"TARAMALARDAN” “ÖZLÜ GÖRÜŞMELERE” “KÖPRÜLER KURULMASI…” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

“TARAMALARDAN” “ÖZLÜ GÖRÜŞMELERE” “KÖPRÜLER KURULMASI…”

Bugüne kadar neleri nasıl müzakere ettiler bilmiyoruz ama müzakerecilerin kendi ifadelerine göre olagelenler “tarama” imiş! Dedikti ya. Kıbrıs sorunu nedeniyle siyaset literatürümüz gitgide zenginleşiyor! Çözüm olmasa bile yeni siyaset terminolojisi nedeniyle Türkçe sözlüğümüz kazanacaktır!
Nitekim “arama tarama”dan sonra Allah isterse mayısta “özlü müzakerelere” geçilecektir. Ve kırk küpü üst üste dizip en altındakini çektikten sonra kopacak gümbürtüyü seyredeceklerdir!
Buna karşın biz yine Rum tarafı ne diyor ona bakalım: Mesela diyor ki Alithia Gazetesi “6 Mayıs’ta başlayacak müzakerelerin ikinci aşamasında iki tarafın tezleri arasında “köprü kurulacaktır.” (Rumlar da boş durmuyor Kıbrıs sorununu peş peşine yeni kelimelerle süslüyorlar. Nitekim bizim “özlü” dediğimiz ikinci aşama görüşmelere onlar “köprü kurma” diyorlar. İnşallah sağlamdır!)
Gazeteye göre müzakerelerde tamı tamına gündem oluşturulması için Müzakerecilerin Afrika’daki safariden dönmeleri beklenecekmiş. Gazete, kim olduğu bilinmediğinden “cim karnında bir nokta” dediğimiz AB’li bir yetkiliye dayanarak önce kolay konuların ele alınacağını, katı olmayan bir zaman dilimi gözetilirken de Haziran ayına kadar iki önemli konunun gündemi geleceğini haber veriyor.
HADİ BİLİN BAKALIM BU İKİ ÖNEMLİ KONU NEDİR? Yani Türk tarafının “özlü” Rum tarafının “köprülü” dediği ikinci görüşmeler safhasında öncelikle neler ele alınacaktır?
BİR: Güven yaratacak önlemler! Kısaca Maraş’ın iadesi, BM’nin kapalı bölgeye girerek tetkiklerde bulunması, neler yapılabileceğinin raporlarını sunması. Ve de Eroğlu’nun teklifi olan mayınların temizlenmesi olayı.
İKİ: Bir AB temsilcisinin müzakerelere müdahil olması!
Farkındasınız değil mi? Müzakereler başladı başlayalı Kıbrıs siyasi sorunu değil, “Maraş ve AB’nin her hal’u kârda BM’nin yerini alacak şekilde masada olması konuları gündemi meşgul etmektedir. Türk tarafı defalarca “Maraş kapsamlı çözümün sonunda toprak ve mülk konusu ile birlikte ele alınacaktır” desin… Ve Rum’un AB üyesi olduğu için AB’den bir temsilcinin yansız davranamayacağı için görüşmelere müdahil olamayacağını söylesin… Rum tarafı ısrarında devam ediyor!
AMAÇ BİR TAŞLA İKİ KUŞ VURMAKTIR: Talat’ın bizim de yıllardan beridir söylediğimizce bir saptaması vardır: “Rum, Kıbrıs’ta tanınmış bir dünya devleti olmanın rahatlığı içindedir. Müzakerelere her zaman daha çok kazanımlar elde etmek için katılmaktadır. Bu son müzakereleri de dış baskılara dayanamayacak bir ekonomik krizden dolayı kabul etmiştir ama bu kez zaman öldürme yolunu seçmiştir…”
Kısaca Rum tarafı Maraş’ı güven yaratıcı önlemleri içine sokuşturmuş ve AB ile ABD’yi de inandırarak eğer iade edilirse barışçı çözüme büyük katkı sağlayacağı propagandasının ana teması haline getirmiştir… AB müzakerelere bu kez damardan girerken ilk kez AB Parlamentosu’nda iki Türk temsilcinin de yerlerini almaları için Rum temsilcileri ile birlikte seçimlere katılmalarına cevaz vermiştir… Eh bu kadar iyi niyet söz konusu oldukta neden müzakere masasındaki bir sandalyeye de AB temsilcisi oturmasın? Bu konudaki haberler de çok ilginçtir:
MESELA: Müzakerelere katılacak olan AB temsilcisinin “dili olacak ama konuşamayacaktır!” Bu temsilcinin adını bile veriyorlar. AB Komisyonundan Pieter Van Nuffel. Görüşmelere katılacak konuşmayacak fakat notlar alacaktır! Yine Nuffel başkanlığında Türk ve Rumlardan oluşan bir teknik komite oluşturulacak bu komite Kıbrıs sorununu ve AB normlarını ele alacaktır…
PEKALA ÖZLÜ KONULAR NELER OLACAKTIR? Rum’dan sızan haberlere göre “Türk tarafı dönüşümlü başkanlıkta ısrar ediyor. (Demek Rum tarafı istemiyor!)
Türk tarafı toprak düzenlemesinin sınırlı olmasını, iki ayrı bölgede iki ayrı ekonominin ortaya çıkmasında ısrar ediyor. (Demek ki Rum tarafı sınır falan istemiyor, Kuzey’e gelmek amacında!)
Mülkiyet konusunda ise Türk tarafı iki etnik halk mantığına dayalı bir çözümden yana olurken, TC kökenlilerin hemen hepsinin Kuzey’de kalmasından yana. (Rum tarafı sanki etnik halk değilmiş gibi demek ki “Kıbrıslılık” yutturmacasına devamda!)
KISACA: 6 Mayıs’ta başlayacağı söylenen özlü müzakereler yahut “köprüler bağlanması” çalışmaları öncesinde “taramalar” böyleydi!                     
**********    
1974’TEN BERİDİR SÜREGELEN SORUN: (KKTC-TC İLİŞKİLERİ)

KKTC’yi yeniden şekillendirecek çalışmaları elimden geldiğince izlemeye çalışıyorum. Ve tabii ki Koalisyon hükümetinin hem DP ile oluşturdukları programlarını hem TC ile imzalanan Mali ve Ekonomik Protokolü’nü uygulamak konusunda ciddi olduklarına inanmak istiyorum.
Aslında Kıbrıs Türk halkının da farklı beklentiler içinde olmadığını zannediyorum. Kim istemez ki siyasi irade sahiplerinin memlekette yaratacağı refah ve istikrarı?
Ne var ki “seçilmişler” başından beridir ne zaman kötü yönetim sergileseler çok harcıalem iki bahaneye sığınırlar: Bir, Çözümsüzlük! İki, çözümsüzlükten doğan ekonomik zafiyet! Her iki neden de geçerlidir ve her iki neden de geçersizdir!       
Geçerlidir çünkü “çözümsüzlükle ambargolar Türk halkını kendi coğrafyasının esiri durumuna sokmuştur.
Geçersizdir çünkü Kıbrıs Türk halkı Türkiye gibi 75 milyonluk, kalkınması ile gücü kanıtlanmış, dünyada söz sahibi olan devasa bir ülkenin himayesi altındadır. Kuzey’de bir kolordusu üzerimize güvenlik şemsiyesini açmış, “grak dediğimizde su, gruk dediğimizde et” misali yardımları ile sürekli kan vermekte, yatırımları ile de yeniden KKTC’yi biçimlendirmektedir…
BUNA KARŞIN: Neden TC ile beklenen oranda ilişki kuramıyoruz? Neden ekonomik yönden Türkiye gibi hacimli bir ülkenin çarşı pazarlarına giremiyoruz?
En basitinden: Tarım ürünlerini bir tamam TC pazarlarına sokabilecek bir “ihracat” olayı yaratılmış olsa, üreticilerin elinde kendileri için bile harcayacakları fiskelik ürün kalmazdı…
En basitinden TC’den bize yılda bir milyon turist gelseydi (Kumar turizminden söz etmiyoruz) bu memleket ihya olurdu.
En basitinden 1974’ten hemen sonra kendiliğinden oluşan “bohça turizmi” yani Avrupa mallarının Kıbrıs üzerinden TC’ye perakendeciler, bohçacılar ve yolcu beraberliğinde götürülmeleri sistem haline sokulsaydı, bugün ihracata dayalı bir Türk çarşısı oluşabilirdi. Falan…
OYSA NE OLDU: Yılları Türkiye ile cebelleşerek geçirdik! Tabii Ankara da bizimle cebelleşti! Hâlâ da sürdürüp götürüyoruz. Hollanda ineği gibi süt verecek memelerine sarılıp çekiştireceğimize, katırlar kadar inatçı tutumlarda kakmalar atmaları yeğ tuttuk! Tabii gün geldi AB’ye üyelik kapısını açmak için Annan planı ile Ankara da bize madik atarak, “ne haliniz varsa görün” dedi!
Buna karşılık her zaman bir şey daha oldu ama: Muhalefet iken TC ile Türkiyelilere demediğini bırakmayanlar ne zaman iktidar olsalar koşup Ankara kapılarına yüz sürdüler! Pekala ille de Türkiye ile sağlıklı ilişkiler kurmak için “iktidar” olmak mı gerekiyordu? Muhalefet oldukta halkı da kandırarak vur abalıya, iktidara gelindikte de kuzu olunmakta! Olmaz ki? Olmadığı için de tutun ki Türkiye sayesinde varlık içinde olacağımıza “yokluklarla” boğuşuyoruz!

**********      
BEN DE GÜLDÜM! (İŞTE OLAY!)

Vakti zamanında gazetelerin harfleri elle dizilirdi. Ben rahmetlik Arif Usta’nın Mağusa’daki matbaasında harflerin nasıl elle teker teker dizilip kelimeler, kelimelerin de cümleler haline getirildiğinin bizzat tanığı olurken, arada “yardım” diye de karıştıranıydım! (Hatta iki de “Mağusa” adlı gazete yayımladıydık!)
Fakat ne yaparsanız yapınız gazete sayfalarında kapatamadığınız boşluklar kalırdı, o zaman da o küçük boşlukları doldurmak için şöyle haberler sokuştururlardı: “Yarın Çetinkaya sahası sulanacak!” Yahut: “Ziya Rızkı ne dedi? Bu maçın neticesini ben bile kestiremem.” (Çetinkaya Doğan karşılaşması.)
Geçen gün bazı gazetelerde bir haber gördüm: “Ziyamet futbol sahası temizlendi!..”


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar