SON ŞANS DEĞİLDİR: (İKİ TOPLUM VAR OLDUKÇA ÇÖZÜM ŞANSI HEP VARDIR.) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 27, 2024
Köşe Yazarları

SON ŞANS DEĞİLDİR: (İKİ TOPLUM VAR OLDUKÇA ÇÖZÜM ŞANSI HEP VARDIR.)

Süregelen müzakerelerde eğer sık sık “bu son şanstır” yollarında açıklamalar yapılıyorsa biline ki masada sıkıntılar vardır. Biz bugüne kadar bu sıkıntıların ne olduğunu Rum basınından öğrenmeye çalışırken bir de akıl ve mantığın kabul edemeyeceği Rum önerilerine dayanarak tahmin etmeye çalıştık. Sık sık tekrarladığımızsa ne Güney’in ne Kuzey’in ne de içinde olduğumuz Doğu Akdeniz bölgesinin mesela 2004 yılı koşullarında olmadığıdır. 1974’den bu yana 42 yıl geçmiştir.  Nereden baksanız yarım asır. Defakto da olsa bir devlet için küçümsenecek   zaman dilimi değildir. Geçen bu süre içinde artık istese de Rum tarafının satın alamayacağı kadar gelişmiş  bir Kuzey vardır. Ve artık kimseler çözüm için evlerini köylerini kentlerini terk ederek göç yollarına düşmek istememektedirler. Siyasi soruna sadece bu yönü ile bakmak bile masadaki müzakerecilerin büyük sıkıntılarının olacağı aşikârdır. Hem “isteyen” Rum tarafının hem de  artık o istekleri karşılamak “istemeyen” Türk tarafının… 
MESELA GÜZELYURT: Annan planı ile Güney’e iade edildiydi. Ancak o yıllarda  Güzelyurt insanı hâlâ yöresine intibak edemediydi! Ölülerini bile Lefkoşa’ya gömüyor, şimdilerde 80 bin dönümden 40-50 binlere düşen narenciye bahçeleri arasında kendilerini sıkboğaz hissediyorlardı. Tüm Kuzey’in 2004’lerden sonra hızla gelişip büyüdüğü gerçeklerde çözümden umudunu kesen Güzelyurt da nasibi almış yamacındaki Lefke ve ötesi köylerle gelişmeye başlamıştır. Hatta TC’den Üniversite açmak için müracaat vardır. Hastahane yapımı için de çalışmalar başlamıştır…
Şimdi  Annan planı dönemlerinde olduğu gibi “size Kalkanlı’da havuzlu villalar yapacağız” vaadi ile  Güzelyurtluları yerlerinden söküp göçe zorlamak mümkün mü? Fakat ne diyor Anastasiadis Güzelyurt iade edilmezse çözüm olmaz.
BAŞKA NE İSTİYOR? Annan planında verilenlerin kayıtsız şartsız verilmesini..  Türkiye’nin garantörlüğünün kalkmasını… Başkanın hepten ve her daim Rum olmasını.. Dört özgürlüğün geçerli olmasını..  Türk halkının nüfusunun sınırlandırılmasını.. Çapraz oylamaya geçilmesini.. Büyük oranda TC’linin geri gitmesini.. Ve daha yazmaktan usandıklarımızla bilmediklerimizi…
KISACA: Rum tarafı Kuzey’in büyük bölümünü hem fiziki hem de idari yönden kendi “aidiyetine” geçirmek istiyor.  Birleşik Kıbrıs lafları kulaklara hoş gelebilir ama Rum toplumun Türk toplumuna tahakkümünün kapılarını açacak bir çözümün kabülü mümkün değildir.
Ha, müzakereler başarısızlığa uğrarsa “son şans da yitirilmiş mi olur?” Hayır! İki halk bu adada Kuzey ve Güney’de var oldukça bir çözüme varana kadar periyodik aralıklarla da olsa müzakereler için her zaman bir masa kurulur.                 **********      KOOPERATİFLEŞİN: (O ZAMAN SÜTLERİ YOLLARA DÖKMEKTEN KURTARIRSINIZ.)
Ne siyasi yönden ne de ekonomik yönden “ne olmamız gerektiğinin” kararını veremedik! 1974’den önce de sonrasında da! Cemaat olduğumuz dönemlerde de devlet olduğumuzda da! Zaten mal meydanda. 1958’den beridir Türkiye’nin asalağı olmaktan öte bir varlık gösteremedik. Elini üzerimizden çekip “ne haliniz varsa görün” dese, bir daha kalkmamak üzere kıç üstü düşeceğiz.
EVET: Büyüdük.. Cemaattık devlet olduk. Üniversiteler, sanayi bölgeleri oluşturduk. Devasa inşaatların lüks otellerin sahibi olduk. Her kapının önüne bazen iki üç araba çektik…
Fakat ve hâlâ  fazlalığı nedeniyle elde kaldığı için sütleri yollara dökmekten kurtulamadık!
Fakat ve hâlâ bir tarım politikası oluşturamadık!
Fakat ve hâlâ bir üretim planlaması yapamadık!
Fakat ve hâlâ kooperatifleşemedik!
Geçtiğimiz günlerde Tarım Bakanı Şahali de yakınıyor ve artık kooperatifleşin diyordu. O zaman hem kendi “işinizin” patronu olacak hem de “üretimi planlarken” fiyatta da istikrar sağlanacak. Hayır yapmıyorlar çünkü bu ülkede herkes kendi ağası kendi paşasıdır!
İSRAİL NE YAPIYORDU? (Bilinenleri yazıyorum)  Şimdilerde artık lağvedilmiş olan   Moşav ve Kibuts’lar  ki kooperatifler olarak çalışırlardı hem yıllık hem aylık hem de haftalık üretim planlamaları yapar, ekiminden hasadına, pazarlamasından gelir paylaşımlarına kadar kendi kendilerini idame ettirirlerdi. Üstelik birbirleri ile rekabet ederek! Ekim zamanı memleketin ne kadar sebze meyveye ihtiyacı olduğunu, ne kadarının ihraç edileceğini bilirler üretim planlarını o bilinçle yaparlardı. 
Ya biz ne yapıyoruz? Eğer bir yıl  kavun karpuz iyi piyasa bulmuş, satışı üreticinin  yüzünü güldürmüşse, ertesi yıl bu kez üretmeyenler de devreye girerek hurra! Memleketi kavun karpuza boğarlar ki bir de bakarsınız “battık mahfolduk” çığlıkları ayyuka yükseliyor. Neden? E kardeşim sen piyasa yoklaması yapmaz, ihtiyaçların üzerinde üretim yaparsan  her yıl domateste olduğu gibi ayvayı yersin! Ha devlet mi yapsın? Yapsa ne olacak? Eğer sen “birliğini” kooperatif örgütlenme ile perçinleyip hem mesleğini hem de üretimini denetleyecek sahipliğini oluşturmazsan,  kendi patronun olmazsan devletin sana yapacağı bitip tükenmeyen zararlarının parasal faturasını ödemekten başka ne olabilir ki?
SÜTLER FAZLAYMIŞ. Plansızlık programsızlık işte! Hellim ihracatı düşünce süt fazlalığı kaçınılmaz olacaktı, oldu! Oldu ama bir başka gerçek de hâlâ kimlerin hayvan besiciliği yaptığının bile bilinmediğidir! Haksız rekabete neden olan mesleki zafiyet! Eğer Kooperatifleşme olsaydı bu da  olmazdı…
     **********
KISACA TAKILDIĞIM: (NELER OLUYOR DAÜ’DE?)          Gözümüzün önünde bir şeyler oluyor ama anlayamıyoruz! Soruyoruz öğrenemiyoruz! Araştırıyoruz kim doğru kim yanlış söylüyor bilemiyoruz!
DAÜ’den söz ediyoruz. Bırakın “rektörlük” olayının bile henüz çözülmediğini.. Fakat ansınızın yerden mantar gibi “devasa yurtlar” çıkıyor ortaya. Kim yapar, henüz öğrenci talebi yokken niye yapar bilinmiyor! (mesela öğrenci kayıtlarında düşüş yaşanırsa o yurtlar ne olacak?)
Öte yandan DAÜ bir vakıf kuruluşu olduğu ve arazisi bu nedenle satılamayacağı halde galiba “yap işlet devlet”  kulpu takılarak bu arazi de satıldı! Ve üzerine “öğrenciler” için dendiği halde AVM olacağı söylenen devasa bir bina dikildi.  Henüz bitmedi, yanına bir ikincisi de inşa ediliyor!              Öte yandan gene DAÜ’ye ait fakat bir özel şirket tarafından bu kez de gölün içinde yurt olacağı söylenen bir başka inşaat devam ediyor. Tabi ekleyelim: Söz konusu araziler  isterlinle satılmış. Rakamları işittiğimizde büyük dilimizi de yutacaktık!         Yahu DAÜ’de neler dönüyor, neler oluyor? Bir açıklansa da öğrensek…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar