Sen-Ben tartışmaları! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Köşe Yazarları

Sen-Ben tartışmaları!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Bir sorunu 45 yıl çözümsüzlüğü ile uzatırsanız  dejenere edersiniz!

Halka mal edilmesi gereken Kıbrıs siyasi sorununu eğer gelip giden Cumhurbaşkanlarının inisiyatifine havale ederseniz, “doğruları” olsa da sonunda “yanlışa” toslatırsınız!


Bizimkisi gibi bir siyasi sorunu “ulusal kazanımları” gözetmek yerine, “karşılıklı ödünlerle” çözmeye çalışırsanız sonuçta “kazan kazan” olmaz sadece “bir taraf kazanırken, diğer taraf kaybeder..”

Ki Türkiye Osmanlı’nın son dönemlerinde Lozan’ı da kapsamına aldığınca savaşta, kazandıklarını müzakere masalarında kaybettiydi. Musul’dan Kıbrıs’a, Türkiye’nin olması  gereken Ege denizi ve adalarına  kadar!

Çözüme ilişkin  müzakerelere  bu kaygıyla  bakıyorum.

Üstelik  45 yıllık değil bir buçuk asırlık kangren haline gelmiş bir yara olduğuna yönelik inancımla!

Şöyle ki   bir ucunda Rum’un Etniki Eterya’dan beridir  yeminli billahlı “Enosis” ideası vardır, öteki ucunda  adadaki varlığını sürdürmek kaygısında mücadele eden Türk halkı vardır.

Bu nedenle   “müzakere masası” her zaman önemli olmuştur. Çünkü  sağlanacak çözümle  “kaybedersek” adadaki sonumuz olur. Ulusal birlikteliğe bunun için çok ihtiyacımız vardır. Kavgaya değil!                                                        *****

Yukarıda yazdıklarımın nedeni bir süredir UBP ile Cumhurbaşkanlığı arasında “Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin görüş ayrılıkları” nedenine dayandırılan “sen-ben” tartışmalarıdır.. Ve evet olay “sen-ben” olayıdır!

Nitekim son örneğine bir süre önce adaya gelen Lute’un temaslarında tanık olduktu. Nasıl ki Tatar hükümeti “Maraş’ı iskâna açma olayını Sn. Akıncı’nın bilgi ve görüşlerinden kaçırttıysa; Sn. Akıncı da Lute ile konuşmalarını kendine sakladıydı!

Artı bugün de ortalarda salınan ve adına “referans” denilen Crans Montana’dan kalma “antika anlaşma” metinleri ve  sunulan harita ile ilgili olumsuz iddialardır  ki   “yoksa kandırılıyor muyuz” demekten kendimi alamıyorum!

Öte yandan Sn. Akıncı’nın  New York’ta siyasi sorunla ilgili  Guterres ile ne konuşacağını Başbakana, Dışişleri Bakanına bilgi vermeden kendinde saklı tuttuğu da bir başka gerçektir!..

…Gelelim dün Havadis gazetesinin de manşetine çektiği “yeniden müzakerelere başlama olasılığı etrafında gelişen yetki ve sorumluluk” tartışmalarına.

Bilinendir: Tahsin Ertuğruloğlu’ndan beridir UBP müzakere safhalarının bilfiil içinde olmak istemektedir. Tabi ki  Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da.

Nitekim Özersay da BM’ler toplantılarına katılmak için New York’a gitti. İnsana, “keşke ulusal dava birlikteliğinde halkın oylarıyla seçilmiş yetkili ve sorumluları olarak New York’a birlikte gidebilselerdi” dedirtiyorlar!

Oysa Sn. Akıncı da kendinden önceki Cumhurbaşkanları gibi “tek yetkili ve karar verici” pozisyonunu mesela şimdilerde olduğu gibi UBP ile paylaşmak istememektedir!

Haklı mıdır? Sanmıyorum. Çünkü Talat’ın da bizi Annan planıyla hangi maceralara sürüklemekte olduğunu o planı her karıştırdığımda bir kez daha anlıyorum!

Ve diyorum ki Sn. Akıncı’nın ketumiyetine karşın en azından biliyoruz (yada inanmak istiyoruz)  ki “ne siyasi eşitliğimizden ödün verecektir ne de TC’nin garantisinden vazgeçecektir..

Ki bu “vazgeçilmez şartlarımız”  Rum tarafının asla kabul etmedikleridir..

Ve yine biliyoruz ki Kesinlikle iki bölgelikle, iki toplumluluk korunacaktır..

Eğer bunlar biliniyor ve kabul görüyorlarsa peki nedir bu  tartışmalar?

Cumhurbaşkanlığına hazırlık! Yani “sen-ben” hikâyesi!                                                                                          **********

BELEDİYELERİ BAŞKA TÜRLÜ KURTARAMAZSINIZ!..

Eğer arabamla bir başka arabaya çarparsam polis tarafından  cezalandırılırım.

Eğer çalıştığım işyerinin veznesinde hesabını veremeyeceğim açık olursa işten atılır mahkemelere düşerim.

Eğer müdürü olduğum devlet dairesini iyi yönetemez, kaosa neden olursam görevden alınırım.. Falan…

Peki seçimle Belediye Başkanlığına getirilmiş “seçilmişler” eğer belediyeleri milyonlarca liralık zarara sokarlar..  Borçlarını ödeme güçlüğünü aşmak için pek çok Belediye hizmetini iptal ederlerse bunun hesabını kim sorar, kim verir?

KKTC de kimse! Çünkü aslında KKTC yazılı Anayasası, kanunlarıyla  kâğıt  üstünde  kalmış bir Cumhuriyettir!

Bu nedenle Belediyelerin İhtiyat Sandığıyla Sosyal Sigortalara 254 milyon TL’yi aşkın prim borçları olması ne şaşırtıcıdır ne de suç!

Nitekim yarın seçim olsa Belediyeleri bu duruma düşüren “Başkanlar  takımı” kullu makka yine Belediye Başkanlığına aday olacaklardır! Hatta seçilenleri de olacaktır!

Böyle bir devlet düzeni olamaz!  Nitekim eğer devlet bu prim borçlarını “ödemek durumunda kalsa TC’den yeni geldiğini işittiğimiz  653 milyon TL’nin 254 milyonunu gözden çıkaracak ki “hazineye” 399 milyon TL kalacak! Leblebi parası bile değil!

…Bakın bu ülkede gözle görülen ve yaşanan “huzursuzluklarla rahatsızlıkların” bir nedeni de Belediyelerin kentlerdeki insanlarına o huzurlu ortamları yaşatacak “imar iskân” olayını yaratamamalarından kaynaklanmaktadır..

KKTC’de “karmaşa ve kavga” önce kentlerin bu bayındırlık sorunu ile  trafiğinde başlar, dalga dalga yayılarak illegal olaylarla ötesinde berisinde patlar!

Kısaca çaresine bakın, belediyeleri zarara uğratanlardan hesap sorulacak yasayı geçirin. Bu kurumları başka türlü kurtarmazsınız!

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar