Sevgi ve aşkı öğretemedik, ne yazık! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Salı, Nisan 30, 2024
Köşe Yazarları

Sevgi ve aşkı öğretemedik, ne yazık!

Pek çok davranışta olduğu gibi sosyal ve duygusal davranışların öğretiminde de başarısız bir eğitim sistemi ve toplumdur buraları. 1974 sonrası oluşan demografik yapı ve buna bağlı oluşan yeni ve öncekine oranla çok farklı değerler içeren kültürleme süreci, toplumda etkinlik kazanan çocuk ve ergenlerin, öğrenmesi ve bunun devamında da içselleştirmesi gereken özellikle duyuşsal davranışlar üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır.

40 yıllık formal eğitim sürecinde, duyuşsal davranışların en önemlisi olan “SEVGİ”ye ne yazık ki yer verilmedi. Okulöncesinden lisenin sonuna kadar ne bir ders konmuş sevgiyi öğreten ne de herhangi bir dersin içinde bir ünite veya konu olarak yer verilmiş. Anlayacağınız formal eğitim “sevgisiz.” Geriye tutulacak dal veya umut olarak eğitimin gelişigüzel, planlanmamış kısmı olan “informal” eğitimde çare aramak kaldı.
İnformal eğitim sokak, televizyon, gazete, aile, kısaca okul dışındaki tüm öğretme faaliyetleridir. Görerek, model alarak, taklit edilerek davranışların öğrenildiği kısım.
Günümüze kadar etrafımızı “sevgi” adına saran çevre, ne yazık ki “sevgi” öğretimi bir kenara, onun zıttı olan kin, nefret, hatta sevgisizlik ve sevgi yitirilmesi sonucunda karşıdaki kişinin hayatının bile sonladırılabileceği ile ilgili örneklerle dolu.
Sevgi bir histir. Sevgi soyut ve üstün bir kavramdır. Bu nedenle felsefik bağlamda tanımlanamaz. Yani kimse kimseye birisine aşık olduğu zaman, içindeki kimyasal değişiklikleri tam ve doğru olarak anlatamaz çünkü soyuttur. Elle tutulmaz, gözle görülmez ancak insanın biyolojik ve kimyasal yapısında değişiklere neden olur.
Sevgi ya da aşk insanda mutluluk hormonunun salgılanmasına neden olur. Aşkın kaynağı sanıldığı gibi kalp değildir “beyin”dir. İnsan aşık olunca elleri terler, uykuları kaçar, sorulan sorulara geç cevap verir ve herkes hülyalarda olduğunu söyler aşıkların. Aşk ve sevgi budur ama tüm bunlar kimyasal değişikliklerden kaynaklanır. Dopamin, noradrenalin ve feniletilemin maddeleri aşık olduğumuzda daha çok salgılanır ve ellerimiz daha çok terler, nefes alış-verişimiz hızlanır, tansiyonumuz ve nabzımız yükselir. Noradrenalin beyinde salgılanır ve böbrek üstü bezlerde salgılanan adrenalinin üretimini uyarır. Noradrenlin de beynin dikkat ve çevreye yanıt verme ile ilgili bölümlerini etkiler*. Bu nedenle aşık olanlar zihnini toplayamaz, sürekli dalgın olur ve çevreden gelen sorulara geç yanıt verir. Ama en önemli sonuç da onun artmasıyla mutluluk artar.
Keşke “sevgi” ve “aşk” bu şekilde eğitim sisteminin bir yerlerinde öğrencilere anlatılsa. Onlar da aşklarını ve sevgilerini doğru ve korkusuzca yaşasalar. Buralardaki küflenmiş, çirkin, yozlaşmış toplum da mükemmel güzelliklere bürünürdü o zaman. Ne yazık ki bundan mahrum kalındı.
Geriye informal kısım kaldı ki o da sevgi dışında her şey. Adam sevgilisi veya aşık olduğu kadın onu terk edince bunu kabullenemiyor. Benim olmazsa toprağın olacak, o kadarrrr! Anlaşıldı mı. Örnekler bunlar; çok vahşice seviyoruz bu çirkinleştirilmiş ortamda. Tüfeği alan aşkı ve sevgiyi geri alacakmış gibi hem sevdiği kadını hem de yeni sevgilisini yok etmeyi doğru kabul ediyor. Sevgi ve aşk ihanete uğramaz yani anlayacağınız. Sevgiyi ve aşkı namus gibi öğrenmiş çünkü onu saran çevresinden… Sevgi ve aşkın kültürel ve sosyal yanıdır bu. Halbuki sevgi ve aşk kimyasal bir olgudur ama ne yazık ki kültürel ve sosyal yan bazı kültürlerde daha baskın çıkıyor.
Buralardaki örnekler de görsel ve yazılı basında hep bunlarla bezenmiş. Çocuk ve gençlerin çevreleri de öyle. Evde televizyon seyredilirken sevgi ve aşkın en güzel gösterim şekli olan masum bir öpücük sahnesi bile hala daha 21. yüzyılda çocuklara izlettirilmiyor. İzlettirilmemesi gereken sevginin zıttı şiddet, kan, silah, dayaksa ailecek hep birlikte izleniyor.
Sevgi ve aşkı öğretemedik ve sonuçta bu toplum oluştu. 1974 sonrası oluşan demografik yapı ve kültü, sevgi ve aşkı mal olarak görmekte. O mal da asla benden başkasının olamazla, hareket edilmekte. O durumda sevgi ve aşk uğruna yok etmek mübah! Halbuki sevgi ve aşk öyle bir duygudur ki sizdeki kimyasal etkileri bitmişse salıverilmeli. Başka kişilerde çok daha fazla kimyasal etkiler için sevgiyi peşinden koşmaktır en doğrusu. Sevgi yitirilmesinde kinle hareket etmek değil. Gelecek toplumdan bu açıdan büyük özür dilenmesi gerekir. Mutluluk için sevgiyi öğretmek gerek. Hayat ancak sevgiyle “bayram” olur, mutlu bayramlar.
* https://etkinkimyagerler.wordpress.com/2012/02/14/askin-kimyasi/


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar