilerine “sol”u yakıştıran öteki siyasi partilerle STÖ’lerinden destek değil köstek görmektedir!
KISACA: Kıbrıs Türk halkını 1974’ten sonra yeniden Rum’a yedirmek için müthiş bir operasyon vardır! AB, ABD, Rusya, Çin, Rum’dan yana tutumları ve “bizimkilerin” soyut kavram oluştan kurtaramadıkları “barışçı çözüm isteriz” destekleri ile Türk halkı gitgide “kaybetmeye” doğru sürüklenmektedir!        
**********     
İÇ BARIŞ VE İSTİKRAR OLMADAN ÖTESİ BARIŞLAR OLAMAZ!

Meclis Başkanı Sn. Sibel Siber bir yandan KKTC’yi akmazsa damlar esamesinde de olsa Anayasa’daki bazı değişiklikler ve eklemelerle restore ederken, öte yandan öncelikle Meclis disiplinini tesis etmek amacında “doğrusu” diyoruz iyi işler başarıyor…
Fakat zaman zaman, kulvar değiştirip Başbakan’ın yetki ve sorumluluğunu hatırlatan demeçleri ile de sorunlara cevaplar yetiştiriyor tutun ki “ben çok yönlüyüm” izlenimini yaratmaya çalışan bir Meclis Başkanı imajı vermeye çalışıyor… Nitekim son dönemlerde müzakerelere de el atmış bir yandan “sürecin olumlu havalarda devam etmesi” en büyük dileğimizdir” derken, öte yandan “müzakerelerle ilgili barışçı dil kullanılmalıdır” önerisinde bulunuyor…
Ne var ki ne müzakere sürecine yansıtılacak “olumlu havanın” nasıl olması dolayısıyla nasıl üfürülmesi gerektiğini söylüyor ne de “barışçı dilin” hangi kelimelerle seslendirileceğini açıklıyor. Sadece söylemiş oluyor!
AYNEN HÜKÜMET VE BARIŞÇI ÇÖZÜM YANLILARI GİBİ: Yani “Görülmeyen icraatlara karşın soyut oluştan kurtulamayan çözüm söylemleri” gibi!
Kaldı ki hem “olumlu havalar estirmek” hem “barış dili kullanmak” için önce ve özellikle müzakereler safhasında muhalefet, STÖ ile sendikalar tutumlarında “isyanı” değil “iç barışı” oynamaları gerekir. Ki insanlar sıkboğaz olmuşluklarında canhıraş çığlıklar atmak yerine “iç barışla aş iş” sorunlarının şöyle böyle çözümlenmişliklerini görmekten dolayı geleceğe yönelik umutlarını da yeşertsinler!
OYSA: Bir yanda müzakere masası vardır ama öte yanda gün yirmi dört saat sendikal hareketlerle hükümeti protesto edip haklarını isteyenlerin çığlıkları da vardır!
Geçicilerin sorunlarından çiftçilerin kuraklık paralarına, mazbata mağdurlarının ortalarda kalmış yasalarına kadar sorunlar berdevamdır!  
Ne hayvancısı memnundur ne patates, narenciye üreticisi!
Dolaylı vergiler pahalılığı azdırırken işsizlik bir yana “gizli işsizlik” de devletin canına okumaktadır…
Öte yandan ekonomik kalkınma denmekte ama eldeki ekonomik yol haritaları bile dikkate alınmamaktadır…        
Öyle de oldukta büyük boyutlu ekonomi yerine artık insanlar “festival” diyerek köylerde panayırlar kurup evlerinde ürettiklerini satma yöntemleri uydurmuşlar, sinekten yağ çıkarmaya çalışıyorlar!
KISACA: İç barış sağlanmadan refah ve huzur olmadan ne “olumlu havalar estirmek” ne de dillere pelesenk barışı tesis etmek mümkündür!
Zaten “iç barışla refah ve mutluluk” tesis edilmeden, Rum’un bize sunacağı barışla refahı gözlemek zannedersem “gaflet” kelimesiyle ifade edilecek en büyük arızalarımızdan birisidir!

*********
KISACA TAKILDIĞIMIZ: (SN. SLOVAK BÜYÜKELÇİSİ’NDEN RİCAMIZDIR)

Bu toplum hiçbir şeyden çekmedi önceleri Çekoslovakya, sonraları Slovakya’dan çektiği kadar! Kendi ülkelerinde bütündüler, 1993’te güle oynaya ayrıldılar fakat 25 yıldır periyodik aralıklarla Kıbrıs’ta çözümü tesis etmek için iki toplumun siyasi partilerini bir araya getirmekten hiç vazgeçmediler! Havanda su dövseler de! Dünya kadar büyükelçileri gelip gitti hepsi de bu mirası devralarak ayni yöntemi devam ettirdi! Ne merak ne merak!
Önceleri kızıyorduk, şimdi alıştık gülüyoruz! Slovakya Elçiliği de Kıbrıs renklerinden biri oldu diyoruz!    
RİCAMIZDIR: Kıbrıs’taki Slovak Büyükelçisi Sn. Tomava’dan ve Slovakya devlet ricalinden ricamızdır: “Ne olursunuz bize lütfen Çekoslovakya ile nasıl güle oynaya ayrılıp iki ayrı devlet oluşturduğunuzun sırrını anlatın. Anlatın ki Rum tarafı ile biz de uygulayalım!”


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar