Sonunda müzakerelerin başlaması için sürdürülen çabalar spekülasyon haline geldiler. Gün geçmiyor ki bu konuda sonradan “doğrulanmayan” bir yeni haber çıkmasın. ABD’nin Dışişleri Bakanlığı Avrasya sorumlusu Nuland’ın adaya şöyle bir uğraması da bu spekülatif haberleri beterince azdırmaya yetti bile…
Tabii eğer olayı “taraflar müzakerelere başlamak için o kadar isteklidirler ki hangi ‘yetkili’ sorunla ilgili girişimde bulunsa, iyi niyet ve umutla karşılanmaktadır” diye düşünürseniz, bu tip haberleri de olağan karşılarsınız…
FİLELEFTEROS’UN SIZDIRDIĞI METİN: Biz gelişmelerle ilgili yorumumuzu doğru bir mantığa oturtmak gailesinde tedirgin olurken, bakıyoruz ki olaylar bizi aşarak hızla üzerimizden akıp gidiyorlar. Nitekim yazımızı hazırlarken Rum Yönetimi BM’ler aracılığı ile Eroğlu’na “ortak açıklama” konusunda yeni bir “metin” gönderiyor… Eroğlu “değerlendirip halkımla paylaşacağım” açıklamasını yapıyor… Öte yandan Filelefteros dünkü Havadis gazetesinde ve öteki bazı gazetelerde yayımlanan bir “ortak metinden” söz ediyor… Bu Anastasiadis’in Eroğlu’na gönderdiği “metin” midir bilmiyoruz ama bana ilginç geldiği için çok özetle bazı cümlelerini aktarıyorum:
1. Birleşik Kıbrıs AB içinde yer alacaktır…
2. Hedef en erken zamanda çözüme ulaşma ve eş zamanlı referanduma gitmektir.
3. Çözüm BM’ler GK kararları, 1977-79 Doruk Anlaşmaları ve iki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı olacaktır…
4. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlardan eşit şekilde sağlanacak tek egemenlik olacaktır…
5. Birleşik Devletin tüm vatandaşları ayni zamanda “Rum kurucu devleti ile Türk kurucu devletinin” de vatandaşları olacaklardır…
6. “Federal Yasalar” kurucu devletlerin kendi içlerindeki yasalara tecavüz etmeyecektir. Uzlaşmazlıklar Federal Yüksek Mahkeme tarafından çözülecektir.
7. Federal Anayasa Kıbrıs Federasyonu’nun iki kurucu devletten meydana geldiğini belirtecektir… İki bölgelilik, iki toplumluluğa saygı gösterilecektir…
8.Federasyonun tamamının veya bir bölümünün bir başka ülke ile birleşmesi, veya kurucu devletlerin tek taraflı siyasi tasarrufları engellenecektir…
9. Müzakereler tüm konularda anlaşma sağlanıncaya kadar hiçbir konuda anlaşma sağlanmayacağı ilkesine dayanacaktır…
10. Atanan temsilciler her konuyu görüşme yetkisinde olacaklardır… İki toplum liderleri ihtiyaç duyulan sıklıkta bir araya geleceklerdir…
11. Taraflar müzakerelerin başarıya ulaşması için her türlü gayreti göstereceklerdir…
EĞER DOĞRUYSA: Filelefteros Gazetesi’nin yayımladığı bu “ortak metin” gerçekten doğruysa tartışılmaya değer diyorum…
Nedenine gelince: Bir kere Federasyonun “iki kurucu devletten oluşacağını söylüyor.” İki bölgeye atıfta bulunuyor… Genelde iki kurucu devletten eşit şekilde sağlanacak “tek egemenlik” işaretleniyor ve Federal Yasaların iki kurucu devlet yasalarına müdahale etmeyeceğini güvence altına alıyor…
İşte budur diyoruz. Değil mi ki “iki kurucu devlet kabulü ile iki bölgeli ve siyasi eşitlik vurgulaması vardır… Yıllardır Türk tarafı zaten farklı bir söylem ve görüşte değildi. Nitekim Eroğlu’nun “14 Aralık mutabakatı” dediği ve Türk tarafının “ortak açıklaması” olarak kabul edilen önerilerinde de “Tek egemenliğe dayalı iki Kurucu devletin kendi içlerindeki egemenlikleri” gibi kavramlarına yabancı değiliz…
Tüm bunlara karşın Eroğlu’nun yapacağı açıklamayı bekleyeceğiz…
*********
“KOOPERATFÇİLİK SİSTEM” KENDİNİ BİR KEZ DAHA DUYURDU
Şimdilerde “pahalılık” kelimesini daha çok işitiyorum. Belli ki döviz kurlarındaki yükselişler, TL’nin alış gücünü iyicene kaybetmesi vatandaşa da kaybettiriyor. Zaten şunun şurasında 280 bin kişilik bir cemaatiz… Bu nüfusla ne kasaba oluşturabiliriz ne kent!
Öte yandan devlet kendi içinde tasarrufa gider, partizanlıkla popülizmin belini kırmak için “istihdamları” frenleyip sınavlarla disipline ederken, artık “kapısından geçilmesi” umutları da kalmadı! Geçiciler olayı bunun yansımasıdır!
O zaman iş başa düşmektedir: Yüzlerce mezun genç, iş aş arayışında insanlar vardır… Bunlar iş alanlarını zorluyor, zorladıkça da “özel sektör” kendini kasıyor! Çünkü işe talep çok, iş yok! Hükümet bugüne kadar bu alanda tek fiskelik adım atmadı!
Bir iki kez “gençlere toprak tahsisi” falan dendi. Bu sütunlarda “ne oldu” diye sorduktu tıs çıkmadı! Mesela ben bulunduğum kenti izliyorum. Onca “fiyat indirimi kampanyalarına” karşın esnaf zanaatkâr kesimlerinde işler iyi değil… Ki artık onları “döviz” de vurdu!
İşte bu değerlendirmeleri yaparken, bir süre önce kulağıma Çiftçiler Birliği Başkanının bir lafı çalındıydı: “Küçük işletmeler desteklenmeli, büyük işletmelerin de tekel olmalarının önüne geçilmelidir…” Doğru teşhis… Nedenine gelince:
OLAY KOOPERATİFÇİLİKTEN GEÇER: Rahmetlik İsmet Kotak’la zaman zaman konuşurken sık sık ticaret erbabının “ortaklıklardan” kaçındığını, herkesin kendi başına ve aileler olarak iş yapmaya çalıştıklarını söyler, “dolayısıyla bu memlekette büyük işler yapılamaz” derdi…
Sonraları bunun örneklerini mesela iş başa düştüğü için Kıbrıs Türk hava yollarını, DAÜ’ye ait okulları alamayan, ancak bol tarafından laflamasını yapıp fantaziyasının tadını çıkaran “iş insanlarımızda” gördüktü!
Ya küçük esnaf ve zanaatkârlar? Veya kısaca “köylü çiftçi, seracı, hayvancı dediğimiz mesleki zümreler?” Onlar kader kurbanlarıdırlar çünkü kaderlerine sahip çıkacakları dayanışmalardan yoksundurlar! Tabii “Birlik” yahut “sendikal dayanışmalardan” söz etmiyoruz. Mesleklerini güvence altına alacak örgütlü birliktelikten kısaca “kooperatifleşmeleri gerektiğinden” söz ediyoruz. Ki kaç kez kendilerine bu konuda fırsatlar sunulmuşsa, her defasında “oluşturdukları kooperatif kuruluşlarını yıkıp kendilerini toptancılara teslim etmişlerdir!”
Yanılmıyorsam devletin ekonomik programlarında da “Kooperatifçilik” yahut “Kooperatifleşmelerin” yaygın sistemler haline getirilmeleri gibi bir hedef yoktur…
Oysa bu nüfus yapısı içinde ayakta durabilmek ancak mesleki dayanışmayı da güvence altına alacak kooperatiflerle mümkündür…
İŞTE SOMUT NEDENLERİNDEN BİRİSİ: Süte zam olayı “Büyük imalatçıların boykotunu” getirdikte süt üreticileri patır patır döküldülerdi. Zaten bu nedenle Hükümetin teklifini de kabul etmek zorunda kaldılardı. Neden? Halâ sütte soğuk zincir kapsamında olmayan büyük baş hayvan besicileri vardır… Kendi yağları ile kendi ciğerlerini kavuruyorlar. Süt üreticileri ise eğer Koop Süt büyük oranda süt alışı yapmasa kaybedecekler… Nitekim tonlarca süt topraklara döküldüydü.
Oysa “örgütlü birlikler” olarak Kooperatifleşseler hem süt ve ürünleri ile büyüyecekler hem de Mersin Gümrüğünü aşarak TC piyasasına girecekler… Oysa mesleki kesimler bir türlü kabuklarını kırıp içinden çıkamıyorlar. Kendi kendilerini kendi yalnızlıklarına hapsediyorlar…
**********
SİBER’Lİ MECLİS ÇALIŞIYOR
Doğrusu şu ki Meclis Başkanı Sn. Sibel Siber çalışıyor… Mesela geçtiğimiz gün Meclis Çevre Komitesinin faaliyetleri konusunda açıklamalar yaptı ki “eh diyorsunuz bu küçücük coğrafyada işte çevremiz işte sorunları, işte çözümlerine yönelik girişimler…”
En azından biliyoruz ki gitti gider dediğimiz çevre, KKTC Meclis’inde, “sorunları çözüme ulaşsın” çabalarında görüşülmekte kararlar üretilmektedir…
Mesela hemen hepsinin de kötü durumda olduğu kentlerdeki “parklarla bahçelere” dikkat çekiliyor… Tümü de memleketin yüz karası! En azından hazır yerel seçimler geliyor belki belediyeler de kıpırdar… Ki LAÜ bu konuda çalışmalar yapacak…
Mesela taş ocakları sorunu. Siber bu konuda Maden Dairesinden istenen bilgilerin geldiğini söylüyor ve YDÜ’den bilimsel rapor istenmesine karar verildiğini açıklıyor. Başlamak işi yarı yarıya bitirmekse işte girişim dersiniz.
Mesela bir yangın helikopterinin alınması olayı. Orman Bakanlığı ile istişareler devam ediyor…
Mesela Mağusa Limanı’ndaki şu müzmin kirlilik sorunu. Meclis Komitesi Ulaştırma Bakanlığını harekete geçirmek üzerine çalışmalar yapıyor…
Mesela Teknecik Elektrik Santrali’nin filtre sorunu. Hâlâ havaya zehirli kükürt salınıyor… Meclis kararı olmasına karşın ilerleme yok. İlgili Bakandan bilgi isteniyor… Ve saire…
KISACA: Sibel Siber kendi Meclis Başkanlığı sorumluluk ve yetkisinde çalışıyor. Ya hükümet? Biliyorsunuz elimdeki hükümeti nasıl yıkıp yenisini nasıl kurarım diye uğraşıyor! Ne hayırlı iş değil mi?