Sivil toplum ve siyaset arasındaki mesafe... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Sivil toplum ve siyaset arasındaki mesafe…

Köş, MoreketMehmet Moreket

Zaman zaman düşünürüm, sivil toplum örgütlenmesinin yaygın olduğu bir ülkemiz var.

Naylonları, genel kurulunu toplamayanları, göstermelik olanları boşverin, hemen her alanda ses getiren gerçek derneklerimiz, örgütlerimiz var.


Çevreden tutun, sağlığa, eğitime, barıştan, toplumsal cinsiyet eşitliğine, insan haklarından,  kadın ve çocuk haklarına, mülteci haklarına, trafik, uyuşturucu, ticaret, sanayi, ekonomi, demokrasi, şeffaflık; kısacası çağdaş, sağlıklı bir toplumun ihtiyaç duyduğu en üst değerleri savunan, araştıran, görüş bildiren örgütlenmelerimiz var.

Sesleri çıkmaz mı..?

Çıkar, hemen her gün birkaç tanesinin açıklamasını görürsünüz.

Ya yol gösterirler, ya uygulamaları eleştirirler.

Peki ama neden bu kadar örgütlü bir toplum hala bu değerleri hayata geçiremez?

Neden bu örgütlenmeler, gerçek anlamda toplumsal muhalefet dönüşmez?

Çünkü KKTC’de sivil toplumun talepleriyle, siyaset birbirinden uzaktır.

Siyaset, mevcut düzeni, bırakın yıkmayı, ucundan değiştirmeyi başaramaz.

Ya başarmak istemez; ya da istese de yapamaz.

Statükonun aynen korunmasını savunan partiler ve siyasetçiler bir yana, onlar tartışma konumuz dışında.

Ama ya, bu değerleri savunan svil toplum örgütlerinden ve siyasi partilerden gelen siyasetçilerin bulunduğu partiler..?

Onlar bile sivil toplumun hedefleriyle siyaset arasındaki mesafeyi daraltamıyorlar.

Beklentileri karşılayamıyorlar.

Birincisi, statükonun güçlü olması, yerleşmiş, kemikleşmiş olması…

Ama ikincisi, ki bizim en büyük sorunumuz, örgütlerin tespitleri toplumun geneli tarafından benimsense de, talep haline getirilemiyor olması…

En basit örnek. Taş ocaklarının dağları yok ettiğine hepimiz şahidiz. Bundan da şikayetçiyiz. Ama  hemen her gün bildiri yayınlayan örgütlerle birlikte ses çıkartmışlığımız var mı? Birkaç köylünün cılız eylemleri dışında, ne yaptık ki..?

Aksine bir eylemsizlik, bir umursamazlık…

Bu işten rant elde edenlerin değişim karşısındaki direnci yeterli bahane midir?

En azından, çağdaş değerlere, çevreye, insan haklarına, yolsuzluklara karşı duyarlı, temiz siyaset temsilcileri bu dirence karşı daha etkin bir mücadele ortaya koyamazlar mı?

Mesela bu hükümet. Sahip oldukları milletvekillerinin önemli bir kısmı sivil toplum kökenli. Sorunları ve çözümleri biliyorlar. Bu durumda, herhangi bir kitlesel talep olmadan da, mevcut sorunlara kendi birikimleriyle yaklaşabilir, ellenmeyeni elleyebilirler.

Mesele aynı zamanda, sorunlarımızı toplumsal olarak kabul etmemizle ilgili sanırım.

Burada iş yine sivil topluma düşüyor.

Onlar da “temsili” derneklerini, kitlelere yayma, katılımı yaygınlaştırma sorunu yaşıyorlar.

Bir başkan, birkaç üyeden oluşan örgütlerin kitlelere hitap etmesi, katılımcılığı artırması mümkün değil.

Daha doğrusu, bugünkü örgüt yapılarıyla, taleplerini topluma yaymaları, daha çok seslerini duyurmaları, siyasetin gözüne sokmaları pek mümkün görünmüyor.

Her birimiz bir köşede vizirdeyeceğimize, mesela dünyada da örnekleri olduğu şekilde ortak bildiriler, ortak eylemler yapılsa, bence siyasetçiler de bu gelişmeyi gözardı edemez. En azından elleri temiz olanlar…

Ama bunun için çaba göstermek gerek.

Bildiri örgütçülüğü kolay iş, esas olan söylediklerini kitlelere kabul ettirip, katılımı genişletmek.

Bu da zor iş(!) tabii….

 

 

YERİN KULAĞI VAR

 

NE KOLTUKMUŞ BU KOLTUK:

Seçimler öncesi İlahiyat Koleji’yle ilgili söyledikleri arşivlerde duruyor. Şimdi camilerde kontrolsüz bir şekilde kuran kursları düzenleniyor. Nasıl olmasa denetleyen, soruşturan yok. Herkes topu birbirinin üzerine atıyor. Oturacaklar ve bu konuda güya karar üretecekler. Şuna “kusura bakmayın ama, elimiz kolumuz bağlı” deseniz, daha inandırıcı olursunuz. Hep derlerdi koltuk sadece insanları değil, fikirlerini de değiştirir diye de inanmazdık…

 

PÜSKÜLLÜ SORUNUNA HALA AÇIKLAMA YOK:

Püsküllü’deki deniz kirliliğinin nedenini merak etmiştik. Kimseden bir açıklama gelmedi. Ne Çevre Bakanlığı’ndan ne de asıl sorumlu Girne Belediyesi’nden. Yalnızca, Çevre Mühendisleri Odası’nın Kıbrıs Postası’nda çıkan açıklamasında bir ipucu vardı. Yaptıkları bir projeden bahsederek, eğer bu proje gerçekleşirse, kirliliğin nedenlerinin de ortaya çıkacağını söylüyorlardı. Yani bundan şimdi yetkililerin nedeni “bilmedikleri” sonucunu mu çıkartmalıyız? Tabii nedeni bilinmeyince, çözümü de imkansız. Demek ki, oturup bu kirliliğin kendi kendine bitmesi için dua edelim, öyle mi? Peki niye var bu makamlar..?

 

ZATEN BİZ ALAMIYORUZ:

Dövizin yükselmesiyle birlikte satışlarını döviz üzerinden yapan inşaat sektörünün de bundan olumsuz etkilendiğini biliyoruz. Zaten yapılan konutlar da bu ülke nüfusunun ihtiyacının çok çok üzerinde. Belli ki hükümet Annan planı döneminde yaşanan inşaat krizini de düşünerek Türk vatandaşlarına tanınan bir ev edinme hakkını ikiye çıkarmaya karar vermiş. Vallahi zaten yerli halkın bu fiyatlarla ev alacak gücü kalmadı, ‘bari yapanın elinde kalmasın’ diye düşünmüş olacak herhalde hükümet…

 

KİM VEYE KİMLERE GİDİYORDU:

Güney Kıbrıs’tan KKTC’ye yasa dışı yollardan sokulmaya çalışılan ve yakalanan yaklaşık 7 ton etin, insan tüketimine uygun olmadığı açıklandı. Peki bu kadar et nereye, kim veya kimlere gidiyordu? Bence esas araştırılması gereken bu. Yoksa iki kişiyi yakalayıp, “kaçakçılar yakalandı” gibi manşetlere taşımak kolay. Bu etlerin sadece kasaplarda vatandaşa satılacağını düşünmek saflık olur…

 

BİLMEDEN HATA YAPTILAR:

Rum hükümetinin akaryakıt konusunda aldığı tedbirler, kuzeyin cazibesini bilmeyen birçok Rum’un da gözünü açtı. Onlar da hemen yanlarında bir “ucuzluk cenneti” olduğunu öğrenmiş oldular. Hafta sonu meydana gelen güney-kuzey akını kapılarda izdihama neden oldu. Güneyin kuzeyle ilgili olumsuz tavrı tam bir ters etki yaptı, istemeden de olsa ve bindikleri dalı kestiler. Hatalarından dönseler de bunu geri çevirmeleri oldukça zor olacak…

 

4 BİN ATIL İNŞAATA UMUT:

Yarım kalan ve çevre kirliliğine neden olan binlerce atıl durumdaki inşaat sorununun hükümet,“1962 Zorla Mal İktisabı (Değişiklik) Yasa Tasarısı” ile çözmeye çalışıyor. Yeni yasada, yıllardır mağdur olan ve bu nedenle KKTC ile ilgili olumsuz yayınlar yapanları rahatlatacak maddeler bulunuyor. En önemlisi hayalet şehir görünümündeki manzara ve çevrede yarattıkları kirlilik de son bulacak ve ülkenin aleyhine yapılan karalamalar da sona erecek. İnşallah çıkan yasa uygulanır…

 

 ZİRVEDEKİLER

Sibel Siber: “Tedavi için ameliyat şart!…İşte Devlet yönetiminde, yarattığımız bu verimsiz, hasta yapıda da durum bu… Tedavi için radikal reformlar gerekli ama bunları yapmak yerine geçici tedbirler ile çözüm bulunmaya çalışılıyor. Sorunun kaynağının nerede olduğu bilindiği halde, tedaviye yönelmek niçin zor? Neden ‘mış gibi’ yapıyoruz? …”

 

 

DİPTEKİLER

Yalan Mı?: “KKTC’de insan ticaretinin cezalandırılmadığı, Kıbrıslı Türk yetkililerin insan ticaretini önlemede asgari standartları karşılamadıkları ve bu yönde önemli bir çaba sarf etmedikleri. Kıbrıslı Türk yetkililerin, mağdurlar için sığınak bulunmadığı, mağdurlara sosyal, ekonomik ve psikolojik destek sağlanmadığı, gece kulüplerinde çalışan kadınların pasaportlarına adaya vardıklarında el konulduğu…”. Bunların hepsi, ABD Dışişleri Bakanlığı 2018 insan hakları raporunda yer aldı…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar