Siyasi koşulları değiştiremiyoruz. Bu bir gerçek. Kendimizi nasıl anlatırsak anlatalım dışımızdaki siyasi çevrelere başta BM’lerle AB’e anlatamadığımız da bir gerçek!
Oysa yerden göğe kadar haklıyız. Ancak bu haklılığımızı kimseye anlatamıyoruz. Sorunun “Güney’deki Rum toplumundan kaynaklandığını anlatamadığımız gibi!”
Türkiye ile birlikte ispat etmeye çalıştığımız rüştümüzle adadaki siyasi varlık ve sahipliğimizi “devlet başlığı altında” kimselere kabul ettiremiyoruz.
DÜNYADA “bizim gibi” bir başka siyasi sorun var mı bilmiyorum. Bildiğim bazı ülkeler halklarının birbirlerine karşı cephe aldıkları, iç savaş yaşadıkları, ihtilaleller yaptıkları… Kıbrıs Türk halkı ve sorunuysa tutun ki nev’i şahsına münhasır! ***
KISA VADELİ HÜKÜMET: Biliyoruz ki talihsiz bir olay nedeniyle yıkılan Saner hükümetinin yerine kurulan “Faiz Sucuoğlu hükümeti” görevini ancak 2022’nin Ocak ayı ortalarına kadar sürdürecek.
Yani şunun şurasında iki aylık bir süresi vardır ve bu haliyle sadece “erken seçim hükümeti” görevindedir.
Buna karşın Anayasal yükümlülük içinde Plan Program yapmak durumunda Meclis’in de onayını almak zorunda kalmıştır.
Tutun ki “demokratik teamüller ve Anayasal vecibeler” açısından (her ne kadar ben bu kısa süreli göreve karşın prosedürün eskizsiz yerine getirilmesini, bu konuda sarf edilen eforu tefe koyup çalmışsam da…) Bu bir devlet ciddiyeti ve Anayasaya saygıdır ki benim benim diyen ülkelerde bile görülmez!
Çünkü Kıbrıs Türk halkı “kabile” değildir. Olsaydı eğer “şunun şurasında kaç gün kaldı ne gerek vardır plan programlara” denir kısa süreli iktidarın üzerine yatılarak keyfi çıkartılırdı… ***
NİTEKİM NE DİYOR SUCUOĞLU? Geçtiğimiz hafta döviz vurgunu tavan yaparken canını yakmadığı sektörün, perişan etmediği gariban insanların kalmadığı gerçeklerde Başbakan Sucuoğlu “ekonomi tepeteklak” demek zorunda kaldıydı..
Ve tüm umutların üç sektörün sağlayacağı gelirlerde olduğunu (turizm, yüksek öğretim, ve emlâk sektörü) söylediydi.. ***
İŞTE ADA EKONOMİSİ GERÇEĞİ: Eğer otomobil makineler falan yapacak halde değilsek… Nüfusumuza ancak yeten tarım ürünleriyle bile yetinemeyecek üretim kısırlığı içindeysek… VE siyasi yönden zaten ekonomik ambargoluysak; buna karşın “sıcak paraya” ihtiyacımız varsa… BAŞTA turizmin hatta cazinolarının olmak üzere, KKTC’deki üniversitelere dış Ülkelerden gelen öğrencilere ve gitgide yaygınlaşan ev, apartman villa gibilerinden inşaatlarla gelişen emlak sektörü gelirlerine elbette ihtiyacımız vardır… ***
NE VAR Kİ! Bu saydığımız üç sektör de şu anda yeterli “verimlilikte” değillerse bile aslında kendi içlerinde “özel sorunları nedeniyle faydaları yanı sıra zararları da söz konusu olmaktadır!..
Nitekim her biri kendi “başlığı” altında toplanan bu sektörler zaten tartışma konusudurlar!
ÇÜNKÜ çalışma koşullarında “kalite” gözetilmeden “kantide” öne çıkarılmış, sadece “KKTC’e sağlayacakları parasal gelirler düşünülmüştür! ***
CANINIZI sıkmadan yazayım: Eğer bugün ülkede “fuhuş, sirkat, uyuşturucu, yolsuzluk, dolandırıcılık…” Gibi gerçekte pek de alışkın olmadığımız vukuatlar, üstelik gitgide yaygınlaşıyorlarsa bunların bir nedeni turizmin kumarı, kara paranın aklanmasıyla… Ötesi de dış ülkelerden aramıza katılan türlü çeşitli ülke öğrencileri konusunda da seçici olmamamızdan ve denetimsizlikten kaynaklanan sorunlar külliyesidir..
***
DÜNYAYA açılırken ve “ada ekonomisi” gerçeğine sığınırken “bu kadarı da olacak” diyerek sadece ülkeye akan paraların getirisini gözetmek doğru olmamalıdır..
Her ne kadar süreç pandemi ile kesintiye uğramış, hatta bu kesintiler nedeniyle bu sektörlerin bazılarında iflaslar baş göstermiş de olsa sorun gerçekten ciddidir.. Çünkü bir ülke için “ahlâki düşkünlüklerden” daha beteri pandemi bile olsa, onun bile aşısı yapılarak üstesinden gelinebilir..
FAKAT “denetimsizlikle tedbirsizlikten” kaynaklı söz konusu “üç sektörü” sadece parasal gelirleri yönünden değerlendirmekle yetinip, “sosyal yapılanmalarıyla” yasa dışı hareketlenmelerine aldırış etmemek, yanlış ve zararlı olmalıdır.. ***
BU TİP TOPLUMSAL SORUNLARI salt parasal gelirlerinden dolayı gözlerden uzak tutmak, yarın faturasını çok daha pahalıya ödeyeceğimiz sorunlar doğuracağı bir gerçektir.. Kİ Sucuoğlu hükümeti görevi teslim edip giderken boşta bıraktığı makamlara bir başka hükümet gelecektir.
ANCAK KKTC’nin ekonomik sorunları gelip giden hükümetlerle değişmeyecekse! Yine turizmden, üniversitelerden, emlak satışlarından (ki bu emlak satışlarının sırf gelirleri nedeniyle “emirnameleri” çiğnemelerine göz yumulmaktadır) gelirler beklenecekse ve toplumun sosyoekonomik yapısını yaralayacak “illegal olaylar” yaratılacaksa, bu gelgitlerin ne yararı olacaktır ki? Zararlarından başka.
***
DİYELİM VE SUCUOĞLU (GEÇİCİ) HÜKÜMETİNE BİR DAHA BAKALIM:
Karma oylar yerli yerinde kalırken benim gibi bir karmacı bile geçtiğimiz seçimde “karma oylamayı” zar zor (belki de yanlış) derlemek zorunda kalırken, sakın ola “değişiklik” yapmadan yeniden seçmenin önüne koymayın.. AKSİNE karma oylamayı kolaylaştırın ki adam gibi adamları meclise gönderelim. (Tabi kadın adayları tenzih ederek “adam” diyorum. Yoksa inancım, ciddi, iş yapılması için Meclisin yarısının kadın olması gerektiğine inananlardanım. Ki ciddi iş yapılabilsin.)