Tc’nin Garanti Hakkını Sulandırmamak Gerekir... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Tc’nin Garanti Hakkını Sulandırmamak Gerekir…

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Tc’nin Garanti Hakkını Sulandırmamak Gerekir…

Son günlerde TC’nin “garantörlüğü” etrafında spekülatif haberler yayılıyor! Mesela Doğu Akdeniz’deki gazın TC üzerinden AB’ye sevki karşılığında Türkiye’nin garantörlüğü kalkarken, yerine “çok uluslu BM askerlerinin ikame edilmesi!”


Yada şu da olabilir mi? “AB’nin vizeyi kaldırması karşılığında Türkiye’nin de adadaki askerlerini geri çekmesi!…” Bunlara ulanacak daha pek çok “olasılık” vardır da inandırıcılıkları yoktur! Yoktur ama 2004 deki referandumda  Türkiye mali krizden kurtulmak ve AB üyeliğini kapmak için  Annan planına (hatta bugünün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve ekibinin  KKTC sürdürdüğü propagandası sonucunda) garantinin sembolik mahiyette kalmasına karşın “evet” dedirtildiydi! Ne var ki o dönemin siyasi havası, bunaltıcı yaz sıcağında serinleten esintiler gibiydi… Yanına AB üyeliğini alarak (biz beğenmemiş de olsak) kabulü mümkündü…

Fakat bugün? Bölge hem siyasi hem ekonomik yönden fakat “olumsuz” şekilde çok değişti! Geçen süre içinde “kuzey’le Güney” çözümden kestikleri umutlarını “gelecekleri” için bölgelerini kalkındırıp güçlendirmeye hasrettiler… Rum’un hidrokarbon yataklarına ulaşması, Kuzey’e TC’den borularla su akıtılması rastgele olaylar değildir… Kuzey ve Güney devletlerinin rekabetinden kaynaklı sosyoekonomik kalkınmalarının ispatıdır.

İşte şimdilerde arayışı süren çözümü, bu “iki devlet rekabetine” uygun formüle etmek gerekir! “Hadi birleşelim hep beraber Kıbrısımızı ihya edelim” demek yok! Hem sıkı sıkıya iki ayrı bölgelilik kalıcılığıyla korunacak hem Türkiye’nin garantisi devam edecek.

Bu savımızı pekiştirmek için soralım: Şu anda aramızda var mıdır “keşke Barış Harekâtı gerçekleştirilmeseydi” diyen? Ki öyle bir olasılıkta bu adada nelere düçar olacağımızı düşünebilir misiniz? Çünkü Makarios’a yönelik darbe Yunan cuntasıyla birlikte yapıldıydı… Resmen Enosis içerikliydi.

Peki o darbeden sonra ya iki bölge oluşmasaydı? Türkler Güney’den Kuzey’e geçemeseydi (ki kaçarak geldilerdi bu tarafa!) Rumların içinde kalacak azınlıktaki Türklerin durumlarının ne olacağını düşünebiliyor musunuz?

Sonuçta Kıbrıs Türk halkını büyük kıyımdan yahut vatansız kalmaktan kurtaran Türkiye’nin “garanti hakkından doğan müdahalesi” olduydu…

Bu nedenle diyoruz. Olası çözüm ne olursa olsun “garanti” devam edecektir. Eğer Rum tarafı aklıyla durur, muzırlık yapmazsa TC’nin garantisinden korkmasına hiç gerek yoktur!

 

**********

Hükümet Doğru Yolda Mıdır?

Dörtlü Koalisyon bir “ihtilal hükümeti” değildir… Ancak çok iyi hatırlarım: “Dört partinin, iki partinin bile yan yana gelerek başaramayacağı uzlaşı ile koalisyon hükümetini oluşturmaları karşısında, “işte ulusal konseyimiz” demiştim…

Asıl enteresan olan yanı, üç Sol partiye karşın özellikle Kıbrıs sorununda Denktaş çizgisindeki siyaseti ile hükümette yer alan DP’li Serdar Denktaş’ın adeta hükümet içinde bir maestro gibi çalışması… Nitekim etleri bir kazanda kaynamasa da yine Serdar Denktaş’a göre dörtlü koalisyon çok da uyumlu çalışıyormuş… Bu nedenle:

Siyasi partilerimizin DP dışındaki seçim bildirgelerine bir daha baktım ve beğenmesem de “doğru yoldadırlar” dedim!” Çünkü bugün “icraat” diye önümüze ne koydular, neleri koymaya çalışıyorlarsa o “bildirgelerinde” vardır.

Bir iki kelimeyle anlamlaştırarak ifade etmem gerekirse, “bu hükümet üç Sol partisiyle toplumda bir “hesaplaşma” belki “mahsuplaşma” dönemi başlattı… Dün de yazdığımca bunu “rahatı huzuru daha iyi yaşamak için, evimizin temizlik tertibi” gibi düşünebiliriz…

Fakat rota değişikliğine gerek var galiba! Çünkü ne döviz ne çiftçi köylü ne sağlık ne eğitim ve ötesi tüm kurumlar, Erhürman hükümeti gibi düşünmüyorlar!

Evet. Erhürman “değişim her zaman sancılı olur” diyor ama bunu her yıl “doğrudan gelir desteğine” alıştırılmış çiftçiye hayvancıya narenciyeciye dayatamazsınız…

Nitekim: Artık her ay Kuzeyi ziyaret ederek köy köy gezen “koordinatörümüz” Recep Akdağ son ziyaretinde dedi ki “tarıma verilen teşvik dönüm başına değil ürün hasadına göre verilmeli, doğrudan gelir desteği de kaldırılmalıdır.” Ve bir de müjde verdi: Ne üretirseniz alacağız…

Oysa: Doğrudan gelir desteği memurun sigortalının 13. maaşı gibidir. Tutun ki yılda bir kez cepleri mayalamadır! Kaldırılır veya Akdağ’ın önerilerine uygun yeni formüller bulunur, olabilir… Asıl sorun iplikten arabaya her bir emtiayı ithal ettiğimiz TC’ye, bizdeki ürünlerin pazarlanmasıdır. Şöyle desek fikir verir her halde, “devede kulak! Çünkü Türkiye’de yok yok! Üstelik işçilikle girdiler bizden daha ucuz! Altın ekip altın hasat etseniz Türkiye’ye yine satamazsınız o kadar yani!

Bu sorunu çözmeden de memleketin tarım kesimi ile sanayicisini, kısaca üreticisini tüccarını, devlet olarak “teşviksiz” bırakamazsınız…

Ne dedikti başında, “dörtlü koalisyon ihtilal hükümeti” değildir… Dün de “büyük icraatlar olmazsa kısır döngü devam eder” dediydik! Bu aşamaya çok ivedi gelinmelidir…

 

**********

Kısaca Takıldığım: (“Çökmüş Eğitim!”)

Başbakan Erhürman kendisini ziyaret ederek sorunları anlatan KTOEÖS başkanı ile görüşmesinde, “çökmüş bir Eğitim sistemiyle karşı karşıya olunduğunu” söyledi! Bizzat kendilerinin tespiti mi yoksa Sendikanın kuşkularını mı paylaştı bilmiyorum…

Fakat “göç yasası” dedikleriyle, “Türkiyeli-Kıbrıslı” ayırımcılığının okullara kadar indirgenmesinin asıl suçluları “siyasiler” değiller mi? Çünkü Küçücük öğrencileri Güney’e sürükleyip sirtaki öğretmek gibi meşrebi geniş bir eğitim anlayışının sahibi olanlar; nedense TC ile eğitim ilişkileri söz konusu oldu mu yüzlerini ekşitiyorlar! İstenmeyen bir iki olayı da bahane ederek bu ilişkilerin tümden koparılmasını istiyorlar… Yani Türkiye KKTC’ye sadece para mı verecek?

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar