Sorumlu(!) Basın - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Köşe Yazarları

Sorumlu(!) Basın

Köş, MoreketMehmet Moreket

Mesleğe yazılı basında başladım. Ülkenin özel televizyon deneyimine geçmesinden sonra uzun yıllar da görsel medyada görev yaptım.

Şimdi, çağın son trendi sanal medya ile yazılı basını birlikte yürütüyoruz.


Ancak farkettim ki, bizim gibi geleneksel “basın”dan gelenlerle, genç “medya”cılar arasında büyük bir bakış farkı var…

Gelenekselcilerin benimsediği, içselleştirdiği, dışına çıkmadığı bir oto kontrol mekanizması vardır.

Bizler yeni akım sosyal medyada da olsun, elektronik medyada da olsun, bu otokontrolu sürdürüyoruz…

Nedir o…

Ben çok özet bakarım olaya…

Birincisi, yaydığınız haberin, yaptığınız yorumun toplumu etkileyeceğini bilerek eksisini artısını düşünür, kötü bir etki yaratmaktan kaçınırsınız. Mesela yalan yazmazsınız… Sansasyon yapmazsınız.

İkincisi, yazılı olmayan kurallarla, birbirinizin emeğine saygı gösterirsiniz. İntihal yapmaz, alıntı yaparsınız. Alıntıyı da nereden aldığınızı söyler, yazarsınız.

Bu kadar basit… Ama bu iki kriterin içinde sayfalarca yazılabilecek durumlar vardır.

Basın mensubu, demokrasinin 4. gücünü oluşturduğunun farkındadır.

O sorumluluğu taşır…

Ya da öyle olmalıdır.

Ancak, iş sadece otokontrolla bitmez.

Eksiği o tamamlar.

Basının toplumu doğru bilgilendirmesi, olumsuz etki yapmamasını sağlamak için yasal denetim de gerekir. Yani adam gibi bir basın yasası…

Çünkü medya güçlü bir silahtır.

Şimdi bir de bugünün vahşi orman kanunlarıyla işleyen yeni akım medyasına bakalım.

En başta, yasalar teknolojinin hızına ayak uyduramıyor…

İşte, bir Bilişim Yasası’nı yıllardır geçiremiyoruz.

Sonra, basın yasası, İngiliz’den kalma, kendi içinde ne kadar sağlam temelleri olsa da, günümüze uymuyor…

Gazeteci kavramı değişmiş, laçkalaşmış, kim gazeteci, kim değil; kim toplumu nasıl etkiliyor belli değil.

Eskiden gazeteci, yaptığı yayının sorumluluğunu taşırdı. Şu anda bunu yazılı basın hala sürdürüyor.

Ancak elektronik ortamdaki internet yayıncılığında, kimsenin hiç bir şeyin sorumluluğunu taşıdığı yok. Baktı da aleyhte yorumlar gelmeye başladı, kınandı, eleştirildi, “tık” bir düğmeye basıp yaptığı yayını silebiliyor…

Tek kriter, izlenme oranı. Eskiden tirajlar konuşulurdu ve onun da sınırları belliydi. Oysa şimdi, bir “like” almak, bir “paylaşım” sağlamak önemli. Bunu yapan o haberi okumuş mu, dinlemiş mi, etki yaratmış mı, hiç önemi yok, tıklasın yeter. Çünkü ne kadar tık, o kadar para…

Ve işte bu da seviyesiz, kalitesiz ve en kötüsü sansasyona dayalı haberciliği getiriyor.

Toplumun en çok merak edebileceği -mahrem ya da sakıncalı olması hiç farketmez- herşey abartılı olarak kaşınıyor…

Eskinin ahlaki değerlerinde kınanan bir takım şeyler, internet ortamında kolayca yapılabiliyor.

Buna bir de sanal medya izleyicisinin rahatlığını ekleyin, ortaya bir fecaat çıkıyor. Adamın elinde bir telefon, altına istediği yorumu yapıyor. Kim karalanmış, kim kötü etkilenmiş, kim zarar görmüş kimsenin umuru değil…

Bu kontrolsuz ortamda şekillenen yeni nesiller, yeni toplumlar neye benzeyecek gerçekten merak ederim. Çok tehlikeli bir gidişat. Medya, toplumu bilgilendirmeye değil, yönlendirmeye devam eder, sipariş haberler, yalan haberler ayıklanmazsa, kendisi de yalancı çobana dönecek, güvenirliğini de, 4. kuvvetliğini de kaybedecek.

Önce yasal denetim… Kurallar belli olduktan sonra, otokontrol da kendiliğinden geri gelecek,  medya özeleştirisini yapacak, içindeki çürükleri ayıklayacaktır…

YERİN KULAĞI VAR  

NEREYE KADAR:

“Öyle ama böyle, Kıbrıs sorunu çözülmek zorundadır” diyen ikinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat,  önce Denktaş, sonra da Rumların çözümsüzlüğün sorumlusu olduğunu, Kıbrıs sorunu var olduğu sürece çözüm için çaba sarf etmek gerektiğini belirtti. Bence kendisi de yakından tecrübe etti ki, son 15 yılda ne yaptıysak komşuyu ikna edemedik. Biz verdikçe onlar daha çok istiyor.

 

AKLIN YOLU BİRDİR:

“İki devlet talep etmek, çözümsüzlük istemektir” diyen Rum yönetimi eski Başkanı Vasiliu, “Kıbrıs çözümsüz cehennem, çözüm ile cennet olabilir” dedi… TAK’a verdiği röportajında garantörlük konusuna da değinen Vasiliu, “Garantör güçler için kararı biz veremeyiz. Onlar karar vermeli, biz de kabul ediyoruz veya etmiyoruz diyeceğiz” değerlendirmesinde bulundu. Keşke bunları, şimdiki başkan Anastasiadis’e de anlatabilse…

HEPSİ GEREKÇESİZDİ:  

Hükümetin, “1200 istisnai vatandaşlık” arasından 174 tanesini iptaliyle başlayan “kavga” sonunda yargı önüne geliyor. Vatandaşlıkları iptal edilenelerin açtıkları davalar, bugün mahkemede görüşülmeye başlayacak. Merak büyük, çünkü mahkemenin vereceği karar emsal teşkil edecek. Keşke bu 1200’ün tümüne aynı kriter uygulanıp, tümü “gerekçesiz” ilan edilip iptal edilseydi. Çünkü öyleydiler. Yasa öyle gerektirdiği halde, hiç birinin gerekçesi yok. Hakkı olan, sonra gerekçesiyle yeniden değerlendirilseydi. 

 

ARTIK ÇOK GEÇ:

CTP Yerel Yönetimler Sekreteri Özsağlam, “Ben de partimin Lefkoşa’da aday çıkarmasını isterdim elbet” diyerek aslında birçok partilinin beklentilerine tercüman oldu. Aylarca “ittifak dehlizinde” boğulan CTP, hem adaylarını tespit etmekte geç kaldı, hem de ortaklardan beklediği desteği göremedi. Özellikle de Gönyeli ve Girne’de TDP’nin tavrı, onlara bir ders oldu sanırım…  

 

SADECE TRAFİKTE Mİ?:

Trafik Kazalarını Önleme Derneği Başkanı Mehmet Avcı, trafiğin önündeki en büyük engelin siyasiler olduğunu iddia etti. Sadece trafikte mi? Ülkenin hem sosyal, hem ekonomik bakımdan geldiği durumun sorumlu kimlerdir acaba? Düzeni bozan, sistemi yerle bir eden, adam kayırmacılığı, partizanlığı geçerli sistem yapan kimdi?

 

BENZİNCİLERİN GÖZÜ AYDIN:

Euro’nun yükselişiyle birlikte, Rumların kuzeye kayan akaryakıt alımları daha da artacak. Güney Kıbrıs’taki akaryakıt fiyatlarında %4’lük bir artış oldu. Oradaki fiyatlar neredeyse bizdekinin iki misline çıktı. Bundan sonra istasyonlarda, bizimkilerden çok Rum arabalarını göreceğiz anlaşılan…

ZİRVEDEKİLER

Tamer Öncül (Yenidüzen): “Yaratmaktan çok tüketmekle meşgul olduğumuz için yaratıcı yanımızı geliştirecek sanattan, bilimden uzak durmayı marifet sayıyoruz…Doğru dürüst bir müzemiz mi yok; ne gam!..Toplumun büyük çoğunluğu kitap okumuyor mu; ne gam !..Eğitim, sağlık, PARA’ya mı endekslenmiş; ne gam!…Üniversitelerimiz “bilim üretmekten çok parayla diploma mı basıyor”; ne gam !…Önemli olan ÇARŞI’da canlılık olsun!…Dünya’yı saran “Ekonomik Kriz!” bize bulaşmasın”…

DİPTEKİLER

Uyuşturucu ve Trafik: Ülkede gazete sayfalarında en çok yer bulan iki konu; birisi uyuşturucu, diğeri trafik kazaları. Gün geçmiyor ki, bu iki konuyla ilgili bir haber gazete sayfalarında yer almasın. Sonuç, her ikisini de önlemekte başarısızız. Yapamıyoruz, beceremiyoruz. Bu ülkeye oluk oluk uyuşturucu akıyor. İkisi arasında bir ilintinin olduğu da kesin. Birini önlemeden, diğerini bitirmek imkansız

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar