Siyasi eşitliğimiz ve.. - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

Siyasi eşitliğimiz ve..

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Dilimize pelesenk oldu. “siyasi eşitlik olmazsa olmaz” diyoruz!

Bir çözüm olasılığında “kurucu devlet” statüsünü kazanacak olan KKTC’nin elbette  siyasi koşulları olacaktır.  Kaldı ki çoktan bu siyasi koşullarını “olmazsa olmazları” olarak açıklayarak masaya taşıması gerekirdi.


NEDENSE bu konuda çekimser davrandık! Fincancı katırlarını ürkütmeyelim derken masaya sürekli hem “takvimsiz” oturduk hem “koşulsuz!”

Rum tarafı bu siyasi tutumumuzu tepe tepe kullanarak masada “oyalama” taktikleriyle hem zamana   oynadı hem süreci inisiyatifinde tuttu!

Doğrusu bugün oldu hâlâ  “bir iki slogansal tarif” ötesinde nasıl bir çözüm istediğimizi de bilmiyoruz zaten toplum olarak bu konuda Soldan Sağ’a, tabandan tepeye farklı düşüncelere sahibiz.

KISACASI rahmetlik Denktaş’tan beridir her gelen müzakereci Ankara’yı kuşkulandırmamaya dikkat ederek kendine özgü  bir siyasi rota izledi.

Tabi bugün Kıbrıs siyasi sorunu artık Crans Montana’daki gibi  kaldığı yerde değildir.  Hem Türkiye eksenli siyasi dengeler  değişti hem de artık “çözüm arayışlarının içine Doğu Akdeniz’deki (tartışmalı çatışmalı) MEB’lerle hidrokarbon sorunları girdi..”

Yani Guterres’in işi bundan sonrası safhada çok daha zor! Sadece iki toplumu “birleşik Kıbrıs çatısı altında çözüme götürmek” değil,   Hidrokarbon yataklarıyla enerjiyi de hem iki halk hem Türkiye odaklı çözmek zorundadır!

SİYASİ eşitliğe döneyim. “Slogan” olarak da güzel, “iki eşit halk” kavramı olarak da güzel. Nitekim Rum tarafı da bir milyonu bulmayan cüceliğiyle AB’nin 80 milyonluk Almanya’sı ile eşit oya ve oylamaya sahiptir..                      Kendi için “olumlu ve güzel ve olanı” aradaki nüfus azlığı dolayısıylaTürk halkından neden esirgesin? Tabi sorun salt “azınlık çoğunluk” sorunuysa!

OYSA Güney için durum bunu aşar.. Çünkü “sorunu ada egemenliği sorunudur!” Nitekim Rum tarafı bugüne kadar nüfus ve mülk çoğunluğunu hep   “federal çözüm modelinin” odağına yerleştirerek hareket etti!

Bunu iyi bilmeliyiz çünkü Rum tarafı ve Kilise için Kıbrıs, “Helenizmin bir parçasıdır!” Çözüm ise Kıbrıs adasının bütünlüğünce o Helen dünyasına katılmasıyla  nihai sona ulaşılacaktır!

BU nedenle “siyasi eşitliği” ilkemiz yapmışsak,  başlığının altını şimdiden doldurmak zorundayız!     Masayı beklemeden “nasıl siyasi eşitlik” sorusuna cevap vererek..

 

**********

TÜRKİYE İLE İLİŞKİLER SORUNU                                 

Yeni TC Büyükelçisi  Sn. Ali Murat Başçeri KTTO’ı Başkanı Deniz ile görüşmesinde  “TC-KKTC ilişkileri bugünkü ilişkilerden daha ileride olmalıdır” dedi..

Önce  Sn. Büyükelçimize hoş  geldiniz diyeyim. Ve Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının 1950’den beridir silsile halinde  süregelen “ilişkilerini” hasbelkader  yaşayıp gördüğüm için “bildiğimi sandığımı” ekleyim.. Ki O yıllarda biz “Anavatan Türkiye” derdik, oralar da bize “yavruvatan” derlerdi..

Daha öğrencilik yıllarımızda TC’den Kıbrıs’a gelen politikacılar, bürokratlar ne zaman bize nutuk atsalar, “size anavatandan kucak dolusu selam ve sevgiler” getirdik” derlerdi.

O yıllarda “mazlum ve esir Türklerdik!” İngilize Rum’a karşı ancak Türkiye’nin maddi manevi yardımlarıyla tutunabildik..

Uzatmayım. Vakta ki Barış harekâtı gerçekleşti, tılsım bozuldu! “Mazlum” Kıbrıs Türk halkı gitti yerine, “Türkiye verir Kıbrıs Türkü yer, ekmek elden su gölden Cumhuriyeti” geldi!

Bugüne kadar da  alnımıza lök gibi vuran bu damga ile  yaşıyoruz!

Hele şimdilerde artık “umduğumuzla da değil, bulduğumuzla yetiniyoruz!”

Ancak her zaman söylediğimdir. Eğer biz Türkiye’nin bir vilayeti olsaydık (ki kerhen de olsa öyleyiz) sosyoekonomik yönden çok daha ileri düzeyde olacaktık..

Oysa artık ilişkilerimiz  “üç milyon Suriyeli mülteciyi kendi bünyesinde barındıran büyük Türkiye’nin ötesinde, “ikili anlaşmalarla” yürümekte.. Tabi nüfusumuz kadar  yerleşik bir TC’li nüfusun aramızda vatandaşlarımız olmasına karşın..

Ve artık Güney Rum’u karşısında da başımız çok dik durmuyor habire çarşılarına daha çok akıp alıveriş yapalım diyerek sınır kapıları açıyoruz!

Tabi Mağusa limanımıza 44 yıldır bir çivi çakamadığımız, TC ile imzalanan kıyı ticaretini de yürütemediğimiz ayrı  sorunumuzdur!.. Ki bu limanımızla dünyaya açılmayı zorlayacağız.. Rahmetlik Özal’ın “kurduğu serbest limana” nazire! Kapandı gitti!

Buna karşın  bir süre önce Anamur’da yeni bir iskele inşa edildiğinde hah dedikti. Gelin “serbest ticaret bölgeleri oluşturulalım…”

Ama biz bu tip TC’ye  açılmaların yerine icat edilen Yeşil Hat tüzüğü sayesinde  bir iki  kuruşa sattığımız patatesi, sonra Güney’e geçerek on liraya satın alıyoruz!

(Elbette  TC’nin yaptığı yollara, göletlere, sürekli parasal yardımlarına, KKTC bütçesine takviyelere  bulunmasına falan minnettarız da)  KKTC neden bunlara ve büyük Türkiye’ye karşı tekliyor?

Ve evet doğrudur. TC-KKTC ilişkileri yeterli değildir. Bu koskoca dünyada bizi tanıyan tek ülke konumundaki Türkiye ile bile “istenilen ilişkiler” kurulamıyorsa, başka hangi dünya ülkesinden himmet bekleyeceğiz?

Ki çok bekledik! Türkiye’nin sayesinde bizi bir Azerbaycan’ın bir Pakistan’ın, bir Somali’nin tanımasını.. Ha (Amerika tanıttırmaz o ülkeleri bitirir miydi?)  Bari, “bakalım ne olacak” diye denenseydi!..

Kısaca Türkiyesiz olamayız ama doğrusu Türkiye ile de olamadık!

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar