Geçen hafta Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Barış Pınarı” Harekâtıyla ilgili tartışmalı açıklamasına ilişkin DW Türk’e verdiği mülâkatından anladık ki hâlâ söylediklerinin arkasındadır!
Yani saldırılar karşısında pes etmedi. Aksine kendisine yönelik tepkileri soran muhabire, “o abartılı bir tepki oldu.Eğer benim dediklerimi beni biraz da tanıyarak normal içeriğiyle okuyup anlama gayreti olsaydı tepkiler bu kadar büyük olmazdı” dedi!
Sn. AKINCI bu cevabıyla “Cumhurbaşkanı” da olsa barış ve savaş konusunda kendi görüşlerinin de olabileceğinin anti militarist misyonunu ortaya koyuyor dolayısıyla hem “Barış Pınar”ı hem Kıbrıs Barış Harekâtının” bir savaş olduğunu vurguluyordu.
Tabi Cumhurbaşkanlığı Makamı “KKTC”i temsil ettiği için bu tip açıklamalar kişiselliği değil, ülkenin ve tabi Türkiye’nin genel politikasını yansıtır olmalıydı.
Zaten Sn. Akıncı da söz konusu beyanının sadece son kelimelerinde “akan su değil kandır” hatırlatmasını yaptıydı ki şahsına yönelik salvo atışlarıyla başlatılan saldırılar tek kelimeyle “siyasi arenadaki rekabetin” sonucuydu ve çok da insafsızdı! …ÖTE yandan Sn. Akıncı “DW Türk”le gerçekleştirdiği mülakatında şunu da söyledi: “İlişkileri sorunlu bir Türkiye Kıbrıs Türklerinin yararına değil!..”
Evet 1974’de Barış Harekâtı gerçekleşti. (İyi ki gerçekleşti çünkü Makarios’a yönelik Eoka ve Yunan Juntası marifetli Darbe sonunda ne olacağımızı kimse bilemezdi ancak hiç de hayırlı olmayacağı açık seçikti!)
PEKİ O tarihi harekâtın sonunda ne oldu? Ki aradan 45 yıl geçti!
Çözüm oldu mu? Hayır! Kıbrıs Türk halkı Kuzey’deki Devletini Türkiye dışında tek bir ülkeye tanıtma başarısı gösterebildi mi? Hayır! En azından kendi ayakları üzerinde duracak ekonomik büyüklüğe ulaştı mı? Hayır! Şu anda da üniversitelerden mezun olan gençlerini ülkede tutacak aş, iş gibi temel sorunlarını çözebildi mi? Hayır!..
VE kısa keseyim: Birinci ve İkinci Barış harekâtıyla toplam 4 günde Kuzey’in egemeni olurken, 45 yıldır neden bu egemenliği “çözümsel ve tanınmış bir Devlet yapamadık!”
“Koskoca” dediğimiz şimdilerde Barış Pınarı Harekâtını da gerçekleştiren Türkiye’nin tüm yardım ve himayelerine karşın neden akşam yatarken yarın sabahın nasıl olacağını hâlâ bilmiyoruz?
Türkiye bu koca dünyada tek bir Devlet bulamadı mı bizi tanıyacak?
O zaman nasıl düşünmemiz istenir ki? “Türkiye’nin başta AB’de olmak üzere dış dünya ile ilişkileri hep netameli, kavgalı olmaktadır, bu politikadan Kıbrıs Türk halkı da çözümsüzlük ve tanınmamışlıkla nasibini almaktadır” düşüncesinden başka!..
*****
HEP ALARMDAYDILAR!
Biz farkında değiliz ama ağzımızdan çıkan her kelimenin, attığımız her adımın, gördüğümüz her şeyin, işittiğimiz her sesin… Bir anlamı vardır.
Fakat onlara asıl anlam katan, Allah’ın bize bahşettiği aklımızla basiretimiz ve izanımızdır.
“Devleti” bu nedenle yani “Kuzey vatanına” sahip çıkmak için kurduk. “KKTC” diye bu nedenle anlamlaştırdık..
Eee! Hani Devlet? Bir hastanenin Başhekimini bile doğru dürüst atamayan, Devlete alınan elektrikli araçlardan bile haberi olmayan, her yıl okulları ayni sorunlarla açılan, ülkeye giren insanları bile kayda kuyda alamayan, yollarda binlerce kayıtsız aracın dolaştığı, Belediyelerinin Kurumlarının her zaman “batık” olduğu… Bir Devlete “anlam” katabilir misiniz?
Nitekim alın size çiçeği burnunda, (zaten vardı fakat çözülmediği için artık kangrenleşti) bir sorun daha!
BELEDİYELER! Tutun ki yıllar yılıdır okyanusta su alan gemiler gibi “imdat imdat” diye anonslar yaparak batan gemiler esamesine düştüler!
Ki onlar “bağırdıkça” gelip giden Hükümetler hâlâ tekrarladıkları gibi “Sizi birleştirip kurtaracağız” dediler fakat yerlerinden bile kıpırdamadılar.
Onlar feryat ettikçe, “durun da Türkiye’den para gelecek size katkıda bulunacağız, sıkın dişinizi” dediler!
Gün geldi Belediyeleri partizanlıktan kurtarmak, içinden çıktıkları siyasi partilerin değil, halka hizmet edecek bir konuma getirmek için Anayasa değişikliğiyle referanduma bile gidildi ama bu kez halk reddetti!
ASLINDA İngiliz döneminden beridir (Ki Halkın Sesi gazetesindeki Rahmetlik köşe yazarı Yavuz’un derdi davasıydı) Belediye sorunları hep oldu hep devam etti!
Şöyle ki Kıbrıs Cumhuriyetini yıkan nedenlerden biri olan “Anayasa’daki 13 maddenin değiştirilmesi önerisinin 6. Maddesi Belediyelerle ilgiliydi.
(Makarios 6. Maddede Birleşik Belediyelerin kurulmasını öneriyor ve Kıbrıs’ın 5 büyük şehrinde ayrı ayrı belediyeler kurulmasını istiyordu. Tabi gayesi nüfus çoğunluğuna dayanarak gerçekleştirilecek seçimlerde “Belediye Başkanlarının” hep Rumlardan olmasını sağlamaktı.
KISACA her devrede “seçimlerle” oluştuğu için “siyasi partiler kimliğine” bağlı “Belediyeler” hep netameli oldular..
Üstüne üstlük Belediyeler köylere kadar indirgenerek bu kez de “o siyasi partilerin çekişme ve çatışmaları” içine düşürüldüler! İç barışı bozulurken “köy ruhuyla imeceyi” de jadik hale getirdiler! Köyleri bile düşman kamplara ayırdılar!
Şimdilerde deniyor ki Belediyeler alarm veriyorlar! Zaten her zaman Alarmdaydılar!
*****
KISACA TAKILDIĞIM:
Başbakan Tatar Sn. Akıncı’nın Anastasiadis’le referans şartlarını görüşecek olmasına, “doğru bulmuyoruz, artık Türk halkının iradesini temsil etmiyor” dedi!
Ooo! “Yağız atlar kişnedi/Meşin kırbaç şakladı/ Toplanmak için altında, haydi açın sancaklarınızı!..