“Olağanüstü” durumların sonuncusunu Makarios’a yönelik darbe sonucunda 1974 Barış Harekâtını da kaçınılmaz hale getiren Rum-Yunan-Cuntasının yarattığı olaylar nedeniyle yaşadıktı..
Bir farkla: O günlerde düşman her yönü ile açık seçikti! Hatta gözlerimizin önünde soykırım yapacak, kundaktaki bebeleri bile katledecek kadar da ulusal haslet ve tıynetiyle biliniyordu!
Korenavirüs yaşadığımız onca düşmanlıkların tarihi sürecinde ve artık unuttuk dediğimiz yerde girdi hayatlarımıza! Neyse ki saldığı onca korkuya karşın ölümünü bulaştırmadı! Bu nedenle büyük felaketin kıyısından döndük..
ANCAK koranavirüs şimdi Güney’e taşındığı için azgınlığıyla saldırganlığının uzağında olduğumuz Rum komşu’nun başaramadığını başardı.
Bundan sonra da toparlanılması çok zor olacak bir darbeyle, zaten tutan tarafı olmayan “ekonomimizi” tarumar etti!
Bayrama bu büyük gaile ile giriyoruz! Ve Aynen Maliye Bakanı Amcaoğlu gibi düşünüyoruz: “Türkiye’nin yardımı olmadan bu krizden sağlıkla çıkmamız mümkün değildir!..”
Zaten KKTC’nin vaziyetini değerlendirmek söz konusu olduğunda Maliye Bakanına bile gerek yoktur, “sektörlerin” sahip ve temsilcilerinin, Birlik ve Sendikalarının açıklama ve tespitlerine bakmak yeterlidir..
BİR kere bu yaz Turizmi dolayısıyla turisti kaybettik… İnşaat sektörü kendini toparlar mı bilinmez ama artık çalıştıracağı işçisi bile yok, kaldı ki konut satışları dibe vurdu.
Önemli sektörlerden birisi olan Tarım ve Hayvancılığımızı da TC’e satabildiğimiz narenciye ile Patates ötesinde nasıl kurtaracağımızı ilgili Bakanlar da söyleyemez!
Eczahaneler, bakkallar gibi her köşede bir iki üniversite açıp öğrenci harçlarıyla ötesi harcamalardan nemalanmak üzerine kurulan Yüksek Öğrenim sektöründen de umudu kestik ki bu yıl Türkiye’den ve 3. Ülkelerden öğrenci beklememek tevekkülünde!..
Kısaca KKTC’nin kan damarları dumura uğradı, kan akışı durdu..
BUNA karşın her ay elli bini aşkın Kamu görevlisi sigortalılar falan devletten maaşını bekleyecektir… Üstelik geçmiş ayların kesintilerini de… Üstelik ödenmesi gereken hayat pahalılığını da… Üstelik ek mesaileri de…
“Durun bakalım Eğer Türkiye para akışına başlamazsa Tatar hükümetinin başına neler gelecek” gelecek diyecektim ama hayır! Hükümetler gelir gider. Devletler kalıcıysa Ankara’nın Tatar Hükümetini değil; Kıbrıs Türk halkını, dolayısıyla Doğu Akdeniz’deki stratejisinin en büyük payandası olan KKTC’e “para akışını” sağlaması önce “kendi çıkarını korumasının” görevidir..
***
KISACA TAKILDIKLARIM: (İNSANLIK ÖLMEDİ-VE HÂLÂ BEN YAPARIM OLUR!..)
Zaman zaman “komşuya” çatarım ya!.. Fakat geçtiğimiz günlerde ciğerlerimizi kavuran orman yangınına Rum Yönetiminin “yangın söndürme uçağını” göndermesine, yazımın da “başlığını” teşkil eden bir duygu ile yaklaştımdı: “İnsanlık Ölmedi!”
NE var ki ben “şüpheci” insanım. Nitekim bir yandan da şöyle düşündüm:
“Yıllardır tüm adanın egemen devletiyim” diyen Rum tarafı eğer Kuzey’deki yangın felaketi karşısında ilgisiz kalmış olsaydı o siyasi iddiasını kör ederdi!
Buna karşın bu iki düşünceden birini “kabul etmem” gerekirse sonuçta yine tekrar edeceğim: “İnsanlık ölmedi!” Ve ekleyeceğim. Ayni insanlığı siyasi çözüm konusunda da ispat etmek de mümkündür..
***
KKTC’nin “başarılı Belediye Başkanlarından Ahmet Benli’yi ben de takdir ederim.
Gönyeli gibi yıllarca “Lefkoşa’nın gölgesinde” kalmış banliyö görünümlü kasabayı cicim bicim yaptı.. En önemlisi planlı programlı bir “kent” yapma yolunda da uğraş vermektedir.
Geçen yaz Gönyeli’yi, mahalleleri, yolları, işyerleriyle gözleme fırsatı buldumdu.. “Bravo” dedimdi..
Geçtiğimiz günlerde nasılsa ve bir rastlantı sonucu “sosyal medyada,” Belediye Başkanı Benli’nin “mobese kameralarının” üzerine monte edileceği direğinin uygun bulmadığı bir yere dikilmek istenmesine nasıl karşı çıktığını, nasıl engel olmaya çalıştığını, “ben size bu direği buraya diktirtmen” diye yırtındığını, “inadınıza Gönyeli’yi şöyle yapacağım böyle yapacağım diyerek “başarısının iddiasını” hâlâ sürdürdüğünü izledim..
Anladığım kadarıyla “mobese kameralarının” üzerine monte edileceği kulenin dikileceği yere karşıydı. O yerin bir cadde olduğunu sanırım.. Başkan o kulenin orada uygunsuzluğunu savunuyor yada çirkin duracağını iddia ediyordu..
FAKAT beni asıl üzen bu olayın bir “mahalle kavgası” görünümünde olmasaydı. Seçilmiş bir Belediye Başkanının böylesi ağız dalaşlarına “düşürülecek” kadar sıradanlaştırılmasıydı!
VE bir kez da düşümdü: Yahu bu memleketin bir Devleti, ilgili Bakanları var.. Bu Devletin şehir planlamacıları var. Belediyeleri var!
Kısaca “Yetkili” (fakat konu “iş yapmaya” geldi miydi sorumsuz) pek çok görevlileri var.. Hükümet yetkilileri yada kameralardan sorumlu Bakanlık ilgililer KKTC’de ilk kez kurulmakta olan “bu sistem konusunda hiç mi bir araya gelerek istişarelerde bulunmadılar.. Görsel çevre kirliliği yaratmayacak bir planlama yapmadılar!
Kİ “konu” yada “kurulum” İçişleri Bakanlığından Ulaştırma Bakanlığına, Belediyelerden Planlama Dairelerine kadar tüm yetki sahibi görevlileri ilgilendirir ki “Ahmet Benli”yi çıldırtmaya çok mu gerek vardı?
…BASİT gibi gözüken bir olaydan söz ediyorum ama memleketin “yönetim sisteminin” ne kadar laçka olduğunun da delili! Ki Devlet yollara mobesa kameraları monte etmek için kulelerini direklerini dikecek, Belediyelerle temasa geçmeyi, işbirliği yapmayı bile beceremiyor! Yani ne? Ben yaparım olur! Olur da görüyoruz neler olur!