Sendrom (2) - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Sendrom (2)

Mutlu insanların yüzü aydınlık olur.
Yüzleri asık değil, dudaklarında her an tebessüm var gibi.

Durum bizde terstir.
Markette rafları incelerken gözleri endişeli.
Kasaptan et alırken yüzü asık.
Telefonda konuşurken sinirli.
Yolda yürürken ileriye bakmaz; başı öne eğik.
Arabadayken unutkan, sanki reflekslerini yitirmiş.
Gazeteyi eline aldığında hem haber okur, hem bela.
Geleceğinden sürekli endişeli.
Kuaföre giden kadın bir türlü saçlarından memnun olmaz.
Elbise alır belini beğenmez.
Ruj sürer rengini beğenmez.
Berbere giden adam, berberini ömür boyu eleştirir ama onu değiştirmesini düşünmez.
Aşk hayatından sürekli şikayetçi.
Seks hayatında sürekli buhran…

ODTÜ gibi, Bilkent gibi üniversitelerde okur gelir.
Mutsuz ama.
Belki sıradan bir memurluğa talim ettiğinden, ya da aradığını bulamadığından.
Of çeker.
Durup durduğu yerde, fol yok yumurta yok “Of anam of” demekten kendini alamaz.
Her sebep için bu durum geçerli.
Hatta sebepsiz durumlarda da.
Of çekmek doğasında var gibi.
Hani bir söz vardır “Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır.”
Böyle değil.
Çünkü of çektiğinde değil dağlar, yaprak bile umursamaz.

Of çekmesi sırasında siyasidir, sırasında ekonomik, sırasında da sosyal.
Ya da hepsi birden.
Aslında boşuna of çekmez.
Kahrettiği şey hayatın kendisidir.
Hayatın, kendisini umursamadığının farkında değil.

Bir türlü mutluluğu yakalayamaz.
Çoluk çocuğa karışır.
Torun sahibi olur.
Etrafı cıvıl cıvıl.
O yine bilge olmanın edası ile “Hayat boş” der.

Bezginliği ve mutsuzluğu ekonomik durumundan değildir.
Böyleleri de var.
Diyelim ki her şeyi tas tamam.
Kendine de, ailesine de yetmekte.
Yüzü gülmez.
Kendi yaşadığı mutsuzluğun çocuklarının da yaşayacak olması ihtimali onu daha da karmsar yapar.
Varını yoğunu harcar “adam olsunlar” diye.
Olmayacakları endişesi içini kemirir.
İhtimal ihtimal üzerine.
Bu kuruntularla yaşar.
Gün gelir, gözleri açık gider…

Varlıksız olan için durum daha arabesktir.
Hüzünlü her şarkının mısrası sanki onu anlatır.
Diyelim ki gençtir.
Bir barda görevli.
Ama o şarkıyı duyduğunda mahvolur.
“İçeriye giren sarı kız / Bana baksaydı…”
Kahya Yahya gibi hayatının kararacağından emindir.
Oflayıp püfler.
Halbuki, içeriye giren sarı kız sana niye baksın?
Sürekli bir şeyler içini kemirmekte işte.
Mutluluğu yakalayamayacak korkusu genç yaşında başlar.
İlle de sarı kız…

Durum, her alanda böyledir.
Siyasette de.
Yüzü gülerek açıklama yapan siyasi yoktur.
Siyasete atılan gülmeyi unutur gibi.
Televizyon ekranlarında kavgaya hazır güreşçileri anımsatırlar.
Seçimlerden önce mutlu görünürler, seçimlerden sonra mutsuz.
Seçilseler bile.
Kaş göz çatılmış…

Görüşmeler düzeyinde durum daha vahimdir.
İçeriye girerken matazori kameralara gülücük dağıtanların yüzleri, dışarıya çıktıklarında boks ringinden inmişler gibidir.
Mutsuzluk kıskacında sürdürülen hangi müzakere mutlulukla bitmiştir?

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar