TARİHİ BİR DÖNEMEÇ: (27-28 OCAK 1958) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

TARİHİ BİR DÖNEMEÇ: (27-28 OCAK 1958)

Ne zaman takvimler Ocak ayının 27’si ile 28’ni gösterir Zürih Londra anlaşmalarına giden sürecin  İngiliz sömürge idaresi tarafından başlatıldığını düşünürüm. Çünkü sözünü ettiğim 1958 yılıdır ve İngiliz “Eoka tethiş örgütü” çökertilmiş, Trodos dağındaki mağaralara saklanan son terörist başları da etkisiz hale getirilmiştir… (Bu olaylar Makarios Druşotis’in EOKA adlı kitabında çok detaylı anlatılmaktadır.)
Ancak İngiliz’in Eoka’yı dağıtması ile sorun bitmiş değildir. Belli olmuştur ki onca “kanlı olaylardan sonra adadaki hükümranlığını eskisi gibi sürdüremeyecektir. Öteki sömürgelerinden nasıl ayrılmışa Kıbrıs’tan da ayrılma vaktinin  geldiğini bilmektedir.
Ancak bir sorun vardır: Kıbrıs’ı terk ederken yönetimini kime devredecektir. “Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek için iki asırdır uğraşan Rum halkına mı? Pekala artık adada TMT ile varlık savaşımı veren,  bu yollarda çözümü işaretlerken “taksim”  tezi ile ortaya çıkan Türk halkını ne yapacaktır? Uyanan Türkiye’yi dikkate almadan başarılamayacak bir çözüme karşılık nasıl bir çözüm formülü bulunmalıdır? 
KIBRIS CUMHURİYETİ: Bu kaygı ve arayışlar sonucu   1960’larda hem İngiltere hem Yunanistan hem de Türkiye tarafından kabul gören üniter “Kıbrıs Cumhuriyeti”  kimlikli siyasi oluşumdur ki adada “nevi şahsına münhasır” yeni bir “devir”  başlatır.
İşte 27, 28 Ocak olayları bu “devrin” yol haritasını çizen  “İngiliz”in yarattığı tipik bir  siyaset oyunudur! Çünkü o güne kadar zaten kendi icadı olan Taksim’den başka  söylemi olmayan, ada elinden kayıp Rum çoğunluğun eline geçme tehlikesi ile karşı karşıya kalırken  hâlâ “ya Taksim ya ölüm”  çığlıkları atan Türk halkını, dolayısıyle Türkiye’yi fiilen “çözüm olayına”  katmak gerekecektir.
İngiliz 1958’in 27 ve 28 Ocak günü o fırsatı kendi yarattı. “Ya taksim ya ölüm diye yollarda yürüyen, yürürken karıncayı bile basmamak için özen gösteren kalabalıkların üzerine kurşun yağdırdı: 7 Türk ölürken yüzlerce Türk de  yaralandı..  Türkiye harekete geçerken BM’ler de  karşısında yeni bir Kıbrıs siyasi oluşumu” buluverdi…
SONRASI ARAYIŞLAR: Zürih Londra Anlaşmalarıyla oluşan ve üçlü “garantörlük sistemi”  ile güvenceye alınan  Kıbrıs Cumhuriyeti  1958 Ocak ayında Türk halkı bünyesinde kopan fırtınanın doğurduğu bir çözüm şeklidir. Taraflar paylarına düşeni aldılardı ama Makarios hiç de mutlu değildi çünkü Enosis yolu tıkandıydı… Kıbrıs Cumhuriyetini de  bunun için dinamitlediydi!
SONUÇ: 1963’den yani Rumlar tarafından yıkılan KC’den  beridir “siyasi çözümsüzlük berdevamdır! Bakalım yeni arayışlar ne getirecektir!              

  **********
KANBAY’IN UYARISI: (KEŞKE TOZ DUMANIN ARASINDA KALMASAYDI!)

TC Büyükelçisi Derya Kanbay’ın  “olası çözüme” yönelik görüşlerinin “Ankara’nın Kıbrıs politikasından azade kendi başına buyruk açıklamalar” olduğunu, Sn. Büyükelçinin sırf kendi siyasi kariyerinin rüştünü ispat yollarında sarf edildiklerini düşünenlerden değilim. Çünkü son dönemlerde TC’nin KKTC’deki bazı “üst kademe görevlilerinden”  bizzat işittiğim adeta “son söz” hükmündeki uyarıları,  “çözümle ilgili son kararı siz vereceksiniz” yollarında benzer ifadelerdir.    Sn. Büyükelçi de görüşlerini ortaya koyduktan sonra ayni şeyi söylüyor!
Fakat Kanbay’ın söylediği bir şey daha vardır: “Kıbrıs  Ortadoğu’da dolayısıyle Doğu Akdeniz’deki türlü çeşitli ulusların, BM’ler GK’ini oluşturan   5 daimi ülkenin çıkar hesaplarının dışında değildir.. “İlle de çözüm diyen büyük güçlerin bunu ısrarla Kıbrıs Türklerinin kara kaşları kara gözleri için söylediklerine aldanmamak gerekir…” Ve tabi Sn. Kanbay  son zamanlarda iştah kabartan Rum’un gazını da işaretliyor, falan…
Doğrusu bunları her Allah’ın günü biz de  Köşemizde ayazlatırken, Sn. Kanbay’a “vay sen niye siyasi irademize ipotek koymaya çalışıyorsun”  diyenleri abese iştigalde görüyorum. Ve geliyorum bir kez daha TC-KKTC ilişkilerine.
MADALYONU ÇEVİRİYORUM. 1974’lere geri gidiyorum. Çünkü benim hafızam nisyan ile malül değildir.           Bu nedenle Mersin gümrüğünü bile aşamadığımız, enginarımızı, karanfilerimizi TC’ye  satamadığımız,  şu veya bu nedenlerle ürünlerimizin Mersin gümrüğünden geri döndürülmesinin feryatlarını kopardığımız yılları hatırlıyorum!            Bu nedenle, “biz sizi yedirir, içirir, giydirir, cebinize para da koyarız” diyen vakti zamanın Ecevit’li Elçilik ataşelerine, “efendim bizi yedirip içermenizi değil, ayaklarımızın üzerinde duracak olanakları yaratmanızı istiyoruz” dediğimizi de unutmadık!
Bu  nedenle şunu da unutmadık.  Özellikle 2004’lerden sonra Türkiye’nin onca “yardım ve imzalanan mali ekonomik protokollerine karşın, KKTC yöneticilerinin  tırnak kadar vicdan sızısı duymadan sadece popülizm yaptıklarını, sadece kendi politik hırsları ile hareket ettiklerini!
Bu nedenle bugün bile AB’nin eurosu yüzü suyu hürmetine “Türkiye dışarı Rum içeri” diyebilecek kadar haddini şaşırmış insanlarımızın açtıkları toplumsal yaraların  acısını sızlayan yüreklerimizde duyduğumuzu itiraf etmekteyiz!
Bu nedenle Doğu’ki Kürt halkına “bağımsız devlet payesini”  layık görenlerin, sıra KKTC’deki Türk halkına gelince Rum ile birleşik Kıbrıs’ı layık gördüklerinin  garabetini  anlayamıyoruz!
VE HİÇ UNUTMADIK: Türkiye’nin bugün de üst kademelerde görevli politikacılarının, bizzat o dönemdeki Başbakanının AB’ye üyelik yolunu açmak için Kıbrıs Türk halkına, Annan planına  “evet” dedirttiklerini!
KISACA:  Türk halkı yıllardır hem kendi içinde hem de dışında  işte böylesi anlaşılmaz ucube siyasetlerde savrulmaktadır! “Ve bir daha tekrarlıyoruz: “Bu at çok yoruldu! Oysa her gelen  seyis koşsun diye kırbaçlamaya devam ediyor!”              


   **********
KISACA TAKILDIKLARIM. (TAKAN TAKANA!) 

Tahsin Ertuğruloğlu’nu Ercan Havaalanı ihalesi üzerinden “vurmaya” çalışıyorlar!
KKTC’deki Başbakanlık  çözümsüz kalan suyun yönetim sorunuyla ilgili önerisini  TC’deki yetkililere harcıalem bir “haber şekliyle” artık    hayatımızdan çoktan çıkmış, adını bile çoktan unuttuğumuz bir “mektup” göndererek bildiriyor! 
Ombudsman Başbakanın da üzerine  çıkarak, “ben devletin denetçisiyim” lafına sardığı yetkisini kılıç gibi kullanarak önüne gelenin kafasını kesme yollarında hızla ilerliyor, devlet içinde devlet oluyor!
Kıb-Tek çoktandır başına buyruktu, şimdi daha beter oldu!
Ve bakkal dükkânı açar  gibi yeni üniversiteler açılıyor!
Kısaca Kıbrıs Türk halkı almış başını gidiyor. Kim durduracak bilinmiyor!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar